Sohbet konuşmaktan ibaret değil, konuşmanın ötesinde insanın ruhunu saran ve onu tesir altına alan, insanı değiştiren, dönüştüren, kelime ve duygu dağarcığını geliştiren hisli bir dildir. Her sohbetin karakteri ve kendine ait dokusu başka başkadır. İnsan herkesle konuşur ama hakiki sohbet, can kulağıyla dinlediği ve içinden gelerek konuştuğu o nadide insanla olur. Gerçek bir sohbet, insana zaman ve mekân hissini unutturur. Bazı insanlarla konuşuruz ama bu konuşmanın bir ruhu yoktur, birbirimize ulaşan yalnızca sesimiz- dir. iki insan birbirine aktardıklarından daha fazlasmı hissediyorsa orada gerçek bir sohbet/muhabbet vardır. Dünya ahvâli içinde o iki insanı bulan ve gören de çok azdır. Hakiki bir sohbet, bir ağaç gölgesinde oturmak kadar huzur vericidir.
Paul Valery nehirler gibi akan, insanı düşüncelere sevk eden bir formda ördüğü diyaloglardan oluşan “Sabit Fikir” isimli eserinde her şeyin yüzeyde kaldığından şikâyet eder. Sorunlar, sevinçler, kederler, kaygılar, hisler zihnin ve kalbin derinliklerinde teraziye vurulan, tartışılan ve içtenlikle üzerine düşünülen mevzu lar olarak insanın gündeminde değildir. Kendi derinliklerine, benliğine, özüne doğru kazılar yapamayan, kendilik bilgisinin gerilimine katlanamayanlar aram* zahmetine de girmez. Olur da kendileri hakkında küçük bir bilgi kırıntısı edinirlerse varoluşlarının ilk katmanlarına indiklerine ve çok büyük bir aydınlanma yaşadıklarına inanırlar. Derinleşmeye o kadar yabancı, o kadar uzaktırlar ki kendilerine dair küçük bir damla, onlara okyanus gibi görünür.
İnsanın kendi içinde deflemeyecek derinlikleri vardır. İnsan oraya inmeyi göze alsa bile, orada bir şeyler bulsa bile bulacağı bu şeyden hiçbir şey anlayamaz. Çunku insanın kendine bile söyleyemeyeceği, itiraf edemeyeceği, yüzleşmek istemeyeceği, kendine dair bilmek istemeyeceği şeyler vardır. Diyaloglardaki Ben karakterinin söylediğine göre “Kendini tanıdığı sürece insanda bulunan en derin şey, deridir.” Yüzünün derisi kalın diye bir deyimimiz vardır, utanması ve arlanması olmayan mânâsına gelir. Buna dayanarak şöyle düşünülse yanlış olmaz: İnsanın derisi, derinliklerinde olanı yansıur. İşte sohbet ehli insan hem kendi derinliklerine yolculuklar yaparak yüzünde bir anlam haritası taşır h~m de başkasının derinliklerini hissedebilir, başkasmı yÜ- ziinden okuyabilir, onun yüzündeki anlamı görebilir.
Valery’nin “Ben” karakteri de insanın sohbet etmek için yaratılmış olduğuna ciddiyetle inanır ve “Doktor” karakteriyle aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Ben: Ee ne yaparsın… Herkes sizin gibi. Herkesin zamanıyla sorunu var…
Doktor: Artık sohbet edilmiyor mu?
Ben: Çok az. Ne yazık.
Doktor: Buna karşın, umarım gitgide… derinleşiyoruz, değil mi?[1]
Gerçek bir sohbet gevezelik değil, insanlık hâlleri ve insanın kendi hâli üzerine bir derinleşmedir. Hakiki sohbederde gevezelik sanılan şeyler dahi insanın hayatında öğretici bir rol oynar. Her görüşmeden sonra kurulan bağın derinliği artıyorsa orada gerçek bir sohbet vardır. Sohbet bir ruh okumasıdır, insan ruhunu okumayı sevdiği kimselerin yanından zihnen ve kalben dolu olarak döner, insan kendisi nasılsa öyle kimselerle hemhâl olmak, onlarla yakınlık kurmak ister.
