M.Kemal Devri’nin Tetkiki

harf M.Kemal Devri'nin Tetkiki

Devlet Harb-ı Umumî de mağlûp olmuş, düşmanları memle­keti işgal etmişler. Her şey yanmış. Taksim olunuyoruz. Millet telâşta, hele Ermeni ve Rum’dan fena korkuyorlar. Bunların ta­hakkümü herkesin izzetinefsine dokunuyor.

Nihayet millet kendisini müdafaa için bir bir kıyam etti. Çe­te teşkilâtına başladılar. Ermeniler, Fransızlar, Rumlarla vuruşu­luyor. Millî hareket taazzuv etti. İstanbul’da padişah düşmanlar­la beraber oldu. Hürriyet ve İtilâf Fırkası da âleti. Keza Çerkez-ler ve Abazalar da padişah taraftarı. Her yerde millî hareket aleyhine padişah kıyamlar yapıyor. Ordu yolluyor. İngilizler de kendilerine yardım ediyor. Bu harekette Damat Ferid Paşa ile Ali Kemal mühim şahsiyetlerdir.

Mustafa Kemal, Vahideddin’e kızgın. İntikam almak için mil­lî harekete iştirak ediyor. O esnada millî hareket Erzurum Kong­resini yapmakta. Mustafa Kemal derhal oraya gidiyor. Kendisini kongreye kabul etmek istemiyorlar. Entrikaya başlıyor. Bazıları­nı iğfal edip giriyor. Girince reis olmak istiyor. Yapmıyorlar. Hat­tâ yüzüne karşı söylüyorlar. Fakat o, reis olmağa da muvaffak oluyor. Kongre bitince Sivas’a geliyor. Orada Hey’et-i Temsiliye adında bir hey’et halinde çalışıyorlar. Rauf yanında. Daha orada aralarında niza var. Gerek Karabekir, gerek Rauf, Mustafa Ke­mal’in hırsından, ilerde milletin başına belâ olacağından korku­yorlar. Rauf onun reis olmasını asla istemiyor. Galiba kendi ol­mak fikrinde idi. Nihayet Hey’et-i Temsiliye Ali Fuad’ın himme­ti ile Ankara’ya gelip yerleşiyor.

Bu dakikaya kadar millî kıyamda Mustafa Kemal yoktur. Şimdi bunun başına oturmuştur.

Bu esnada intihap yapılıp, İstanbul’da bir Meclis-i Meb’usan açıldı. Bunu İstanbul Hükümeti yaptı. Mustafa Kemal buna razı olmadı. Kendisi reis olmağa çalıştı, olamadı. Bu Meclis büyük bir hizmet gördü ki, o da Misak-ı Millîdir. Mustafa Kemal bunu da kendi eseri diyor ama, Sivas’ta bu ad telâffuz bile edilmemiş­tir, Haberi yoktu. Ancak Meclis, Erzurum ve Sivas’taki esaslara istinat etti. Tay-ve ilâve yaparak misakı vücuda getirdi. Fransız­ca olarak bütün dünyaya tamim etti.

Bu Meclis çok vatanperver çıktı. Bunu gören İngilizler Mec­lisi bastılar, İstanbul’u resmen işgal altına aldılar. İş fena. Sevr muahedesi yapılmış. İmzası, Türkiye’nin imhası. İhtimal Mec­lise silâh altında bunu imzalattırırlar. Bu sebeple Meclis tâtil-i müzakere etti. Dağıldı. Meb’usların bir kısmı Anadolu’ya geçti. Bu müthiş tehlike bitti.

Anadolu’da yeni bir Meclis toplandı. Hükümet teşkil edildi. Artık Türkiye’de muhasım iki hükümet vardı. Bunlar silâhla, her şeyle çarpıştılar. İstanbul Hükümeti mağlûp oldu. Garpte Yunan ordusu, şarkta bir Ermeni ordusu vardı. Millî kıyam cen­dere arasında idi. Ermeniler hücuma hazırlanıyorlardı. Kâzım Karabekir, Ermeni ordusunu mahvedip Gümrü’ye kadar istilâ etti. Gümrü Muahedesi yapıldı. İşte bu vakte kadar en mühim iş gören Ali Fuad’la Karabekir’dir. Refet Paşa ile Çerkez Ethem’in de mühim hizmetleri vardır. Mustafa Kemal’in rolü hiçtir. Sade Meclisi Ankara’da toplayıp hükümet teşkil etmektir.

Mustafa Kemal’in en emin, en muti adamları Fevzi Paşa ile İsmet Bey’di. O, İsmet’le Harb-ı Umumî’de Suriye’de ve Şark cephesinde bulunmuş, Mustafa Kemal, İsmet’e “O iyi bir emir neferidir” diyordu. Fevzi de böyle idi. İşte bu iki adam bu mezi­yetleri ile en mühim mevkileri işgal ettiler. Onun biri sağ, diğer sol eli oldular. Her biri aynı zamanda Erkân-ı Harbiye Reisi, Or­du Kumandanı, Hey’et-i Vekile Reisi, Müdâfai Milliye vekili gi­bi birçok mühim mevkii birden de işgal ediyorlardı.

Mustafa Kemal kendisini Meclis ve Hükümet Reisi yapmıştı. İkisi üzerine de tahakküm ediyordu. Nihayet îsmet’i Ordu Ku­mandanı yaptı, Fevzi’yi de Erkân-ı Harbiye Reisi. Çetelerden kurtulup ordu vücuda getirildi. Moskova’da Ruslarla Moskova Muahedesi denilen muahede yapılıp dostluk peydah edildi. On­lardan birçok silâh, cephane ve para alındı. Ordu tanzim ve ade­di tezyid edildi. Bir taraftan da silâh ve cephane tedârik edildi. Afganlılar ile de Moskova’da bir muahede yapıldı. Yunanlılar Bursa’yı da adetâharpsiz işgal ettiler. İki defa İnönü’ne hücum ettilerse de bozuldular. Millî hareket aleyhindeki isyanlar tama- miyle bastırıldı.

Moskova Muahedesi maddeleri üzreUkranya, daha sonra müştereken Azarbeycan, Gürcü ve Ermenilerle Kars Muahedesi yapıldı.

Fransızlar ile Maraş ve Ayintap’ta şiddetli harpler oldu. Ni­hayet Fransızlar Adana’da mağlûp oldular. Ankara İtilâfnâmesi yapılıp Adana ve Maraş’ı tahliye ettiler.Yunanlılar Eskişehir-Afyon muharebesinde bizi bozdular ve perişan ettiler. Ordumuz pek mükemmel ve adetçe pek mükem­mel değilse bile düşmana müsavi idi. Kumandan İsmet idi. Bu mağlûbiyetin sebebi sırf İsmetin cehaletidir.

Yunanlılar Ankara üzerine yürüdü. Mustafa Kemal kaçmağa teşebbüs etti. Ordu enkazını Kızılırmak’ın arkasına almış, hükü­met merkezini Ankara’dan Kayseri’ye kaldırmak istedi. Meclis büyük bir şehametle bunun önüne durdu. Meclis orduyu bizzat kendi tedbirleri ile yeniden tensik etti. Sakarya’da düşman kar­şılandı. Uzun ve büyük bir muharebe oldu. Yunanlılar mağlûp olup perişan bir surette Eskişehir-Afyon hattına çekildiler.

Artık Mustafa Kemal de, İsmet de milletin gözünden düş- millerdi. Mahiyetleri meydana çıkmıştı. Sakarya harbi esnasın­da da Mustafa Kemal ordumuza ric’at emri vermişti. Bu da ken­disini milletin gözünden düşürmüştü. Millet Meclisi tamamıyla aleyhinde idi. Bilhassa İkind Grup namı ile bir grup teşekkül et­miş, Mustafa Kemal’e, İsmet’e hücum ediyorlardı. Bu muhalefe­ti imha için Mustafa Kemal Meclisi Topal Osman’a bastırmak is- tedi. Bunu yapamayıp sade meb’us Ali Şükrü’yü öldürttü.

