Damarlarda dolaşan kanda kuvvetinin kaynağım arayan insan, kemikleri otlarla parçalanan etlerin lûtfuna uğramış bir iskeletten başka bir şey midir? Bir pehlivan iri bir gövdeyi yerlere yuvarlıyor, Neron’nun emir kullan arenadaki vahşi hayvanların pençesine bedenler fırlatıyor. Napolyon, filozof Volney’i tokatlıyor. Kudret sahibi bir insanoğlu bir emri ile başlar düşürüyor. Servetin sahipleri ise kapılarından dilencileri kovuyorlar. Yeryüzünün herhangi bir kuvvetine dayanan kişi, bunu yapamayan zayıflan sürüm sürüm mezara kadar süründürmesini biliyor. Buna kuvvet mi diyorsunuz?
Kuvvetse bu neden hep kaplanlarla yılanlar yaşattığı için dünyamızın yüzü gülmüyor? Neden bunlar huzursuz bir saldırma halinde ömürlerini geçiriyorlar? Korktuklarından şüphesiz. Şüphesiz ki vahşi hayvanlar korktukları için saldırırlar. Fakat başka türlü davranışa kabiliyetleri ve kudretleri yoktur. Evet onlar âcizdirler. Bir yılanın veya kaplanın saldırışındaki musibet, bir kayanın üstümüze yıkılmasından farklı mıdır? Öyle iken kaya kuvvetlidir denilmez. O halde kuvvetli kime denir?
Kuvvetli diye hür olana, önce nefisine karşı bağımsız olana, sonra da herkese ve bütün dünyaya karşı bağımsız olarak davranabildi insana denmelidir. Nefsinin azabına, hıncına ve hırsına mağlup olan, hırslariyle ve hınçlariyle hareket eden insan, başkalarına esir mi kişiden farklı durumda mıdır? Sezar’ın karşısında zincirlere bağlı dururken dişlerini gıcırdatan Versengetori hakikaten esirdi. Ama İngiliz hâkimlerinin karsısında ccsaret ve samimiyetin kendisine kanunun en ağır cezasının verilmesini isteyen Gandi hür insandı. Sivas muhafızlarını diri diri toprağa gömdüren Timur tarihin kaydettiği en bedbaht esirlerdi.
Buna karşılık Bağdat’da anıldığı darağacında burnu ve kulakları delinmişken kendisini taşlayan gafil halk için Allah’ına şu sözlerle yalvaran Hallac hür ve kuvvetli insandı:’’Onları affet ve beni affetme.Madem ki benim insanlığımı,uluhiyetinde telef ediyorsun;öyleyse benim insanlığımın senin uluhiyetinin üzerinde sahip olduğu hakla,beni sana kavuşturmak için çalışan bu insanları mutlaka affetmemi istiyorum.’’
Hıristiyanlığın Roma da yayıcısı olan havari Sen Piyer vahşi Romalıların boğazladığı ilk Hristiyanları bırakıp da kaçarken zayıftı ve esirdi. Lâkın yolunun üstüne çıkarak “nereye gidiyorsun efendi” diye kendisini şiddetle karşılayan Mesih’in hayalı önünde yerlere kapanıp ağladıktan sonra ayağa kalkarak en büyük zevk ve hürriyetle, sanki İlâhi hürriyetle Roma’ya koşa koşa gelip de imparatorun askerlerine teslim olduğu zaman dünyalar kadar kuvvetliydi. Onun tilmizleriyle birlikte çarmıha gerildıği bu kapıda sonra asırlarca insanlar ruhları için kuvvet ve hürriyet yemişlerini topladılar.
Hür ve kuvvetli olan insan yırtıcı olan değil, yaratıcı olur insandır. O âleme aydınlık olan güneş misâli bir varlıktır Kin, zaafın ve esaretin mahsulüdür. Muhabbet, bolluk ve rahmet dağarcığıdır. Zayıf beddua eder, kavı duanın sevgilisidir. Yeryüzünde rahm ü şefkatle, muhabbetle fetholunmayacak belde yoktur. Şiddet kendini yıpratır, kin kendi kendini yener. Aşkın, dünyamızı daha ilk yaratılışta fethettiğini bilmeyenler, bedbaht ve zayıf ruhlardır Zâlimlere acıyınız, kindarlara acıyınız, acıma bilmeyenlere acıyınız, ta ki yeryüzünde Mesih’in diktiği merhamet ağacı dalların; semalara uzatsın ve kendi yok etmek istediği ruhlara acımayan korkak gönüllere acısın.
Günün korkak gecelere, hür ve serazat kalbin,zâlim bedenlere acıdığını görmüyor musun? Yerin, kendi üstünde binbir sefaletle sürünenlere acıyarak sonunda bağrına bastığını, ümidin varlığımızı her an kovalayan ölümün üstüne gerilmiş bir örtü olduğunu bilmiyor musun?Acımayan gafildir, korkaktır ve bedbahttır. Evet,o kendi varlığından habersiz yaşıyor ve kendi kendine yaklaşmaktan korkuyor. O hiçbir zaman kendine sunulan emanetin sahibi olamayacaktır. Güneş çin ısıtmamak nasıl imkânsızsa, kuvvetli ruhlar için de insanlara acımamak öyle imkânsızdır.
Merhamet, bütün âleme yaygın ilahi bir cevherdir. O sevginin kaynağıdır. Sevgi ise kuvvetin, insanı gerçekten yaşatan bütün kuvvetlerin kaynağı olmuştur. Şahsiyetimizin dalgasını taşıyan bütün hareketlerimiz gibi bütün düşüncelerimiz, âlemşümul ve sonsuz merhamet denizinden çıkıp bir-kuvvet haline geçmek isteyen irâdenin hareketleridir. İlâhî merhametin gerçekleşmesi için yeryüzüne bizimle inen büyük iradenin ancak emanetçisi olan varlığımız en kudretli fetihlerini bu iradenin elile yaptı. Toprağına merhamet tohumu serpilmeyen ülkeler, nice fatihlere matem ülkesi oldu. Gönüllerin arasında karanlık uçurumlar açan anlayışsızlık, sevgisizlik ve bunların doğurduğu felâketler merhamet cevherinden mahrum oluşun eseridir.
Kudretin yoksa, acıyamazsm, zira o en büyük kudrettir. Acımayan bilmez ki en büyük hâzineyi, saadetlerin hepsinin kapısını açan anahtari yitirmiştir. Aslı bir olan kâinat eserini durmadan tekmeleyen kuvvet! Sen kuvvetsizliğin, sen aczin timsâlisin. Bu yolda gidişle her zerreye acıyan Yunus’un aşkındaki kuvvete ulaşmak kabil mi? Yunus nasıl insandı acaba? Asıl yapısile insan olarak bizim gibi bir insandı şüphesiz. Lâkin insan fani bir heykeldir veya bir semboldür. Asıl varlığın sembolü gerçekten var olan kuvvettir. İnsan asıl bu kuvvetin muvakkat karargâdır. Kuvvetse eserde görülüyor.
Beethoven’in senfonisinde kuvvet haykırıyor, Zola’nın gözyaşları arasında yaşattığı dünyası, kuvvet taşıyor. Mevlâna dünyamızın üstünde bir kuvvettir. Yunus bütün gönüllerin fâtihi olan semavî kuvvettir. Ve hepsinde Beethoven’de, Zola’da, Mevlâna’da, Yunus’da barınan kuvvetlerin hepsi ayni kaynaktan, merhametin dünyalar ve ruhlar yaratıcı olan kaynağından fışkırmış insanüstü kuvvetlerdir.
Nurettin Topçu
0 Yorumlar