Durgun vakider insanı öyle esir aldı ki diri vakidere kimsenin vakti kalmadı. Ekran görüşmelerinin sohbet, muhabbet, buluşma, hasret gibi dosduk duygularının tadını ve sahiciliğini kaçırdığını kim inkâr edebilir. Bir insan yüzü görmekten daha çok ekranı gören, bir güzelliği yerinde ve mekânında temâşâ etmekten daha çok ekrandaki yapay güzelliklere aldanan, gerçek bir
ses ve sözden daha çok mekanik ve ruhsuz sesleri duyan insan, sohbet ve muhabbetin mahiyetini kavrayabilir mi? Sohbet kelimesi, en yalın hâliyle arkadaşlık, yârenlik etmek ve bir vakti uzunluk veya kısalığına bakmaksızın en güzel şekilde değerlendirmek demektir.
Sohbet kelimesinin anlam dehlizlerinde kaybolduğumuzda ashap, sahabe ve sahip kelimeleri karşımıza çıkar. En Güzel’in, Peygamberin sohbetine katilardan, Onun sohbetini dinleyenleri tanımlamak için sahabe ve ashap terimleri kullandır. Sahip kelimesiyle aynı kökten olan bu terimler, dilimizde arkadaş, yâren, dost, yoldaş gibi anlamlara gelir. İnsanın, kimi sahibi olarak gördüğü çok önemlidir. Çünkü sahibim’ denilen kişi, ait olunan kalptir. Kalbin en çok kiminle söyleşiyor, ruhun en çok kiminle konuşuyorsa ondan karakterine yansıyan bir şey olur ve ondan kendine mutlaka bir pay alırsın. Kalp ve ruh kimlerle sohbet ettiğine özen göstermeli, insan değişmeye en çok kalbinden başlar.
Sohbet en iyi terbiye ve eğitim metodudur. Birinin tedrisatından geçmek, hayata dair onun tecrübelerinden bir şeyler dinlemek insanı olgunlaştırır, ona bir bakış açısı kazandırır, soyutlama yeteneğini geliştirmesini sağlar. Sohbette hem kâl hem de hâl ilmi, hem duygular hem de düşünceler aynı anda görülür, hissedilir ve okunur. İbn Arabi hâl diliyle yapılan sohbeti şöyle izah eder: “Aramızda bilinen bir konuşma veya bakışla anlaşılan herhangi bir terim (jest ve mimik) yoktu.Fakat ona baktığımda, benden öğrenmek istediği her şeyi anladığım gibi o da bana baktığında on dan öğrenmek istediğimiz her şeyi anlamıştı. Böylece onun bana bakması bir soru veya cevap olduğu gibi benim ona bakmam da bir soru ya da cevap olmaktaydı. Böylelikle, konuşma olmaksızın, aramızda pek çok bilgiler meydana gelmiştir.”[2] Hâl ilmi elbette çok zor ilimdir. Birini bakışından, jest ve mimiklerinden, ettiği işmardan anlamak düşünce kabiliyeti yüksek ve hissiyatı olan kimselerin harcıdır.
Sohbet etmek için yüz yüze gelmek, karşılıklı konuşmak gerekir, muhabbetse yüz yüze gelmeden de olur. Muhabbet, uzaklığa rağmen bir kimsenin kalpteki yerinin sarsılmayışı, ona olan hissiyatın değişme- yişidir. Sohbet herkesle yapılabilir ama muhabbet çok az insana duyulur. Bazı insanların dünyası, kişiliği ve karakteri öyle zengindir ki onlara duyulan muhabbet nispetinde insanın ruhu sadeleşir, berraklaşır, güzel huy ve ahlâktan hisseyâb olur. Muhabbet duyduğu şey, insanı tesiri altına alıp değiştirir. Sohbet ederken her sözünüzün altında kastetmediğiniz bir anlam arayan, negatif saçan kimsenin niyeti dostluk olamaz. Arada bir kuşku duymak insancadır, bundan fazlası art niyettir, Her şeyi açıklamak zorunda bırakmayan insanın sohbeti ve dostluğu ferahlık verir. Böyle bir dostlukta müdânâsız, sâde ve zarif olanın derinliği vardır. insan onu nerede görse ve hissetse, kalbine bir serinlik, gön lüne bir ferahlık, zihnine bir aydınlık gelir, iyi şeylerin olacağına inancı artar. Huzur veren bir yüz, bir ses veya sohbet, insanı kendi ruhunda yolculuklara çıkarır. Sohbet bazen gün doğumuna şahidik etmek kadar kısa ama bir o kadar da insanın ruhuna dokunandır.
Sohbet, insanın kalitesini ve mayasını ortaya çıkarır. İnsanın kumaşı, bir sohbet mekânında sözünden, bakışından, neye dikkat kesildiğinden ve neleri işaret ettiğinden anlaşılır. Bazı insanlarla gayet nahif ve etraflıca konuşuruz. Fakat konuşmamızın bütünlüğündeki inceliğe bakmak yerine sözlerimizde bir falso arar ve oradan hassasiyet yaratırlar. Bu kimseler hassas değil, art düşünceli bir dinleyicidir. Sohbet/konuşma hakiki muhatapla yapılınca anlamlıdır. Birinin sohbetinin iyi gelip gelmediği insanın kendi arayışına göre şekillenir. Anlamlı konuşan birinin yanında olmaktansa bazen anlamsız konuşan insanların yanında olmayı insan pekâlâ tercih edebilir. Çünkü kendi yüzeyselliği buna müsaade eder. Derinliği olanlar, anlamlı olanın izini sürer.
Birinin iyi bir insan olmasıyla size iyi hissettirmesi, iyi gelmesi bambaşka şeylerdir. İyi bir insanla da anlaşamayabilirsiniz, ruhunuz ondan bir şey almayabilir. Sevgi ve muhabbet ruhların konuşmasıyla, birbirini arzulaması ve bir araya gelmeye can atmasıyla ilgilidir
Demek ki sohbet, insanın kendisi hakkındaki bilgisini artırır, onun karakterine dair bir şeyler söyler, kimlerden ve nelerden hoşlandığını âşikâr eder, insanın ne kadar ham ya da işlenmiş bir karaktere/ruha sahip olduğunu kimlerle vakit geçirdiğinden anlaşılır.
Proust, anlamsız ve içi boş sohbederi kastederek “ne kadar incelikli olursa olsun sohbet de hayal gücünden yoksun kişilerin zevkidir”[3] der. Sohbet, budala kimselerle eğleşilen bir zaman dilimi olursa içeriksizleşir. Bu tarz sohbederi ufku olmayan, vaktin kıymetini bilmeyen insanlar sever. Hakiki sohbeder kuvvetli bağlara gebedir ve muhabbetin kapısmı açar. Bir insanın sohbetinin tadı hiçbir şeyde bulunmuyorsa o insanın hayatımızdaki yerini dolduracak çok az şey vardır. Birini bize özel, ayrıcalıklı, bambaşka kılan onunla geçirilen vaktin hiç ziyan olmayışı ve bu vakiderdeki hissin, gelecek zamanlarımıza da bir ilmek atmasıdır.
insan artık hayatta olmayan ancak ruhunda anlamlı izler bırakan biriyle de sohbet edebilir. Ona olan muhabbeti sürdüğü müddetçe ondan kendisine kalan tüm güzel haslederi yaşatır, insan birine muhabbet duyar, onu çok severse ondan ayrı kaldığı zamanlarda onun hal ve tavırlarını, yüz çizgilerini, bakışındaki anlamı, konuşmasındaki vurguları düşünür ve birlikteyken fark etmediği taraflarını uzak kaldığı bir anda görür. Sevgi, düşünceden ayn değil. Muhabbet birinin fikrinde olmaktan, onun hatırından çıkmamaktan ayrı değil. Ibn Arabi’ye göre sevilen müşahade edildikçe ona olan sevgi dalıa çok artar, onunla her karşılaşmada güzelliği ve hasreti ziyadeleşir. Yakınlığın ayrılık getirdiğini düşünen önce kendi hâlini yoklamak Muhabbet hicran veriyorsa kalpler uzaklaşmaya çoktan meyletmiş, razı olmuş demektir.
