Öztürkçenin İçyüzü

indir Öztürkçenin İçyüzü

Prof. Dr. TAHSİN BANGUOĞLU

S: Dilimiz üzerinde başlatılan hareketlerin tarihî seyri? içerisinde değerlendirmesini yapar mısınız?.. Resmî hüviyeti de bulunan bir teşekkül tarafından organize edilen “Öztürkçecilik” hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?..

C: «Yazı dilimizin sadeleşmesi hareketi yeni değildir. Meşrutiyetle beraber başlar. İlk yeni dilciler sade Türkçeciler, Türkçülerdir. Meşrutiyetten bu yana 1908’den 1932’ye kadar normal, organik ve gönüllü bir hareket olarak devam etti. Tabi bu esnada türlü fıkirler ortaya konuldu ve mücadeleler oldu. Eski yazarlar Osmanlıcayı muhafaza etmek istediler. Türkçüler konuşulan Türkçe’yi savundular; Bir de, üçüncü bir kol meydana geldi. Bunlar da TASFİYECİLER’dir.

«1932’de yazı diline resmi bir müdahale oldu. Mustafa Kemal, 1930’dan itibaren tarih ve dil meseleleriyle meşgul olmaya başladı. Esefle kaydedilecek bir noktadır ki: O daha evvelki üç cereyandan müfrit sayılan bir cereyanı destekledi. Tasfiyecileri destekledi. Tabii bir devlet adamının bir fikir hareketini desteklemesi çok tesirli oldu. Ve tasfıyeciler dili kökünden Türkçeleştirmek gibi asılsız bir davaya girişerek, uydurmacılığa başladılar. Yeni Türkçe’nin ikinci devresinde bu tatbikat başlar. Aslında bu hareket ilerlemedi. Çünkü yer yüzünde yüzde yüz saf hiçbir dil yoktur. Böyle bir dilin olması mümkün değildir. Medeniyet unsurları, yabancı dillerden de kelimeler alır. Bizim dilimizde de, konuşma dilimizde de yabancı kelimeler vardır. bunların tasfiyesiyle uğraşmak abes bir şeydir. Halka malolmuştur bu kelimeler. Halkın malıdır. İşte yaşayan dil odur. Böyle olduğu halde derinliğine bir tasfiyeciliğe giriştiler. Bu onları büyük güçlüklerle karşılaştırdı. Birçok kelime uydurdular. Yabancı dillerden kelimeler aldılar. Yabancı dillerden bir takım kelime ekleri aldılar. Onlarla birtakım Türkçe kelime yapmağa uğraştılar. mesela bir takım kelimeler vardır ki, aslında yabaneıdır. Onu biraz değiştirip, Türkçe’dir diye ortaya koymuşlardır. «Okul» böyle bir kelimedir. Fransızcadır. ~Eğemen», «Egeman» Yunancadan gelir. «Boyut», <<Buût» Arapçadan gelir. Bunları hep Türkçe diye ileri sürdüler ve malesef resmi dile de soktular. Danıştay, Sayıştay. gibi kelimeler Moğolca eklerle yapılmıştır. «Genel», ~Özel~ gibi kelimeler Latince ekle yapılmıştır. «Saylav», ~Söylev~ gibi kelimeler, Tatarca ekle yapılmıştır. «Olanak», «Olasılık» gibi bizim şivemize aykırı gelen, zevksiz kelimeler yapılmıştır. İşte bu kelimeler resmî dile ve öğretim diline girdi. Sonraları da bunları arttırma yoluna gittiler. Git gide memlekette yeniden yabancılaşan bir dili kullanmağa başladılar.

İnceleyin:  Dil Devrimi Manevî Bir Soykırım

«Bu dil, sonradan siyâsî bir mâna kazanmağa başladı. İlerici diye ilan edildi. Aslında yazı Türkçemiz, ilerici bir Türkçe’dir.Ama ilericilik uydurmacılıkla olmaz. Doğru kelime yapmakla, güzel Türkçe kelime yapmakla ilerlemek vardır. Bu ilericilik vardır. Bunların yaptğı ilericilik değil,sapıklıktır. Dilde bir nevi sapıklıktır. »

S: Efendim, Türkçe’ nin özü diye bir tabir olabilir mi?

C :Türkçe giderek sadeleşmektedir. Ve pek çok yeni kelime yapıyoruz. Yabancı dilden gelmiş kelimeleri bir yana bırakarak, pekâlâ Türkçe’ nin kendi ekleriyle, kendi kökleriyle kelimeler yapılıyor. Öztürkçe budur. Öztürkçe uydurma Türkçe değildir. »

S Bu dil, propagandası yapıldığı gibi, aydın dili midir?..

C «Bu dil aydın dili değildir. Bu siyasi bir uydurmacılık kalıbına girmiştir. Bazı yazarlar bu yolu tutmuşlardır. Görürsünüz ki, bu yolda belli bir ideolojiyi temsil etmeye çalışıyorlar. Bu Öztürkçe değil, sapık Türkçe’dir.Ama dil öyle birşeydir ki, duru bir su gibi akar. Çör çöp tutmaz. Zaman bu uydurmacıları, halkın benimsemediği bu uydurmacıları bir tarafa atacaktır. Ve kendi tabii yolunu bulacaktır.

S: Bu atılan kelimelerin çoğu İslâmi kelimeler ve tabirler“ Gaye nedir sizce?“

C:Doğu dilleriyle, dolayısıyle Doğu medeniyetiyle, bizim içerisinde bulunduğumuz doğu medeniyetiyle irtibatı kesmek kasdı vardır.»

S: Bu, dil buhranından kurtulmanın çareleri nelerdir, bu hususta tavsiyeleriniz?..

C: «Benim ömrüm, bu sapık hareketle mücadele yolunda geçti. İki defa Türk Dil Kurumu Başkanlığı yaptım. Ama başa çıkamadım. Bu öyle bir psikoz halini almış ki, bir sınıf aydınlar o yolda ısrar etmektedir. Bunun çaresi, sizin gibi bu dil ve edebiyat sahasında yetişen arkadaşların, ciddi bir mücadele yaparak gerçekleri aydınlara ve halka anlatmalarıdır. Bu, tabii ki zaman ister. Biz bazı hitaplar yazdık.~Doğru Türkçe nedir? Güzel Türkçe nedir?~

İnceleyin:  İslam Harflerinin Terakkimize Mani Olduğunu Sürenler

Ortaya koymaya çalıştık. Bundan sonra himmet, siz genç kuşaklara düşmektedir.»

S -Bu uydurmacılık hareketini yapanlar, ilme aykırı olduğunu bile bile yapıyorlar, diyebilir miyiz?..

C :Evet. Ne kadar aykırı olduğunu söylerseniz yapıyorlar. İnadına yapıyorlar. Bunu bir marifet sayıyorlar. Bunu, bir nevi sözde ilericiliğin bayrağı gibi kullanıyorlar. Maksatları, aslında Türkçe’yi güzelleştirmek, sadeleştirmek değildir. Onun politikasını yapıyorlar.»

S: Günümüz insanının eskiyi anlayabilmesi için neler yapılması lazımdır?..

C: «Osmanlıca da bizim dilimizdir. Türkçe’nin bir çeşitidir. Vakıa günümüz gençliği mevcut eğitimde bu dili anlamakta güçlük çekmektedir. Bu, eğitimin noksanıdır. Osmanlıcayı anlamak için biz, bir zamanlar Arapça ve Farsça görüyorduk. Avrupalıların Latince ve Yunanca öğrenmesi gibi. .. Yersiz olarak bu öğretim kaldırılmıştır. Ben inanıyorum ki, ileride, Osmanlıcayı anlamaları için, gençlere lazım geldiği Ölçüde Arapça ve Farsça kaideleri öğretilecektir. Ve eski dili öğrenmeleri sağlanacaktır.

«Dersiniz ki, bu dili öldürmek istediler. Ama bu bizim baba, dede mirasımızdır. Onu öğrenmek ve benimsemek mecburiyetindeyiz. Temelden öğrenmek lazımdır.»

Bozgeyik: Teşekkür ederim.

Banguoğlu: Ben teşekkür ederim.

(4 Nisan 1980)

Burhan Bozgeyik – Mulakatlar,syf.71-75

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir