Hadisin Sıhhatine Hüküm Vermek
Soru: Hadise hüküm vermekle senede hüküm vermek aynı şey midir?
Cevap: Hadislerin sıhhatine hüküm vermek hadis usulünün temel meselesidir. Hadise hüküm vermekle senede hüküm vermek aynı şey değildir. Günümüzdeki anlayışları dikkate aldığımızda iki yüzeysel, derinliksiz bakış açısıyla karşılaşırız:
a-Birinci anlayış hadiste metin tenkidi yapılması konusunda ısrar eder. Bu çerçevede hadislerin Kur’ân’a, akla, tarihe, bilime arz edilmesini savunur.Sahîhayn’da olsa bile hadislerin tenkit edilmesini iddia eder. Bu anlayış ilk bakışta isabetli gibi gözüküyorsa da uygulamalara baktığımızda acelecilik ve İlmî tutumdan uzak bir yaklaşımla bu ilkenin istismar edildiği bir vakıadır. Çok rahat yorumlanabilecek hadislerin sürekli reddi (1) hadislere karşı güvensiz bir ortamın yeşermesine sebep olduğu gibi reddedenler açısından da halk nezdinde güven vermeyen bir kişilik yapısının ortaya çıkmasına mahal vermektedir.
Oysa bu ilke en son çıkar yol olarak görülmelidir. Yer yer özellikle aklı aşan -çelişen demiyorum- konularda tavakkuf mekanizması çalıştırılmalıdır. Benzetme doğru ise tahriklere kapılmayıp aklımızı aşan, kavrayamadığımız konularda, bir de çelişik gibi gördüğümüz durumlarda hadis aleyhine hemen karar vermeden susmayı ya da yeniden düşünebilmeyi başarabilmeliyiz.
b. İkinci anlayış hadislerin kaynaklarını tespit ettikten, râvileriyle ilgili bilgilere ulaştıktan, senedi hakkında bir kanaate vardıktan sonra hadisin sahih mi değil mi olduğu sonucunu belirtmeyi öngörür. Bu anlayışta hadis tashih veya taz’îf işinin matematik gibi olduğu kabul edilir. Formüller bellidir, her şey yerine yerleştirilir ve sonuç alınır. Bu durumu şöyle ifade ettiklerini söylemek de mümkündür: Bu hadis sahihtir, çünkü ricali sikadır. Bu hadis hasen li-zâtihidir, çünkü ricali sadûktur. Bu hadis zayıftır, çünkü ricali zayıftır vs. Diğer taraftan bu durum şöyle de ifade edilebilir: Hadisin râvileri sika ise, sahih; sadûk ise hasen li-zâtihi; sadûk râvi desteklenmişse sahih li-ğayrihi; râviler hafif zayıfsa, hadis zayıf; bu zayıf râviler desteklenirse hasen li-ğayrihi; râviler şiddetli zayıf ise metruk; yalancı ise mevzû’ olur.Olay bu kadar matematikseldir. İlk bakışta bu doğru gibi gözüküyor, ama aslında iki hususu ayırt edememekten kaynaklanan bir yanlışın yapıldığı bir vakıadır. Hadislere hüküm vermekle senedlere hüküm vermek başka başka şeylerdir. Senedlere hüküm vermek kolaydır.
Tabakât kitaplarına bakılır, râvinin durumuna göre sened hakkında hüküm verilir. Ama hadis hakkında hüküm vermek zordur. Bu durum, hadisin iyi bir tahrîcini, tüm tariklerine muttali olmayı, tenkidini, rivayetlerle meşgul olmayı, münekkid âlimlerin metotlarını, tashih ve ta’lîl kaidelerini bilmeyi ve hadis zevkini, yani bu ilimle yoğrulmayı, Hz. Peygamber’i tanımayı, siretini bilmeyi, ayrıca Kur’ân’a vâkıf olmayı gerektirir. Doğrusu büyük âlim Abdurrahman b. Mehdî‘nin (ö. 198) konuyla alakalı şu sözünü bu çerçevede düşünmek gerekir: “Hadîsin ne olduğunu bilmek ilham işidir. Bir âlime hadisi niçin illetli kılıyorsun dersen, derim ki, bunun delili yoktur.” (Hakim en- Neysâbûrî, Ma’rifetu ulûmi’l-hadis, Beyrut, 1997, s. 113) İşte bu durum hadislere hüküm vermenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. İbnu’l-Kayyım’ın kendisine sorulan “Senede bakmaksızın uydurma hadisi bilmenin bir ilkesi var mıdır?” şeklindeki soruya verdiği cevabı da hadislere hüküm vermenin herkesin harcı olmadığını ortaya koyar. Ona göre bunu ancak sahih sünnetleri tanıyan büyük âlimler bilebilir. Zira sahih sünnetler onların eti ve kanıyla karışmıştır. Bu konuda o âlimde bir meleke oluşmuştur. (Bkz. el-Menâru’l-münif, Haleb, 1970, s. 43)
Ne var ki bugün bile çokları hadislere hüküm vermekle senedlere hüküm vermenin aynı şey olduğu kanaatini taşımaktadır. Aslında ikinci kısımda vurguladığımız hadis zevkiyle donanımlı olma meselesi birinci gruba yöneltilebilecek önemli bir eleştiridir de. Zira onlar metin tenkidini yüzeysel olarak ele alıp birkaç madde analiziyle hadislerin reddedilebileceğini düşünmektedirler. Oysa böyle düşünenlerin kendilerine “Ben ne kadar hadis ilmiyle yoğruldum, Hz. Peygamber’i tanıma noktasında ne kadar meleke kesbettim, hadis illetlerini ne kadar biliyorum, sahih sünnetlere ne kadar vâkıfım, en önemlisi Kur’ân’a ne kadar vâkıfım?” sorularım sormaları gerekir. Netice itibariyle bu noktada söz konusu olan iki yüzeyselliği de aşmamız, hadisler konusunda daha titiz çalışmalar yapmamız gerekmektedir. (2)
***
İslamoğlu : Sahih senedli iftira olur mu ? Olur diyorum..Alın size ..Buhari , Müslim nakletmiş…(3)
Değerlendirme ve İslamoğlu’nun eleştirisi:
1-İslamoğlu, sanki Buhari ve Müslim gibi iki hadis dehasını hadisleri herhangi bir metin veya sened tenkidi yapmadan sadece nakleden alimler olarak algıladığı için onların noksan bıraktığı konular üzerinde kendini yetkili zannediyor, boşluğu dolduruyor!..Oysa İmam Buhari ve Müslim sadece hadisin senedini ve ricalini araştırmada değil hadis ilmine ait tüm konularda İslamoğlu’ndan belki de bin kat üstündür..Bu iddia boşuna değil, hadis otoritelerinin/hafızlarının şahidliğiyle delillidir. Hadislerin hem senedinde hem de metninde bulunabilecek gizli kusurlara illet denir..İlletleri tespitte başarılı olmak bu ilmin uç noktasıdır..İmam Buhari, illetleri tespitte ümmet alimleri içinde en ileri seviyede idi. (4) Sadece o da değil..Buhari Sahihini devrinin en önemli hadis alimlerine arz etmiş ve hepsi de müspet kanaatlerini belirtmişlerdi..Böyle bir ali heyetin gerekse de müteahhir ve mütebahhir, muhakkik ulemanın takdirini kazanan eserler hakkında İslamoğlu’nun tek taraflı tenkitleri gülünç kalmaktadır..Nerelerde hata yapılıyor ? Sıralayayım:
2-Değerlendirmede alabildiğine yüzeysellik ..Öyle ki İslamoğlu’nun yaptığı tenkitlerin yüz katını herhangi bir amatör seviyedeki hadis talibi, örneğin ben de yapabilirim..Bunlar marifet değil..Eğer aklın eline tam, sınırsız yetkiyle “orantısız” bir salahiyet verilirse ateistlerde olduğu gibi bunun yolu, Kuran ayetlerinde çelişki bulmaya, mantıki uyumsuzluk aramaya, bilim dışılık ithamına kadar uzadığı gibi kaynağı vahiy olan sünnet hakkında cari olacak şüpheler ve tenkitler de aynı bozuk işçiliğin eseri olacaktır..Marifet, aklı genel müdür değil memur seviyesinde tutarak akıl-vahiy dengesini felsefenin, şeytanın, tevehhümün ve şübehatın kontrolündeki akıl hesabına bozmamaktır.
3-Telahuk-u efkarı, yoğun emeği, nitelikli analizleri, asırlar boyu süregelen çalışmaları ve araştırmaları, birikimleri yok sayıp sıfırdan alarak, adeta tüm zamanların ilk ve tek otoritesi kimliğiyle hadislere tenkit yöneltmek.
4-Hadis ilmine, usule, isnad, rical, illet gibi alakalı mevzulara, Rivayetü’l-Hadis ve Dirayetü’l Hadis alt disiplinlerine hakimiyetsizlik..Eğer “bu konularda ben Buhari’den, Müslim’den, Ali bin Medeni, Yahya ibn Main, Ahmed b. Hanbel, Ebu Hatim er-Razi’den üstünüm” denilmek isteniyorsa bu haddini bilmemezlik olur..Çünkü bu ilimin mütehassısları anılan kişilerin kadr-ü kıymetini zikretmede hemfikirdir..
Madem ki Buhari’deki ilmin binde biri sende yok hangi akla hizmetle böyle saçma sapan ve yüzeysel, ilimsiz, niteliksiz eleştirilere girebiliyorsun ? Böyle bir eleştirinin bir benzerini herhangi bir ilahiyat talebesi yapabilir..Bu Buhari ve Müslim’in Sahihlerindeki hataların ve ilmi kusurların ilahiyat talebesi seviyesinde olduğunu mu yoksa eleştiri sahiplerinin hadlerini aştıklarını mı gösterir ? Eğer birincisiyse bu kadar kolay eleştirilebilir ve içinde belki yüzlerce belki bazılarınca binlerce hata, uydurma hadis, akıldan, Kurandan vize alamayacak rivayet bulunan böylesi kitaplar neden tüm hadis otoritelerinden ve münekkitlerinden tam not alageldiler?..Örneğin neden İbn Cevzi gibi bir kıt not sahibi (müteşeddid) hadis eleştirmeni Buhari ve Müslim Sahihleri hakkında “Sahihayn hadislerini Mülhidler kabul etmez” [İbnül Cevzi Keşfu’l- Muşkil’inde Sahihayn hadislerini bütün gücüyle savunur ve bunlarda geçen hadisleri kabul etmeyenleri mülhid diye suçlar. (Keşful Muşkil, III/443.) ] diye ciddi bir kelam etmektedir..İbnül Cevzi’nin göremediği ne var ki İslamoğlu görmüş ve İbnül Cevzi’den hangi üstünlüğüyle onun tenkit etmediği bir alanın tenkite açık olduğunu tespit edebilmiştir?..Kitaplarında yüzlerce basit hatayı (5) benim gibi bir ilim talibinin bile bulabildiği İslamoğlu hangi ilmi kapasiteyle yüzlerce hadis otoritesinin ittifakını yansıtan bir karara itirazını yükseltebilmektedir ? Sitesinde fıkıh başlığı altında verilen cevaplara sırayla baktığımda hiç abartmadan söyleyeyim verilen cevapların tamamının hatalı olduğunu şaşkınlıkla müşahede ettiğim ve bu kadar sıradanlaşan hatalar silsilesi içinde eleştiri getirmenin de fazla bir anlamı kalmadığını fark ettiğim bir yazar nasıl olur da İmam Ahmed, İmam Buhari, İbn Cevzi gibilere tercih edilebilir ?
5-Fazlurrahman, Abduh, Ebu Reyye ve emsali gibi hadisler hakkında menfi şartlanmışlık; başlangıç noktasının yanlışlığı ve Oryantalistlerden veya onların yaydığı fikirlerden etkilenmişlik..
6-Reform isteği; baş olma, yeni bir akım oluşturma, taklidi ağır görme..
7-Alimlere güvensizlik ve onlar aleyhinde su-i zan..
***
(1) http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/07/mana-karsk-da-olsa-sahih-bir-hadisi.html
(2) Yavuz Köktaş, Günümüz Hadis Problemleri, s. 40-42.
(3) https://www.youtube.com/watch?v=Pf8YSzECR3Q
Cevap için bzk : http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2013/05/islamoglunun-hadis-bilgisinin-kaldg-ve.html
http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/04/islamoglunun-hadis-bilgisinin-yetersiz.html
(4) http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/10/buharinin-hadis-ilmindeki-yeri.html
(5) http://ahmednazif.blogspot.com.tr/search/label/Mustafa%20%C4%B0slamo%C4%9Flu
http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/12/islamoglunun-magdur-edebiyat.html
0 Yorumlar