Meselenin can alıcı noktası tam da burasıdır. Bu noktanın aydınlatılması, son dönemlerde oluşturulmaya çalışılan “hıdâc” Nübüvvet anlayışının çarpık ve sakat yönlerinin de gözler önüne serilmesi anlamına gelecektir.
Öncelikle şunu belirtelim ki, Hz. Peygamber (s.a.v)’in Kur’an dışında vahiy almadığı konusunu de-lalet-i kat’iyye sarahatinde ifade eden bir Kur’an ayeti mevcut değildir. ÖZTÜRK’ün yaptığı gibi mesela, “O arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) kendisine indirilen vahiyden başkası değildir’’,’’Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının’’gibi -pek çok sahabî, müçtehit ve müfessire göre Sünnet’e de delalet eden- bir kısım ayetler konusunda “Bu ayetlerde kastedilen Kur’an’dır” diyerek kestirme hükümlerle meseleyi ört-bas etmeye çalışmak ilmî yaklaşım ile bağdaşmaz. İlmî yaklaşım, bu ayetlerde kastedilenin Kur’an olduğunu yine Kur’an ayetlerine dayanarak ortaya koymayı gerektirir. Ancak yazarimizin bunu, ilmî araştırma vasfı verilecek ciddiyet ve boyutta gerçekleştirdiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir…
Son tahlilde bu ve benzeri ayetlerin Kur an’a delalet ettiği kadar Sünnet’e de delalet ettiği veya Sünııet’i de kapsadığı hususu bir “ihtimal” bile olsa, bunu gözden uzak tutmak mümkün değildir.
Şüphesiz Hz. Peygamber (s.a.v)’in Kur’an dışında da vahiy aldığı konusuyla ilgili, delaleti oldukça açık sahih hadisler mevcuttur ve sadece bu hadislerden hareketle dahi Hz. Peygamber (s.a.v)’in Kur’an dışında vahiy aldığını rahatça söylemek mümkündür.
Ancak biz, bu kitabın önsözünde belirttiğimiz yöntemden ayrılmayacak ve bu konuda da doğrudan Kur’an ayetlerinden hareket ederek sonuca ulaşmaya çalışacağız.
Kur’an, Hz. Peygamber (s.a.v)’den önceki peygamberlerin Yüce Allah (c.c)’tan aldıkları vahiylere bir sınır getirmemiştir. O peygamberler vahy-i celî [açık vahiy] yanısıra rüya, ilham veya başka yollarla da Yüce Allah (c.c)’tan vahiy almışlardır.
Şu halde bu durum Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında niçin kabul edilmesin? Esasen Yüce Allah (c.c)’m Kadir-i Mutlak olduğu konusunda herhangi bir kuşkusu bulunmayan kimse, O’nun peygamber olarak seçip görevlendirdiği kişiye, dilediği şeyi dilediği şekilde vahyetme/iletme tasarrufuna da bir sınırlama getirmenin kimsenin haddine olmadığından da kuşku duymamalıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v)‘in Kur’an dışında vahiy aldığını gösteren Kur’an ayetleri var mıdır? sorusuna, yine bizzat Kur’an’dan hareketle “Evet” demek durumundayız. Aşağıda bu noktaya delalet eden ayetlerden bir kısmını zikredecek ve konuya delalet yönlerini ortaya koymaya çalışacağız.
‘Kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve Hikmeti talim edip,bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.’’
2-…Allahın ayetlerini eğlenceye almayın.
Allahın sizin üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek üzere indirdiği Kıtabı ve Hikmeti hatırlayın. Allahtan korkun…
3- “Andolsun ki, içlerinden, kendilerine Allahın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine Kitabı ve Hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müzminlere büyük birlütufta bulunmuştur
- “Allahuı sana lütfü ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab’ı ve Hikmeti indirmiş, bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın lütfü sana gerçekten büyük olmuştur.’
- “(Ey Peygamber hanımları!) Allah’ın, evleri-nizde okunan ayetlerini ve Hikmeti anın’’
- ‘Çünkü ümmilere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve Hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O’dur.’
Bu ayetlerde geçen “Kitap” kelimesinin Kur’an olduğu üzerinde herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Yazarın da bu noktaya iştirak edeceği kanaatindeyiz.
O halde buradaki “Hikmet’’ nedir?
Elmalılı Hamdi YAZIR merhum, başka hiçbir yerde bulunamayacak şekilde detaylarına inerek bu kelimenin 29 ayrı tanımini vermekte ve her bir tanımın uzun uzadıya açıklamasını yapmaktadır ki bunların toplamından çıkan netice yine kendi ifadesi ile şudur:
Bunların bazısı mana-yı masdar, bazısı hasıl-ı masdar, bazısı da ism-i mhz olmakla beraber bir kısmı ilme, bir kısmı amele, bir kısmı da her ikisine raci ol- duğundan bu tafsilat kısmen misal ve tarife hamledilmek suretiyle mecmuu üç tefsire irca olunabilir ki ameli nafia müeddi olmak haysiyetiyle ilim, ilme müterettib olmak haysiyetiyle amel-i nafi\ biri de ilm-ü amelde ihkâm, tabir-i aherle kavil ve fiilde isabet veya ilim ve fıkıh manalarıdır. “(Elmalılı,2,929)
Her ne kadar içlerinde îmam eş-Şâfınin de bulunduğu bir grup alim, yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde geçen Hikmet kelimesini doğrudan Sünnet olarak anlamışlarsa da biz peşinen bu yargıya varmayalım ve mezkûr ayetlerden hareketle bu kelimenin ne anlama geldiğini araştıralım.
Elmalılı merhumun alabildiğine tafsilatlı olarak zikrettiği görüşlerden yine kendisinin çıkardığı sonuca bakılırsa Hikmet şu üç anlamı bünyesinde toplayan bir kelimedir:
1-Faydalı amele götüren bilgi.
2- Bilgiyle irtibatlı olması yönüyle faydalı amel.
3-Söz ve fiilde doğruya isabet.
Bu üç maddede özetlenen Hikmet’in Kur’an’dan daha genel bir anlama sahip olduğunu ve burada geçen “fayda” ve “doğru” kelimelerinin, “ilahî irade ve rızaya uygunluğu” ifade ettiğini söyleyebiliriz. Şu halde Hz. Peygamber (s.a.v)’e Hikmet verildiğini belirten ayetler, O’nun, söz ve fiillerinde ilahî irade ve rızaya uygun hareket etme özelliğine sahip kılındığını anlatıyor demektir. “Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah*a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir önektirr’’ ayetinin Hz. Peygamber (s.a.v)’in Mü’minler için güzel bir örnek olduğu vakıasını -tekitli bir biçimde- belirtmesi, aynı zamanda Hz. Peygamber (s.a.v)’in Hikmet’e uygun söz ve fiillerinin Mü’minler için örnek teşkil ettiği noktasına güçlü bir vurgudur. Mü’minlerin nihai amacı Yüce Allah (c.c)’ın rızasına ve ahirette ebedî kurtuluşa ulaşmak olduğuna ve Hz. Peygamber (s.a.v) de onlar için bu yolda güzel bir örnek teşkil ettiğine göre Mü’minler, dünya hayatındaki rotalarını Hz. Peygamber (s.a.v)’in söz ve davranışlarını esas alarak Ayarlayacaklar demektir.
Hz. Peygamber (s.a.v)’de mevcut bulunan bu özellik, Yüce Allah (c.c) tarafından O’na ,,indirilmiş”tir. Yüce Allah (c.c)’ın Hz. Peygamber (s.a.v)’e indirdiği şeyin -adına vahy-i hafi, ilham veya başka birşey denmesi farketmez- neticede vahiy olduğu ise ayrıca belirtilmesine gerek bulunmayacak kadar müsellem bir husustur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Yüce Allah (c.c) tarafından kendisine gönderilen bu mesaj sayesinde, özellikle dinin tebliği hususunda yanılmayacağı, yanlış veya kusurlu hareket etmeyeceği, ederse yine vahiy tarafından derhal düzeltileceği aşikârdır. Aksi halde Hz. Peygamber (s.a.v)’in peygamberlik görevinde kusurlu veya hatalı davranabileceği ihtimali gündeme gelir. Şu halde Hikmet’in Hz. Peygamber (s.a.v)’e hangi türden vahiy yoluyla olursa olsun Allah tarafından “indirildiğini” söylemek bu durumda tek çıkar yol olarak kalmaktadır.
Bu noktaya, mezkûr ayetlerde kullanılan “enzele” [indirdi] fiilinin, aynı zamanda “var etme”, .”ortaya koyma”, “yaratma” anlamına da geldiği söylenerek itiraz edilebilir.
Ancak bu durumda cevaplandırılması gereken bir soru gündeme gelmektedir: Şayet bu ayetlerdeki “en- zele” fiilini “var etme”, “ortaya koyma”, “yaratma” anlamında alacak olursak, Hikmet’in Hz. Peygamber (s.a.v)’de “var edilmiş” ve “yaratılmış” bir özellik olduğu sonucuna varırız. Ne var ki, yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde aynı “enzele” fiili “Kitap” için de kullanılmıştır. Daha açık bir ifadeyle Kitap ve Hikmet kelimeleri, bir tek fiilin, “enzele” fiilinin mefulü durumundadır. Bu da -sözkonusu itirazı yerinde kabul edecek olursak- Hikmet’le birlikte Kitab’ın da Hz.Peygamber (s.a.v)’de “var edilmiş” veya “yaratılmış” olduğunu söylememizi gerektirir. Bununsa hem Îlahî Kelam’m kadîm olma vasfıyla bağdaşmayacağı, hem de vahiy olgusunun mantığına ters düşeceği açıktır.
Dolayısıyla Kur’an’ın Hz. Peygamber (s.a.v)’de “var edilmiş” veya “yaratılmış” olduğunu söyleme imkânı yoktur. Geriye bu fiilin; Kur’an sözkonusu olduğunda “indirme”, Hikmet sözkonusu olduğunda ise “var etme”, “ortaya koyma” veya “yaratma” anlamına gelmesi ihtimali kalmaktadır. Aynı cümledeki iki ayrı mefule ilişkin bir tek fiilin, bu mefullerden birisinde bir anlama, diğerinde başka bir anlama gelebileceği ne mantıken, ne de gramatik açıdan söylenemeyeceğine göre, bir nokta kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: O da hem Kitab’ını, yani Kur’an’ın, hem de Hikmet’in Hz. Peygamber (s.a.v)’e “indirildiğini” söylemektir…..
Ebubekir Sifil, Modern Düşüncenin Tenkidi 1.cild
“Hz. Peygamber (s.a.v)’in Aldığı Vahiyler, Sadece Kur’an Ayetlerinden İbaret midir?”için bir yanıt
Halil
9 Ocak 2023
Yukarıda yazılanlardan çıkan sonunç ,Vahiyin sünnete de etkili olduğu noktasında .O zaman Sayın Sifil hocamıza bir sorum var. Cüppelinin hadis uydurduğuna dair kabir azabından koruyan kefenin üzerinden çıkan tartışmada kendisi bir odada konuştuk hadis uyduruyorsun bunu yapma dediğimde benden evvel falan alimler de bunu yapmışsavunmasına Onların yapmış olduğu hatayı sen yapma .dedim diyor ama Kefen konusundaki hakkımı helal etmem şitayişi üzerine yıllar sonra açıklıyor. Allaha ve Peygamberine isnat edilen uydurmalar konusunda sessiz kalıp şahsi tartışmada açıklaması müslümanların manüple edilmesinde ,yaradana ve peygamberine söylemediği sözler için sessiz kalması bir değil iki yönden çok düşündürücü. . .Halil.