Bu cinayet meb’uslara korku saldı. Kısmen sustular. Tuhaftır. Millî Kıyama ne kadar hizmet etmiş insanlar varsa hepsi Musta­fa Kemal’e muhalif idi. O da onları tepelemekle meşguldü. Mus­tafa Kemal, İsmet ve Fevzi vasıtası ile orduyu elinde tutuyordu. Ankara Polis Müdürlüğüne de birini koymuş, o da elinde idi. Et­rafında da iki tabur muhafız askeri vardı. Kendisini düşürmek mümkün değildi. Meclise, millete rağmen mevkide duruyordu.

Nihayet Yunan ordusuna hücum edildi ve denize döküldü. İzmir’e girildi. Vahideddin İstanbul’dan kaçtı.

Bu zafer üzerine Mudanya’da bir mütareke yapıldı. İtilâf devletleri Türkiye’yi Lozan’a sulh müzakeresine davet ettiler. Lozan Muahedesi, sulh yapıldı. İşgal kuvvetleri Türkiye’den git­tiler. Millet Meclisi padişahlığı ilga edip Abdülmecid’i halife in­tihap etti.

Artık harp bitmiş, sulh imzalanmış oldu.

Cumhuriyet ilân edilip, Mustafa Kemal Cumhurreisi oldu. Hey’et-i Vekile usulü kaldırılıp kabine usulü kondu. İsmet Baş­vekil oldu. Ankara Payitaht yapıldı.

Millet, matbuat hâlâ Mustafa Kemal’in aleyhinde idi. Musta­fa Kemal, Birinci Meclisi feshetmiş, ikinci bir Meclis toplamıştı. Bununla muhalefetten kurtulmamış, az zamanda bu Meclis de ekseriyetle muhalif olmuştu. Mustafa Kemal’in içkisi, din aley­hindeki harekâtı milleti pek ziyade gayrî memnun etmişti. Kürdistan isyanı oldu. Bu Mustafa Kemale iyi bir vesile idi. Takrir- i Sükûn adında bir kanun yapıp isyanı bastırdı. Aynı zamanda matbuatı imha etti. Bir çok masumu astı. Meclisi korkuttu. Yine hâkim oldu. Bu esnada İstiklâl Mahkemeleri kanlı bir faaliyet yapmış, Mustafa Kemal’in muhaliflerini imha etmiştir. Bunun çoğu kanunsuz, keyfî idi. Memleket bu suretle teröre, idare-i ör­fiye altına girdi.

İnceleyin:  Jön Türklerin Bilimciliği, Bilimcilerin Garbçılığı

Artık Mustafa Kemal’in korkusu yoktu. Keyfe, içkiye, servet yapmağa büyük bir mikyasta daldı. Her taraf şenlik, eğlence, bayram, balo içine daldı. Her gün merasim yapıyor, balolar ter­tip ediyor, eğleniyordu. .

Lozan Muahedesi ve sulh ile artık dahilî ve haricî dağdağalar bitmiş demekti. Mustafa Kemal millî kıyamın iptidasından beri zamirinde tuttuğu şeyleri tatbike başladı. Mahiyeti nedir fi’len görüldü.

Fevzi ile ordu, Ismet’le hükümet ve bütün kuvvetleri elinde idi. Soygunculuklarından, irtikâplarından dolayı vaktiyle feshe­dilen Müdâfaı Hukuk Cemiyetlerinden de Halk Fırkasını yaptı. Cebrî bir intihap ile tayin ettirdiği meb’uslarla, onları ikide bir İstiklâl Mahkemeleri ile korkutarak siyasî mekanizmayı da eline aldı.

Bu adam hilkaten gayet mütehakkim bir adamdı. Keyfî ida­reyi seviyordu. İzmir zaferine, Lozan’a kadar pek nüfuzu yoktu. Her istibdadım yapamıyordu. Artık mani kalmamıştı.

Evvelâ ricalde bir tasfiye yaptı. Plânı namuslular ile tatbik edilemezdi. Onları attı, idareden uzaklaştırdı. Kimine hapis, ki­mini İmha, hasılı namus, meşru idare mümessillerini perişan et­ti.

Bu olurken bir taraftan da bazı adamları etrafına topladı. Bunları seçme işinde cidden dirayet gösterdi. Etrafına toplayaca­ğı adamlarda şu sıfatlan arıyordu; Cahil, emre alışkın, dalkavuk,kaatiî. Bunlardan da en ziyade seçtiği bir mahkemece aleyhinde bu işlerden bir cürüm hakkında takibat olan, hiç olmazsa bu hu­suslarda kendi elinde aleyhlerine vesika olan kimselerdir. Çün­kü böyle olunca bu adamlar kımıldayamaz. Emre tamamiyle muti olur. Her kötü işe vasıtalık, âletlik ederler.

Bir gün biri kı­mıldayacak olsa, derhal mahkemeye dâvayı rü’yet ettirir. Onla- rın mahkemedeki evrakını kendi almıştır, yanında durur. Nite­kim Saffet’i Kâtib-i Umumî sıfatı ile fırkanın başına geçirdi. Safvet devletin bir milyon lirasını dolandırmış, evrakı Divan-ı Harpte idi. Evrakı Divan-ı Harpten, Safvet’i yanma has bende- gâh sınıfına aldı. Şimdi bu kötü adam itaat ve rezalete hizmet et­mez de ne yapar? Yoksa derhal evrakı Divan-ı Harbe verilir. Ni­tekim tüfekçi olan Topçu İhsan mahkemeye verildi. Diğerlerine ders oldu. Nitekim İsmet’i düşürmek için Kılıç Ali, Topçu ile be­rabermiş. İşi anlayınca Kılıç Ali derhal dehalet edip af talep et­miş ve af olmuştur.

İsmet gayet dalkavuk mi’zaclıdır. Nitekim Mustafa Kemal e olan ve nerşedilen mektubu bunun güzel vesikasıdır. Sonra İs­met ordunun bilâsebep sırf cehli ile mahvolmasına sebep olmuş­tur. Böyle askerî hatâları da boldur. Lozan’da da kötü projeyi ka­bullenmek gibi ağır bir hatâ yapıyordu. Daha fenası Kambur kardeşini gayrî meşru bir surette üç yıl içinde mal-i karun a ba­tardı. Nasıl kımıldayacak? Salih ve Kılıç Ali mühim vurgunculuk yaptılar, adam öldürdüler. Hasılı yanındakilerin hepsi böyledir.

Etrafında bir klik teşkil etti. Bu şirket-i inhisariye İttihatçılar gibi karanlık odada çalışmaz. Rakı masası başında çalışır. Devle­tin bütün işlerinin kararlan, asıp kesmeler hep bu masada veri­lir.

Klik azasını kâmilen meb’us da yapmıştır. Bunlar iki nev’idir: Biri adam öldürmek, dövmek, tehdid etmek vazifesi ile mükelleftir. Salih, KılıçAli, Recep Zühtü, Rizeli Cavid, ilh… bu sınıftandır. Bunlar Tulumbacı makulesiinsanlardır.

Seviyeleri bundan bir parmak yüksek delildir. Bunlara silâhşörler, cumhuriyet- tekçileri adını vermek lâzımdır. Bunlara onikiler adı da verildi. Diğer zümre meddahlardır. Bunlar Mustafa Kemal’i ona dehâ vererek fevkalbeşer yapmağa gayret ederler ki, halk tapınsın. Ta­rikat ve şeyhlik tarzı. Bunların faaliyet sahası, esaslı vazife ola­rak matbuattır. Bu hususta makaleler yazarlar. Kâh işleri sırf medihtir, buna göre adlan “Gazete soytarıları” olabilir. Kâh da hü­cum ve taarruzdur. Buna göre de adları “Gazete tüfekçileri” ol­malıdır. Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Hamdullah Suphi, Ruşen Eş­ref, ilh… gibi. Bu adamlardan lekesi olmayanları da bizzat Mus­tafa Kemal kendisi “İş yapın, zengin olun, ki kuvvetli olalım” di­ye irtikâba sokup bulaştırdı. Şimdi bunların içlerinden bu işten vazgeçmek isteyenler olsa da vazgeçemezler.

Bu has zümreye -ki bunlara havası bendegâh-ı hazret-i şehri- yari-i cumhuriyet penahı demek lâzımdır- Mecliste de vazife vardır. Meb’uslar arasında propaganda yaparlar. İcabında söz söylerler, hücum ederler. O esnada silâhşörler de tehdid yapar­lar.

Mecliste meb’uslardantalî bir bendegân sınıfı da vardır. Bu ikinci derece dalkavuklar da birinci zümreye yardım ederler.

Görülüyor ki, şu teşkilât cehennemi bir makine halindedir.

Bu teşkilât ile Türkiye idaresi müthiş bir terör devrine girdi. Bu terör bence eski Fransız teröründen baskındır. Hem bu eğlenceli, soygunlu, mülevves bir terördür. Hürriyet imha edil­di. Yeni bir zulüm ve istibdad devri başladı. Bu zulüm ve istibdad Abdülhamid’inkinden de İttihatcılarınkinden de dehşetli ol­du. Zavallı Hamid kaç kişiyi asmıştı. Hiç… Hele hiç hırsızlık et­medi, hiç israfta bulunmadı. Bilâkis memlekette bunların önüne geçmeğe çalıştı idi. Bu devre bakınca insan Abdülhamid aleyhi­ne kıyam ettiğine utanıyor.

Artık millet yıldı, idare klik eline geçti. Kliğin de korkusu kal­madı. Rahat oldular. Bu sefer zevk ve safa, buna para lâzım ol­duğundan irtikâp, türlü nevi balolar, şenlikler, yazın Dolmabahçe deniz saf alan aldı yürüdü… Dolmabahçe’nin yanındaki Çıra- ğan’daLâle Devri’ni gören bahçenin topraklan lâle eğlenceleri­nin bunun yanında küçüklüğünü görerek kızarsın… Sâda- bad’lar, Mıhrâbad’lar, Şesâbad’lar, ilh… bu yeni âlemâblardan türlerinin ne kadar basit olduğunu anlamış olsalar gerek…

Bu zevkler mühim israfatı mucip oldu. Bütçe yetişmedi. înhisarlarıicâd ettiler. Ağır vergiler tarhettiler. Fakir düşmüş millet şimdi aç. Hem açlıktan, hem zulümden inim inim inliyor. Hürri­yetsizlik o kadar dehşetli ki, iki kişi birbirine derd yanmaktan bi­le korkmakta.

Bu mahşer içinde türlü hâlet-i ruhiyeler görüyoruz: Mustafa Kemal’e müthiş bir gurur ve azamet geldi. Kendisi de, gazete soytarıcıları da ilham aldığını söylüyorlar. Askerlik, idare, ma­arif, ziraat, ilh… yüz türlü dâhi olduğunu söylüyorlar. Onun bendegânma verdiği emirlere “Yüksek Telkin adını koydular. Yâni vahiy, emri ilâhı demek istiyorlar. Mustafa Kemal bir aralık gazetelerde güya hikmetâmiz kısa kısa cümleler neşretmeğe baş­ladı. Soytarılar buna derhal “Vecizeler” dediler. Galiba âyet de­mek istediler, ama birden cesaret edip bu adı koyamadılar. Hal­bukiâyetlerle bunlar arasında dağlar vardı. Bunlar herkesin

İnceleyin:  Lisanımız...

Bunlardan Yakup Kadri, Mustafa Kemal’in bütün icraatına, sistemine, rejimine, lâflarına, zihniyetine, ahlâkına, hasılı ruhu­na “Kemalizm” adım koydu. Ne hayâsızmış.. Fakat iyidir. Hası­lı rejimine, ruhuna bir ad koymak lâzımdı. İyi oldu. Gelecek nesiller bu adı kullansın, Türk nesilleri Kemalizm kelimesinden bu işleri anlayacaklar, titreyecekler. Şairler, naşirler, böyle bir millet idaresini ifade etmek için böyle bir kısa kelime bulmuş olacaklar.İyi bir ıstılah konmuştur. Yakup Kadri efendisine kaş yapayım derken göz çıkardı.

Diğer bir hâlet-i ruhiye Mustafa Kemal’in Türkiye devletini kendi yarattığını iddiası ve bunun için maziden ne varsa imha­ya çalışmasıdır. O da, avene de Türkiye’yi bu büyük dâhi yarat­tı diyorlar. Artık tarih kitaplarından padişahların adlarını silme­ğe koyuldular. Fransa gibi cumhuriyet olmasın… Buna rağmen mekteplerinde Şarl’ler, Lüi’ler, Napolyon’lar okutuluyor. Pa­ris’te Bonabard Sokağı var. Osmanlı Tarihini mekteplerden kal­dırdılar. Her tarafta camilerden, çeşmelerden kitabeleri, tuğlala­rı kazıdılar. Yürek acısı. Bunlar ne mühim san’at eserleri idi. Git­ti, gider. Nihayet Müze Müdürü Halil Bey bunları alçı ile kapat­mak yolunu bularak bu andavallığın önüne geçti.

Diğer bir zihniyet ve gayret de milleti dinsiz yapmaktır. Fa­kat her millete bir din lâzımdır. Bu adam hem de tezad içinde bir insandır. Kendisine vaktiyle Millet Meclisinden, Gazi unvanını aldı. Bu unvan ise dinîdir.

Diğer bir zihniyet Türkiye’yi medenileştirmek, Avrupalılaş- tırmaktır. Fakat bunu bilmiyor. Medeniyeti dans, heykel, zevk ve safa zannetmiştir. Vahim bir hal var. Bizden Mustafa Kemal gibi Avrupa’yı gezenlerin çoğu, sade bulvarları, ordaki heykelleri, eğlence yerlerini, dansları, baloları görüyor, medeniyet budur zannediyor. İşte Mustafa Kemal de böyle… Medenî yapmak için Türkiye’ye bunları tatbik ediyor. Medeniyet bu değil. Bunlar bi- l’âkis medeniyetin hastalıkları. O Avrupa’da nice mektepler, mü­him ilmî müesseseleri, fabrikalar var. İşte medeniyet budur. Bu dâvada olanlar bunları Türk’e tatbik etmelidir. Mustafa Ke­mal’in medeniyeti yaya kaldırımı medeniyetidir. Bizim önü­müzde bir numune ve ders Japon vardır. Onun gibi yapmalıdır.

Bu adam işte bu zihniyetle millete şapka giydirdi. Bunu da bir kanun darbesi ile yapmak gibi bir cehalet gösterdi. Evolos- yon işi idi. Halk muhtelif şehirlerde “istemeyiz!” dediler. Bunlar silâhlı bir isyan değildi.,. Derhal İstiklâl Mahkemesini dolaştırdı. Birçok zavallıları bigünah olarak astı… Frak, silindir şapka gibi elbiseleri tamim etti. Bu suretle de Mustafa Kemal’in inkılâbı bir elbise dolabı inkılâbından ibaret olmuştur.

Bu zihniyet ve gayret de, Türk’ün an’anesini yıkmak, orijinal­liğini mahvetmektir. Bu en büyük halt idi. Türk’ün kökünü kır­maktı. Henüz hiçbir insan buna hücum etmemişti. Bunu da me­deniyet, asrîleşmek namına yapıyordu. Türk mükemmel otomo­biller, makineler, ilh… yapabilseydi de keşke sarık ve şalvar giy-seydi. Bunların medeniyetle ne alâkası var? Japonların kadınları hâlâ arkasında bohça gibi bir tümsek, ayaklarında takunya, fa­kat en müthiş dritnautları yapıyorlar. Dünyada onlara medenî denir.

Millet fena halde dolgundu, fakat bir şey yapamıyordu. İş su-ikaste döküldü. Birkaç insan Mustafa Kemal’i İzmir’de öldür­meğe teşebbüs ettiler. Yakalandılar. Hepsini astı. Bu bahane ile ne kadar muhalif, bilhassa eski İttihatçı varsa onları da astı. Bu suretle İttihatçılığı vaktiyle Yeniçeriler imha edilir gibi, kökün­den kazıyıp bitirdi.

Bu vak’a ile onun kibri, istibdadı, milletin korkusu bir kat da­ha arttı.

Diğer bir zihniyet devleti askerce idare etmektir. Hükümeti ordugâh haline getirdi. Buna militarizm derler ki, devletler için en muzır şeydir. İşte bu idarenin bir hastalığı da budur. Bu dev­leti kurtarmak için askerleri sivil işlerden almalıdır.

Diğer bir halet-i ruhiye muhaliflerini ezmektir. Ne kadar mil­lî kıyama hüsnü hizmeti olanlar varsa perişan etti. Bu babda gaddar davranmış, muhaliflerini gıcırgıcır kesmiştir.

Bu adamın diğer bir gayreti de müthiş zengin olmağa çalış­maktır. İki uç yıl içinde gayet büyük zengin oldu.

Nihayet eğlenceler, israflar büyük bir İktisadî buhrana vardı Şimdi devlet ve millet bu buhran içinde kıvranıyor. Buna çare di­ye ve “Millî İktisat ve Tasarruf” adıyla fevkalâde tedbirler aldı­lar. Hürriyetin bir ticaret kısmı kalmıştı. O da gitti. Ticaretse hürriyetsiz olmaz. Bu tedbirler tamamiyle anormaldir. Bakalım ne­reye varacak?!.

PSİKOLOJİK TETKİK

Millî hareketle cumhuriyetin psikolojisini ve Mustafa Ke­mal’in gayelerini hülâsa suretiyle, terkip tariki ile ve merhale bir daha zikretmeyi faydalı buluyoruz:

Birinci merhale — Herkes millete istiklâlini kazandırmak pe­şinde. Mustafa Kemal de millî harekete baş olmak, İstanbul Hü­kümetini mahvedip kendisi hükümeti eline almak için çalışmış­tır. Bütün hareketlerinde görünen budur. Buna muvaffak olmuş­tur. Bunu milletin kurtulması yolundaki gayrete karıştırdığın­dan vatan ve millet için çalışanların mesaisi kendi şahsına da hizmet etmiştir. Bu bir zaruret halinde idi. Bu devre “İstiklâl Sa­vaşı”, Mustafa Kemal için “Baş olma” devri adım almalıdır.

İkinci merhale — Millet kurtarılıp sulh olunca cumhuriyet ilân edip Mustafa Kemal hükümetin başına oturmuştur. Ne ka­dar kendine muarız, namuslu, millî harekette hizmet etmiş, ve­ya mevki için rakip veya tehlikeli gördüğü insan varsa hepsini insafsızca kırmıştır. Kabahatli kabahatsiz dememiştir. Mahke­mede ve sokakta yani kanunî ve gayri kanunî öldürmüştür. Bu­nunla “lâyüs’el amma yef’al” olmak, “keyfe mâyeşa, “hüküm sürme gayesini takip ediyordu. Muvaffak olmuştur. Kendine iti­raz edecek adam ve kimsede cesaret kalmamıştır. Millet Meclisi­ni de intihabı sırf kendisi keyfi gibi yaptırarak mebusları tâyin ve nasbedilmiş birer memur haline koyup bir bostan korkuluğu yapmıştır. Millet Meclisinin hiçbir kuvveti kalmamıştır. Matbu-

Atı da kırmış geçirmiş. Diğerlerini para ve mevki ile eline almış, bizzat kendisi de gazeteler çıkartmış, onları da kendine meddah- name haline koymuştur. Yine bu merhalede namuslu adamları devlet işinden uzaklaştırmış, yerine namussuz ve cahilleri koy­muştur. Sebebi; çünkü fena işler yapacağından bunları namuslu­lara gördüremiyecektir. Bu merhaleye “Terör, muhalefet ve hür­riyetin imhası, kamarillâ teşkili” devri adı verilmelidir.

Üçüncü merhale — Zengin olmak devridir. Mustafa Kemal büyük zengin olmuştur. Avanesini de irtikâplar ile zengin etmiş­tir.

Dördüncü merhale — Kibr-ü azamet, Kemalizm doktrini dâ­vası. Kasideci şairler ve muharirlerin Mustafa Kemali son had­dinde medihleri.

Beşinci merhale — Zevk ve safa.

İşte bunlar arasında ve bunların neticesi olarak bütün devlet­te, irtikap, rüşvet, jurnalcilik, ayyaşlık, bilhassa dalkavukluk, favotiritizm almış yürümüştür. Fitne, fesat ve sahtekârlık esası üzerine bir müessese kurulmuştur.

 

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir