Peygamber Efendimiz’in Dünya ile İlgili İşleri
Peygamber Efendimiz’in ibâdet ve inanç dışında kalan dünyevî işleri, daha önce de gördüğümüz gibi, günah ve mekrûh olan davranışlardan sakınmaktan ibarettir. Yanılarak yaptığı bazı işleri ise, bunun da caiz olduğunu ümmetine göstermek için yapmıştır.
Şerh:Burada Peygamber Efendimiz’in nâdiren de olsa ayakta su içmesi veya abdest bozması zikredilebilir. Allah’ın Elçisi bu tür davranışları ya bazı mâzereti sebebiyle veya ümmetine gerektiğinde böyle yapmanın mekrûh ol-makla beraber günah sayılmayacağını göstermek mak-sadıyla yapmıştır.
Resûl-i Ekrem’in yanılıp hatâ etmesi onun peygamberliğine hiçbir zarar vermez. Zâten o nâdiren yanılıp hatâ eder; yaptığı işler son derece doğru dürüst işlerdir. Daha önce de belirttiğimiz gibi onun yaptığı işlerin çoğu veya tamamı ibâdet ve tâat yerine geçen işlerdir.
Resûlullah Efendimiz, dünyadan, hayatını devam ettirecek kadar fay-dalanmıştır. Onun yemesi, içmesi, uyuması vücûdunun sağlığını koruyacak, Rabbine ibâdet edecek, dinî görevlerini yapacak ve ümmetini yönetecek miktarda olmuştur. Kendisiyle halk arasında olup biten dünyevî işler ise ya onlara iyilik edip ihsânda bulunması, ya onlara tatlı dille yaklaşarak güzel şeyler anlatması veya dine soğuk duranların güler yüz göstererek gönüllerini alması yahut dinden nefret edenleri dine ilgi duyacak hale getirmesi veyahut da kendisini kıskananların eziyetlerine katlanarak onları kazanmaya çalışması şeklindedir. Peygamber aleyhisselâmın insanlarla olan bu ilişkileri dünyevî işlermiş gibi görünse de, aslında âhirete yönelik sâlih amellerinin, ibâdet ve tâatlerinin devamından başka bir şey değildir.
Şerh:Birtakım bilgisiz kişileri eğitmek, günahkârı kötü fiilinden vazgeçirmek gibi amaçlarla muhâtaba karşı yumuşak ve nâzik davranarak gönül kazanma, ülfet ve muhabbeti sağlamaya yönelik Allah rızâsına uygun çalışmalara “müdârâ” denir. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerifinde: “Allaha îmândan sonra en akıllıca davranış insanlara müdârâda bulunmaktır.” buyurmuştur.(İbn Ebi Şeybe,el Musannef,VII,nr.25937) Bir başka hadîs-i şerifinde ise: “İnsanlara müdârâda bulunmak sadakadır” buyurmuştur.(İbn Hibban,es Sahih,2,216-217) Bu tür gayeler taşımayan, çıkar sağlamaya ve mevki kazanmaya yönelik ola-rak yapılan her tür hoş görünme, idâre etme davranışları (müdâhene) ise haram sayılmıştır.
Hâle Uygun Davranırdı
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dünya işlerini şartlar neyi gerektiriyorsa ona göre farklı biçimlerde ortaya koyar, hâle uygun olan neyse onu yapardı. Meselâ evine yakın bir yere giderken eşeğe binerdi; uzun bir sefere çıkıyorsa deveye binerdi;bir savaşa gidiyorsa, savaşmakta kararlı ve azimli olduğunu göstermek için katıra binerdi. Süratle yapılcak bir iş varsa,yardım isteyen birinin İmdadına hemen koşmak gerekiyorsa,
o zaman da ata binerdi ve bu maksatla beslediği bir atı vardı.
Giyim kuşamında ve diğer işlerinde hem kendisinin hem de ümmetinin hali neyi gerektiriyorsa ona göre gösterişten ve yapmacıktan uzak, son derece tabii bir şekilde davranırdı.
Büyük Çoğunluğun Görüşüne Uyardı
Fahr-i Alem Efendimiz bazı dünya işlerini diğerinden daha hayırlı görse bile, ashabınıngönlünü kazanmak, onlara değer verdiğini göstermek ve kendilerine ters düşmemek için onların uygun gördüğünü yapardı. Dinî konularda bile iki şıktan birini tercih etmekte serbest bırakıldığı zaman ümmetinin büyük çoğunluğunun arzusunu dikkate alırdı. Bunun en iyi örneklerinden biri, Uhud Gazvesi inde Medine’de kalarak savunma yapmayı uygun gördüğü hâlde, ashabı, Medine nin dışına çıkarak savaşmayı istediği için onların arzusunu yerine getirmişti.
Münafıklara İçyüzlerini Söylememişti
Bunun bir başka örneği de münâfıkları öldürmekten vazgeçmesidir. Hâlbuki Resûlü Ekrem münafıkların içyüzünü çok iyi biliyordu. Fakat onların mü minlerin arasında bulunan akraba ve yakınlarının durumunu gözetmek ve hadis i şerifte buyurulduğu üzere İslâm düşmanlarının“Muhammed arkadaşlarını öldürüyor” demesine fırsat vermemek için bundan vazgeçti.
Şerh:Allah Teâlâ. Resul-ü Ekrem’ine, kimlerin münâfık olduğunu ve bu münafıkların Müslümanlar aleyhinde ne dolaplar çevirdiğini bildirmekteydi. Ancak,Resûlullah onların gerçek yüzlerini dikkate almadı; Müslüman gö ründükleri için onlara öyle davrandı. “Resûl-i Ekrem’in Hilmi, Sıkıntılara Tahammülü, Affı ve Sabrı” bahsinde geçtiği üzere münafıkların reisi olan Abdullah ibni Übey ibni Selûl bir savaştan dönerken, Muhacirlerin Peygamber Efendimiz’in yanından dağılıp gitmesi için onlara yardım edilmemesini tavsiye etmiş, Medine’ye dönünce de, kendileri gibi şerefli olanların aşağılık kimseleri Medine’den çıkaracağım söylemişti. Onun bu sözü Peygamber Efendimize ulaştığı zaman Hz. Ömer: “Yâ Resûlallah! İzin ver de şu münafığın kellesini uçurayım!” demişti. Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz Hz. Ömer’e: “Bırak şunu! Halk, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor diye konuşmasın!” buyurmuştu.(Buhari,Menakıb 8,nr.3518)
İnsanların Kanaatlerine Saygı Gösterirdi
Peygamber Efendimiz’in yapmayı düşündüğü hâlde vazgeçtiği şeylerden biri de, Kâ’be’yi Hz. İbrahim’in yaptığı temeller üzerinde yeniden yükseltme arzusudur. Kureyşliler, Kabe’nin temellerini değiştirmeyi günah saydıklan ve böyle bir şey yapılmasından nefret ettikleri için, Peygamber aleyhisselâm onların hatırlarını saydı; İslâm’a ve Müslümanlara besledikleri eski nefretlerini tahrik etmemek düşüncesiyle bundan vazgeçti ve sahîh hadîs-i şerifte belirtildiği üzere Hz. Âişe’ye şöyle buyurdu: “Senin kavmin kâfirlikten daha yeni kurtulmamış olsaydı, elbette Kâbe’yi Hz. İbrahim’in yaptığı temeller üzerinde yeniden inşâ etmek isterdim.”(Buhari,Hac 42,nr.1585)
Gerektiğinde Kararından Vazgeçerdi
Allah’ın Resûlü bâzen bir şeyi yapar, başka türlüsünün daha hayırlı olduğunu görünce ilk yaptığından vazgeçerdi. Nitekim Bedir Gazvesi’nde askerlerini önce düşmana en uzak su kuyusunun yanma yerleştirmişti; daha sonra bundan vazgeçmiş, karargâhını Kureyşli düşmana en yakın kuyunun yanma almıştı.
Bunun bir başka misâli de Veda Haccı’nda Resûl-i Ekrem Efendimiz’in şöyle buyurmasıdır: “Şayet hac aylarında umrenin caiz olduğunu şimdi hatırladığım gibi ihrama girerken de hatırlasaydım, kurbanlık hayvan getirmezdim (o zaman ben de sizin gibi şimdi ihramdan çıkardım)” buyurdu.
Şerh:Bu hadîs-i şerifin tamamı şöyledir: Peygamber Efendimiz ashâbıyla birlikte Vedâ Haccı için ihrâma girmişti. Resûlullah ile Talha bin Ubeydillâh ve o günlerde Yemenden gelmiş olan Hz. Ali kurbanlıklarını yanlarında getirmişlerdi. (Mekke’ye vardıkları zaman) Peygamber Efendimiz kurbanlık getirmeyen ashabına, hac için yaptıkları niyeti umreye çevirmelerini, tavâf ve say ettikten sonra saçlarını kestirip ihramdan çıkmalarını emretti. Kurbanlık getirenlere ise ihramdan çıkmamalarını tembih etti. Ashâb-ı kirâm, kendileri ihramdan çıkıp ihrâmsız olmanın kolaylıklarından faydalandıkları (meselâ eşleriyle beraber olabildikleri) hâlde, Resûlııllah’ın bu imkânlardan mahrum kalmasını aralarında konuşmaya başladılar.
Bunu duyan Resûl-i Ekrem Efendimiz onlara: “Hac aylarında umrenin câiz olduğunu, şimdi hatırladığım gibi ihrâma girerken de hatırlasaydım, kurbanlık hayvan getirmezdim ve yanımda kurbanım olmasaydı, şimdi ben de sizin gibi ihrâmdan çıkardım.” buyurdu. (Buhâri, Temennî 3, nr. 7229-7230..)
Hadîs-i şeriften de anlaşılacağı üzere Resûl-i Ekrem Efendimiz Hacc-ı Kırân’a niyet etmiş, i kurbanlığını da yanında görtürmüştü. Hacc-ı Kırân’da ihrâm yasağı devam ettiği için, kurban bayramı günü kurbanını kesinceye kadar ihrâmdan çıkmaması, günlük elbisesini giymemesi gerekiyordu. Ashâbı ise Hacc-ı Kırâria niyet etmedikleri için Mekke’ye varıp tavâf ve saylerini yapınca ihrâmdan çıkmış, ihrâmlı iken yapamadıkları şeyleri yapmaya başlamışlardı. Peygamber Efendimizin bu rahatlıktan faydalanmamasına üzüldükleri için de Allah’ın Resûlü onlara bu açıklamayı yapmak durumunda kalmıştı.
Herkesle İyi Geçinirdi
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kâfirlerle, münafıklarla iyi geçinmek için onlara güler yüz gösterirdi.
Şerh:Resûl-i Ekrem Efendimiz’in kâfirlere ve münafıklara güler yüz göstermesinin sebebi, onların İslâmiyet’e ilgi duymalarını sağlamaktı.
Câhillerin kaba davranışlarına sabreder ve “Elbette insanların en kötüsü, şerrinden dolayı insanların kendisinden çekindiği ve terkettiği kimsedir.” diyerek onlarla iyi geçinmeye teşvik ederdi.
Şerh:Hadîs-i şerîf’in Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim’deki rivâyeti şöyledir: Bir defasında, bedevilerden Uyey- ne bin Hısn (veya Mahreme bin Nevfel) olduğu tahmin edilen biri, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in huzûruna girmek için izin istedi. Gelenin kimliği kendisine bildirilince Efendimiz:
“O kabilesinin kötü adamıdır ama, izin verin de gelsin bakalım.” buyurdu. Adam gelince ona güler yüz gösterip kendisiyle konuştu. Kalkıp gidince Hz. Âişe:
“Yâ Resûlallah!” dedi. “Adam hakkında böyle böyle buyurdun. Gelince de ona güler yüz gösterip iltifat ettin.
Bunun sebebi nedir?” Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu:
“Ey Âişe! Sen benim kötü söz söylediğimi, birine kötü davrandığımı ne zaman gördün? Kıyâmet günü Allah katında en kötü durumda kalacak kişi, şerrinden in-sanların çekindiği ve bu yüzden kendisini terkettiği kimsedir.”
“Resûl-i Ekrem’in İnsanlarla Güzel Geçinmesi, Üstün Edebi ve Engin Ahlâkı” bahsinde bu konuya temas eden Kâdî İyâz şöyle demişti: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Müslümanların arasını bulup onları kaynaştırır, hoşlanmayacakları şeyleri yapmazdı. Her kabilenin önde gelen şahsiyetine ikrâmda bulunur, onu kendi ka-bilesine başkan tâyin ederdi. Tutumlarını beğenmediği yöneticilere karşı Müslümanları dikkatli ve uyanık ol-maya teşvik eder; kendisi de onlara iyi ve mütebessim görünmekle beraber ihtiyatı elden bırakmazdı.”
Allah’ın Resulü getirdiği İslâm şeriatını ve Rabbinin dinini böylesi câhillere sevdirmek için onlara hediyeler verirdi.
Peygamber Efendimiz, tevâzuu sebebiyle, evinde hizmetçisinin yapa-cağı işleri kendisi yapardı.
….
Ashâbının yanına düzgün bir kıyafetle çıkar, onların arasında otururken (meselâ ayağını uzatmak gibi) yanındakileri rahatsız edecek bir görüntü vermezdi.(Ebû Dâvûd, el-Merâsîl (Amaût), s. 344, nr. 505)
Ashabı da onun yanında başlarında birer kuş varmış gibi sükûnet ve vakar içinde otururlardı.
Şerh:Ashâb-ı kirâmdan Üsâme bin Şerîk şöyle demiştir: “Bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gitmiştim. Ashâbı onun etrafını almış, başlarında birer kuş varmış gibi öylece duruyorlardı.”(Ebu Davud,Tıb,1,nr.3855..)
Allah’ın Elçisi ashâbıyla İslâmiyet’ten önce meydana gelen olaylan konuşur, onlann hayret ettiği şeylere hayret eder, onların güldüğü şeylere gülerdi. Yanında bulunan bütün insanlara güler yüzlü ve adâletli davranır,biri onu öfkelendirecek bir şey yaptığında sükûnetini kaybetmez, haktan ayrılmaz ve onlara kin beslemezdi ve:”Bir peygamberin kaş göz işâreti yaparak konuşması caiz değildir.” buyururdu.
Şerh:Burada şu âyet-i kerîmeyi de hatırlamalıdır: “Allah, gözlerin kötü niyetli bakışını da bilir, kalplerin sakladığını da..(Mümin,19)
Kötü Adama Neden İltifat Etti?
Bir defasında bir adam Resûlullah Efendimiz’in evine gelerek huzûruna girmek istemiş, adam içeri girmeden önce Peygamber Efendimiz onun hakkında Hz. Aişe’ye: “O, kabilesinin kötü adamıdır!” buyurmuştu; adam yanma gelince de onunla tatlı dille konuşup kendisine güler yüz göstermişti. Adam gittikten sonra Hz. Âişe:
“Yâ Resûlallah! Adam hakkında önce böyle böyle buyurdun, yanma gelince ona güler yüz gösterip iltifat ettin, bunun sebebi nedir?” diye so-runca:
“Ey Âişe! İnsanların en fenası, şerrinden diğer insanlann çekindiği ve bu yüzden kendisini terkettiği kimsedir.”(Buhari,Edeb 38,48,82,nr.6032,6054,6131 buyurmuştu.
Ey okuyucu! Şimdi bana “Peygamber Efendimiz, o adam yanına gel-meden önce hakkında olumsuz konuşup da yanma gelince onun hakkında beslediği kanaatin aksini göstermesinin sebebi nedir?” diye sorabilirsin. Bu muhtemel sorunun cevabı şudur:
Resûlullah Efendimiz’in “kabilesinin kötü adamı” dediği şahsa güler yüz gösterip kendisiyle tatlı dille konuşmasının sebebi, onun gibi kaba ve sert tabiatli kimselerle yakınlık kurmak, gönüllerini kazanmak, îmân etmelerini sağlamak ve onun aracılığı ile arkasından giden kabile halkının Müslüman olmasını temin etmek, başkanlarmın îmân ettiğini görünce onların da İslâm’a yakınlık duymalanna imkân hazırlamaktı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin insanlan bu şekilde kazanmaya çalışması bir dünya işi olmaktan çıkmış, din ve âhiret işi hâline dönüş-müştür.
…
Katı ve kaba çöl Araplannın gönüllerini İslâm’a ısındırmak için ken-dilerine ganimet malından bol miktarda veren Allah’ın Resülü, hiç onlara tatlı dilli ve güler yüzlü davranmaz mı?
Ashâb-ı kirâmdan Safvân ibni Ümeyye (v. 41/661) şöyle demiştir: “Val-lahi Resûl-i Ekrem benim en nefret ettiğim insandı. Bana mal verdikçe gözümde dünyanın en sevimli insanı oldu.”
…
Kötü Adama Neden İltifat Etti?
Bir defasında bir adam Resûlullah Efendimiz in evine gelerek huzuruna girmek istemiş, adam içeri girmeden önce Peygamber Efendimiz onun hakkında Hz. Aişe’ye: “O. kabilesinin kötü adamıdır!” buyurmuştu; adam yanına gelince de onunla tatlı dille konuşup kendisine güler yüz göstermişti. Adam gittikten sonra Hz. Âişe:
“Yâ Resûlallah! Adam hakkında önce böyle böyle buyurdun, yanına gelince ona güler yüz gösterip iltifat ettin, bunun sebebi nedir? diye sorunca:
“Ey Âişe! İnsanlann en fenası, şerrinden diğer insanlann çekindiği ve bu yüzden kendisini terkettiği kimsedir.”(Buhari,Edeb 38,48,82,nr.6032,6054,6131) buyurmuştu.
Ey okuyucu! Şimdi bana “Peygamber Efendimiz, o adam yanına gelmeden önce hakkında olumsuz konuşup da yanına gelince onun hakkında beslediği kanaatin aksini göstermesinin sebebi nedir? ’ diye sorabilirsin. Bu muhtemel sorunun cevabı şudur:
Resûlullah Efendimiz in “kabilesinin kötü adamı” dediği şahsa güler yüz gösterip kendisiyle tatlı dille konuşmasının sebebi, onun gibi kaba ve sert tabiatli kimselerle yakınlık kurmak, gönüllerini kazanmak, îmân etmelerini sağlamak ve onun aracılığı ile arkasından giden kabile halkının Müslüman olmasını temin etmek, başkanlarının îmân ettiğini görünce onların da İslâm’a yakınlık duymalarına imkân hazırlamaktı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin insanlan bu şekilde kazanmaya çalışması bir dünya işi olmaktan çıkmış, din ve âhiret İşi hâline dönüşmüştür.
Şerh:Bu bahsin girişinde Peygamber Efendimizin dünya işleriyle ilgisi hakkında Kâdı Iyâz’ın söyledikleri ve orada müdârâ hakkında verdiğimi?, bilgi burada hatırlanmalıdır: O dipnotta şu iki hadis zikredilmişti:
“Allah’a İmândan sonra en akıllıca davranış insanlara müdârâda bulunmaktır. “İnsanlara müdârâda bulunmak sadakadır.
Katı ve kaba çöl Araplarının gönüllerini İslâm’a ısındırmak için kendilerine ganimet malından bol miktarda veren Allahın Resûlü, hiç onlara tatlı dilli ve güler yüzlü davranmaz mı?
Ashâb-ı kirâmdan Safvân ibni Ümeyye şöyle demiştir: Vallahi Resûi-i Ekrem benim en nefret ettiğim insandı. Bana mal verdikçe gözümde dünyanın en sevimli insanı oldu.”
Şerh:Bu olay, Huneyn Gazvesi nde meydana gelmiştir. O gün Allah’ın Elçisi Safvân ibni Umeyye’ye önce 100 deve vermiş, sonra bir 100 deve daha, ardından bir 100 deve daha vermişti.(Müslim,Fezaid 59,nr.2123)
Gıybet Yapmadı, Bu Konuda Ashâbını Uyardı
Bir önceki hadîs-i şerifte geçen “O, kabilesinin kötü adamıdır.” ifâdesi gıybet olmayıp, hâlini bildiği bir kimseyi, onu tanımayana tanıtmaktır. Böylece sahâbîlerinin hem onun hâlinden hem de kendisinden sakınmasını ve ona büsbütün güvenmemesini sağlamaktır. Resûlullah Efendimiz özellikle böyle yapmıştır; çünkü hakkında konuştuğu kimse, kavminde sözü dinlenen ve kendisine itâat edilen biriydi.
Müslümanların bir kimseyi tanıması ve onun kötülüğünden korunması gibi bir zorunluluk varsa, o şahsın aleyhinde konuşmak gıybet sayılmadiği gibi bazen caiz olur. Muhaddislerin râvileri tenkid etmesi, şahitlik yapacak birinin şahitlik yapmaya ehil olup olmadığı hakkında bilgi veren kimsenin (müzekkînin) onun aleyhinde konuşması, yerine göre farz olur.
Kadı İyaz,Şifa-i Şerif Şerhi(Yaşar Kandemir) – cilt:3,sayfa;252-260