Sohbet, birinin ihtiyacını yakinen görebilme mesafesidir. Başkasının varlığının kavranması, başka dünyaların ve yaşantıların fark edilmesidir. Bu yüzden muhabbet duymak, insanı kendine esir olmaktan kurtarır.
İnsan muhabbet duyduğu kimsenin eksiğini görmez ama onun ihtiyacını, muzdarip olduğu şeyi hisseder. Çünkü sahiden seven, sevdiğinin yüzündeki gömülü ifadeyi görebilir. Muhabbeti diğer yakınlıklardan ayıran duygu, düşünce ve ihtiyaçların dile gelmeden hissedilmesidir. Bazen nasıl hissettiğin hakkında uzun uzun konuşmazsın. Hâl ve duruşundan, söz ve tavrından bir şeyler anlaşılsın istersin. Birinin seni anlaması, uzun ağaçlı bir yolda yürümek gibi ruhuna dinginli kalbine sevinç, adımlarına şevk verir.
Muhabbet, insana bağ kurmanın özgürleştirici yollarını açar, insanı bağlılık zehrinden uzaklaştırır.Bağ kuran güçlenir. Bağımlı olansa başkasının güdümüne girer, kendi iradesini kontrol edemez hâle gelir. Bağ kuran çıkar gözetmez, bağımlı olanın çıkarı bittiğinde dostluğu da biter. Bağımlı olan kusur ve eksik arar, bir türlü memnun olmaz. Onun sevgi zannettiği şey, ruhunu boğan bir şeydir. Bağımlılığı narsist ve bencil duygularını besler. Bağ kurmaksa acı vericidir, çünkü ancak gerçekten seven ve dostluk besleyen acı çeker. Derdiyle güzelleşen insanların muhabbetinde zarif bir tmı var, o tmıyı bir kez duyarsan artık her yerde onun sana verdiği hissi ararsın. Muhabbet biriyle kesintisiz konuşmak değil, kalbin ona meyledişi, olur olmaz onu hatırlayışı, onun yerini hiçbir şeyle dolduramayışıdır.
Bazı şeylerin yokluğu, her şeyi kaplar ve her yere dolar. Sevilen birinin yokluğu öyle zordur ki sesi, kokusu ve siması kitap sayfalarına, bir vaktin serinliğine, bir şarkının sözlerine, bir kelimenin çağrıştırdıklarına, reçel kavanozuna, onu andıran ve hatırlatan her şeye siner. Muhabbet budur işte, o yokken de onu hissetmek, yokluğunun sızısını duymaktır.
insan bazen birine muhabbet duymaktan, ona bağlanmaktan, onun bütün düşüncesini esir almasından endişe eder ve ondan uzak durmaya çah- şır. Fakat bir yandan da çekim yasası öyle bir işler ki insan muhabbetine tutulmaktan kaçtığı kimseye uzaklaşacağı yerde yakınlaşır. Bazı insanlar ruhumuza hem acı verir hem de bize iyi gelir. Ruh ne o acıyı kaybetmek ne de o sevinci yitirmek ister. Muhabbet böyle bir şeydir, dikenine de gülüne de râzı olmak, bu rızâ hâliyle de gelişmek, olgunlaşmaktır. Bir insana muhabbet duymak, onu herkes in içinde biricik görmektir. Muhabbet duyulan kişi, herkesin içinde apayrı bir yerdedir ve onun sözü, sohbeti geçip giden vakti derinleştirir.
Hatice Ebrar Akbulut – İncelmiş Vakitler,syf:122-131
[1] Paul Valery, Sabit Fikir, Çev.: Hanife Güven, YKY, 2022, İst., s. 40-41,
[2] ibn Arabi, Fütûhat-ı Mekkıyye, Çev.: Ekrem Demirli, Lit îty, Cilt; 2,2006, İst, s. 172,
[3] Marcel Proust, Hazlar ve Günler, Çev.: Roza Hakmen, YK X
0 Yorumlar