İlim adamları, meleklerin Âdem’e secdelerinin, ibadet mahiyetini taşımadığı üzerinde ittifak etmekle birlikte, secdelerinin keyfiyeti hakında farklı görüşlere sahiptirler. Cumhur der ki: Bu, namazda alışılmış secdede olduğu gibi alnı yere koymak şeklinde meleklere verilmiş bir emir idi. Çünkü örfte olsun, şeriatte olsun, secde etmekten açıkça anlaşılan budur. Buna dayanılarak şöyle denilmiştir: Bu secde, Âdem’e bir ikram ve onun faziletini açıkça ortaya koyuş, yüce Allah’a da itaat mahiyetinde idi. Hz. Âdem de bu durumda bizim için kıblenin konumuna benzer bir konumda idi. Buna göre “Âdeme” ifadesinin anlamı “Âdem’e doğru secde edin” demektir. Nitekim kıbleye namaz kıldı, denilirken kıbleye doğru namaz kıldı denilmek istenir.
Bir başka kesim de şöyle demiştir: O secde, günümüzde alışılmış olan alnın yere konulması şeklinde değil idi. Sözü geçen bu secde, kelime olarak dildeki aslî manası üzerinde bırakılmıştır. Bu aslî anlamı ise zillet göstermek ve itaat etmektir. Buna göre “Âdem’e secde edin” buyruğu; “Âdem’e boyun eğip itaat edin, onun faziletini ikrar ve kabul edin” demektir. “Derhal secde ettiler” buyruğu da onlara verilen emri yerine getirdiler, demektir.
Yine şu hususta da farklı görüşler ortaya atılmıştır: Acaba bu şekilde secde etmek, Âdem (a.s)’a ait bir özellik mi idi? Buna göre, yüce Allah dışında bütün kainatta ondan başkasına secde caiz olmaz mı demektir, yoksa Hz. Âdem’den sonra da Hz. Yakub zamanına kadar yaratıklara secde etmek caiz mi idi? Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Babasını ve annesini tahtın üzerine çıkarttı (oturttu), hepsi de ona secdeye kapandılar” (Yusuf, 12/100) Buna göre acaba yaratıklara secdenin mubah kılındığı son hal bu mudur? Çoğunluğun kabul ettiği görüşe göre yaratıklara da secde Rasulullah (s.a)’ın dönemine kadar mubah idi. Ashabı; ağaç ve deve Rasulullah’a secde ettiğinde şöyle demişti: Ağaçtan ve ürküp kaçan deveden sana secde etmeye biz daha layıkız. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Alemlerin Rabbi olan Allah’tan başka hiçbir kimseye secde edilmemelidir.
İbn Mace Sünen’inde, el-Büstî de Sahih’inde Ebû Vakid’in şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Muaz b. Cebel, Şam’dan gelince Rasulullah (s.a)’ın önünde secdeye kapandı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a): “Bu da ne oluyor?” deyince Muaz şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasulü, ben Şam’a vardım, baktım ki onlar yüksek kumandanlarına ve büyük din adamlarına secde ediyorlar, ben de bu işi sana yapmak istedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Hayır, böyle birşey yapma, çünkü ben herhangi bir şeyin herhangi bir şeye secde etmesini emredecek olursam, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Kadın kocasının hakkını yerine getirmedikçe Rabbinin hakkını yerine getirmiş olmaz.
Hatta deve üzerine vurulan eğere çıkmış olsa dahi kocası yanına gelmesini isteyecek olursa ona karşı çıkmamalıdır. Hadisin bu lafzı el-Büstî’ye aittir. Deveye vurulan eyer (el-kateb)ın anlamı şudur: Arapların yanında doğum yapmak için özel sandalye çok az bulunurdu. O bakımdan doğum esnasında hanımlarını bu şekilde develerin üzerine vurulan eyerlere (el-kateb) oturtur ve taşırlardı. Hadisin Muaz yoluyla gelen rivayetlerinin birisinde de şöyle denilmektedir: Hz. Peygamber insanlara secde etmeyi yasakladı ve buna karşılık musafaha yapmayı emretti.
İmam Kurtubi-El Camiul Ahkamul Kur’an,cilt:1
Buruc Yayınları
0 Yorumlar