Namaz Sırasında Kul’a,Nefs ve Başkasından Gelen Fısıltılar Üzerine

İnsan bazan da, kötü zandan ve onlarda gördüğü bir şeyden çekinip korkarak amel etmez. Kuşkusuz burada, nefsi, kendi rahatı için, onu aldatmıştır.

İmamın arkasında yada yalnız başına namaz kılar. İmamın, âhirete ilişkin anlamlar taşıyan ayetleri okurken, (sözde) tefekkür ederek, kıraatini takip eder. Ancak, evla olanı terketmiştir. Oysa onun için efdal olan, imamın okuduğunu anlamak ya da yalnız başına okuduğunu okumaktır.

Nefsinde hiç bir yorgunluk ve gevşeklik duymadan bazan ameli bırakır. Nefsi onu, ameli bırakmaya çağırır ve şöyle der: “Aza devam, efdal olandır.” Oysa bu, nefsin bir tuzağıdır. Nefs rahatta huzur bulmaya davet eder. Halbuki bu bir aldatmacadır. Öyleyse kul, aşağıdaki hadisde de geçtiği gibi; önüne gelen iyilik (yapma) fırsatını değerlendirsin.

“Allah sana bir hayır kapısı açtığı zaman hemen ordan gir. Çünkü onun ne zaman yüzüne kapanacağını bilemezsin.”

Ancak, kul, nefsinin güçsüz olduğunu görür ve amelin sürekliliğini garantiye almak için bu gevşeklikten hoşlanmayarak ameli terkederse, o zaman efdal olanı yapmış olur. Hz. Peygamber den gelen hadis de bu yöndedir.

“Allah’a en sevimli gelen amel, az da olsa sahibinin sürekli yaptığıdır”

Hz. Peygamber: “ Sen bıkmadıkça Allah bıkmaz” buyurarak amelde lazım ve devamlılığı vurgulamıştır.

Kişi kimi zaman bir iyilik yapmakta iken, mubah kabilinden bir takım fuzuliyatla karşılaşır. Kur’an’ı okuyarak veya teşbih ederek diliyle zikreden bir kimse düşünelim. Nefsi bu haldeyken, onu zikirden alıkoyarak insanlarla boş ve faydasız şeyler konuşmaya ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere dalmaya çağırır.Kul da arkasından,zikri bırakır,eften-püften,fuzuli şeylere dalar.Mescidde oturan ya da başkalarıyla birlikte zikreden adamın durumu gibi.

Bu durumda iken, adam; o sırada kulağına yada gözüne çarpan, dikkatini çeken bir mubahla karşılaşır. Hemen bulunduğu hali bırakıp ona bakar, ona kulak verir, ya da bu baktığı veya duyduğu şeyi gerçekleştirmeye kalkar. Kul, bu haliyle yanlışa saplanarak Allah a itaat yerine, tutkusunu tercih etmiştir. Bazan namazdayken konuşmasından zevk aldığı bir dostunu hatırlar. Onanla birlikte harama dalmamak dışında herhangi bir karşılık ummaz Ama hemen namazı kesip nefsin tuzağına düşerek ona gider, ameli bırakır.

İnceleyin:  Hakîm et-Tirmîzî'de Öğrenme ve Algılama

Kul yer yer iyi amellerden herhangi birini gerçekleştirmekte olabilir ya da böyle bir işe girme niyeti taşıyabilir. Ama nefsi, musallat olan bir günahın huysuzluğu yüzünden bunu yapmamasını ister. Diliyle zikreden ya da esenlik içinde bulunmak kastıyla ısrarla susan bir insan o sırada dilini tutamaz, başkasını çekiştirir, başkasıyla alay eder,şaka yapacağım diye yalan söyler, gevezelik eder. Böylece, Allaha itaatten sapıp isyana ve günaha dalar. Başkasıyla alay etmek, komiklik yapmak için yalan konuşmak da böyledir.

Namazda ya da zikirdeyken, helal olmayan bir şeye kulak kabartır veya helal olmayana bakar.Sonuçta bulunduğu hali terk ederek, günaha yönelir. Ya da bulunduğu halde kalmaya devam etmekle birlikte itaati isyana karıştırır.

Aynı şeklide, hazan ahiret hakkında tefekkür eder Ama bir günaha niyetlenme ya da öyle bir niyeti temenni etmek, veya o günaha kala yuf inak arzusu taşıyabilir. Dolayısıyla düşünür ve temenni eder.Veya kalbini ona bağlandığı niyetle meşgul eder. Farzdayken de benzer bir- durum soz konusu olabilir Farzdan uzaklaşır, bir günaha ya da bir mübaha doğru yönelir. Boylece iki günah birden işlemiş olur: farzı bırakmak ve günaha sarılmak.

İşte bu kulun hallerinin en kötüsüdür Oysa, mürid-kul,nefsine özen gösterendir. Bir takım dürtüleri birbirinden ayırıp tanıyabilmesi için nefsini sorgulayarak tüm ilgi ve yoğunluğunu Allah’ın Kitabı ve O nun Nebisinin sünneti     üzere toplamalıdır. Hangisi Allahı hoşnud eder, hangisi O’nu kızdırır,hesap etmelidir.

Haris El Muhasibi – Er Riaye

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir