Mihenden kaçma ger mahsûd-ı ihvân olmak istersen
[Dostlarının imreneceği örnek bir insan olmak için sıkıntılardan kaçmamalısın. Rahat döşekte olmaz o iş. Şairin dediği gibi:
“Kâmilin taş yasdınıp toprak döşenmekdir işi
Bâliş-i râhatda dâim câhil ü nâdân yatur”(Rahmî)
(Olgun insanlar taşı tastık, toprağı döşek ettiler; rahat yatakta olmaya bilgisiz ve değersiz kişiler özenir.)]
Yetiş imdâd-ı mazlûmâna arslan olmak istersen
[Sana ‘arslan gibidir’ denilmesi için zulme uğrayanların yardımına yetişmelisin.]
Yapış bir kâmilin destinden insan olmak istersen
[Olgun bir kimsenin eteğine yapışmadan iyi insan olamazsın. Kendi başına kalan nefsinin esiri olur; hayvandan aşağı olur da farkına varmaz.]
Nebiyy-i Efhamı medh eyle Hassân olmak istersen
[Meşhur şair Hassan bin Sâbit, Hazreti Peygamberi (aleyhisselâm) medh eden şiirleriyle o mertebeyi kazandı. Malûm O’nu övmek bizâtihî ibadettir, fazilettir. O’nu öven ancak kendisi yücelir ve esasen O’nu övmeye güç yetirebilecek kimse yoktur.]
Rızâ bâbında bekle rahme şâyân olmak istersen
[Rıza kapsında bekle ki; merhamete kavuşabilesin. Sen razı olmazsan senden kim razı olur?]
Sakın bir dîdeyi ağlatma handân olmak istersen
[Kimseyi ağlatma ki gülebilesin. Başkalarının felâketi üzerine saadet bina edemezsin. “Acımayana acınmaz” duymadın mı?]
Dokunma hâtır-ı mûra Süleymân olmak istersen
[Karıncayı incitmezsen ancak, Hazreti Süleymana benzeyebilirsin.]
[Sana kötülük yapan düşmanından intikam almak, içini rahatlatır; bu doğru…]
Fakat îcâb eder birçok mezâhim ihtiyâr etmek
[Fakat yerinde olan davranış bu değildir. Sıkıntılara tahammül gösterme yolunu seçmelisin. Evliyânın vasıflarından biri ‘hamul’ imiş; insanlardan gelen sıkıntılara dayanmak yani…]
Benim re’yimce hattâ nâ-becâdır inkisâr etmek
[Geç tahammül etmekten; kırıklık göstermen, yüzünü ekşitmen bile yersizdir…]
Fazîlettir onu ‘afv-ı keremle şerm-sâr etmek
[Sana kötülük yapana iyilikle, yumuşaklıkla karşılık verip utandırman ne büyük erdemdir…] [Bu noktada hatırlamalıdır; harp ettiği hasmını mağlup edip tam kılıcını kaldırdığı anda, yerdeki Hazreti Alinin yüzüne tükürünce, O, Allahın arslanı kılıcını indirivermişti. Adamcağız da şaşkınlık ve sevinçle sebebini sorunca şu cevabı almış ve insafa gelerek Müslüman olmuştu: “Bana hakaretinden sonra seni öldürüp katil olmaklığımdan korktum.”]
Şu da hatırlanmalıdır: Malazgirt Meydan Muharebesinin galibi Alp Aslan, mağlup ordunun başındaki Romen Diyojen’i affedip memleketine salimen ulaşmasını temin etmişti. Halbuki kendisine “sen beni esir alsan ne yapardın” sualine “kafes içinde memleket memleket teşhir eder, sonra bedenini köpeklere parçalatırdım” cevabını almıştı.
Not: Gel gör ki Diyojen, kendisini affeden Alp Aslan’ a reva gördüğü muameleye kendi adamları eliyle maruz kalmış. İbret işte
Cinâyettir dil-i ebnâ-yı cinsi dâğ-dâr etmek
[Kim olursa olsun, insanı incitmek büyük suçtur. İnsana muamele insanca olmalı; dini, milleti farklı olsa da, hasmın olsa da… Zalime dahî zulmetme!]
Şu meydâna niçindir bu geliş ettinse ger tahkîk
[Bu dünyaya gelişinin sebebini merak etmişsindir herhalde, etmelisin; insanın taştan, hayvandan farkı bu değil mi?]
Bütün ef’âlini eyle Kitâba sünnete tatbîk
[Allah insanı kendine kulluk etmesi için yarattı, bildiğin gibi…]
Gönül yıkma gönül yap cins ü mezhep etmeyip tefrîk
[Kimsenin gönlünü yıkma; bilakis gönül yapıcı ol. Hem de insanlar arasında ayrım gözetmeden…
Hani demedi mi Yunus Emre: (Ben gelmedim da`vi için / Benim işim sevi için / Dostun evi gönüllerdir / Gönüller yapmaya geldim)]
Eder bu hak sözü yerde beşer gökte melek tasdîk
[Söyleyeceğim sözü melek de doğru bulur, insan da; dikkat et:]
Mezâlim âdemiyyetle değildir kâbil-i telfîk
[Zulüm, insanlıkla bir araya getirilemeyecek bir yüz karasıdır.]
Gözetmekte rızâ-yı Hakk’ı çeşmin hurdebîn olsun
[Hurde-bîn, mikroskop demek; küçük şeyleri de gösteren gibi yani… Çeşm ise göz demek bilindiği gibi. Hakkın rızasını gözetme işinde küçük ayrıntıları da dikkatten uzak tutma! Bu küçük bir sevap falan deme; ahiret yolcususun, sevabın azında çoğuna da ihtiyacın var. Yarın pişman olmamak için iyiliğin büyüğüne olduğu gibi küçüğüne de dikkat et; kazancını çoğatmaya bak. Malûm ya ömrün kazası yok. Cennetlikler de pişman olur o günde; daha fazlasını niye kazanmadım diye…]
Ehemm-i kâr u bârın hidmet-i dîn-i mübîn olsun
[En çok önem vereceğin işin, faaliyetin din hizmeti olsun. Bir kimseye para versen, bir iyiliktir, ihtiyacını görür, sevap kazanırsın. Karnını doyursan da öyle; iş sağlasan da, evlendirsen de ve saire… bütün bunlar iyidir, güzeldir, sana sevap kazandırır, tamam da, eğer onun dinine hizmetin olursa; onun doğru yolda olmasını sağlarsan, imanını kurtarmasına hizmert edersen meselâ, sonsuz felâketten kurtulup sonsuz saadete kavuşmasına sebep olmuş olursun ki, bundan âlâ iş mi olur? Hepsi önemli ama, bu en önemli.
[ne güzel söylemiş şair ve ne güzel nükte yapmış. Gözüne kestiremediğin ve “ilişmeyelim şimdi, başımıza belâ olur” diyeceğin bir kabadayıya belki saldırmazsın, hatırlatmaya gerek yok ta; sen sen ol, korkak olan, zayıf olan, vurunca yatıracağını düşündüğün kimseye de saldırma.]
Sitem lâyık mıdır nâsa husûsâ mü’minîn olsun
[İnsanları üzmek yerinde bir davranış mıdır? Hele mümin ise.]
‘Umûmen halk-ı ‘alem şerr ü mekrinden emîn olsun
[Sözün aslı şu; iyi ve kötü herkes senin zararından, hile yapmandan falan korkmasın. Senden kötülük beklemesin kimse. İyi insan şöyledir ki, yapanı bilinmeyen bir iyilik söz konusu olduğunda derler ki “bunu filân kimse yapmıştır, ona yakışır böyle bir iyilik”. Kötü kimse de odur ki, yapmadığı kötülüğü bile ondan bilirler.]
Yakışmaz bir sıfattır dil-şikenlik tab’-ı merdâne
[Mert insanların tabiatına hiç yakışmayan bir sıfattır gönül kırıcı olmak. Mert adam gerektiğinde sert olur. Kadife eldiven içinde demir yumruk gibi yani. Yoksa, katıra cilve et demişler, çifte atmış.]
Bu gülşende gül ol hâr olma çeşm-i andelîbâne
[Gül bahçesinde gül, bülbül ve diken vardır malûm; sen bülbülün gözüne batan diken gibi olma da, onu hayrân eden gül gibi ol. İyi insan aranan insandır, özlenen insandır. Derler ki “Ah! Nerede? Görsek, sohbet etsek de içimiz açılsa, kasvetimiz dağılsa…”]
Geçinmekse merâmın istirâhatle hakîmâne
[Eğer bu dünyada arzun iç rahalığı ve huzur ile geçinip gitmekse, arkanda güzel bir isim bırakmaksa…]
Elinden geldiği müddetçe sa’y et bezl-i ihsâne
[Elinden geldiğince ve saymadan iyilik yap; serveti biriktirme kaygısında olma! Ne olacak biriktiğinde? Mirasçılar kavga edecek, seni de hayırla anan olmayacak; değil mi? Akıllı ol akıllı! Duacılarını arttır.]
Sezâ ancak budur her sâlik-i şeh-râh-ı ‘irfâne
[Ana yolun yolcusuna yaraşan ancak bu davranış biçimidir.]
Ne lâzım hasmı ta’kîb eylemek ta’dîl-i efkâr et
[Düşmanının peşine düşmekte ne fayda var? Kafayı değiştirsene!]
Gelirse nefse hiddet kibriyâ-yı Hakk’ı tezkâr et
[Hiddetin seni mağlup edecek gibi olduğu zaman Allahü teâlânın büyüklüğünü düşün.]
Edip mahv-ı enâniyyet ‘ubûdiyyette ısrâr et
[Benliğini yok et ve kullukta ısrar et.
Leyâlîde le’âlî-i şirişki durma îsâr et
[Gecelerde inci tanesi gibi gözyaşlarını hesapsızca saç! Gülmekten ne buldun, ağla biraz, ağla!]
Garaz kâşânesin yık hıtta-i ‘irfânı i’mâr et
[Kin ve garez tutma yolunu bırak da, arif kişi ol!]
Tuz ekmek hakkını hıfz eylemekte i’tinâ göster
[Üzerinde bulunan hakları korumak, gereğini yerine getirmek, vefalı olmak hususunda azami derecede özen göster!]
Hudâ’dan gayre ‘arz-ı ihtiyâç etme gınâ göster
[Allah’tan başka kimseden bir şey bekleme, tok gözlü ol. En kötü şey (bir) el açmak; en iyi şey de (iki) el açmak. Uyanık ol!]
Şikâyet etme Hak’tan halka her hâle rızâ göster
[İnsanlara karşı halinden şikâyetçi olmak, dikkatle bakarsan ne kadar çirkin bir iştir; Allah’ını kullarına şikâyet etmiş oluyorsun, öyle değil mi? Bu ne densizliktir; dikkat et!]
Tama’dan kıl ferâgat ehl-i îsâr ol sehâ göster
[Açgözlülükten uzak dur; kendi ihtiyacın varken bile başkalarına vermekte tereddüt etme; cömert ol!
Şuracıkta da Hâzık Mehmed’den bir beyt kayd etmeli:
“Yeten ancak gürisne-çeşme müşt-i hâk-i lahdidir
Halâs olmaz hezârân gence mâlik olsa zilletten”
(Aç gözlü dünyanın hazinelerine sahip olsa da zelil ve tatminsiz olmaktan kurtulamaz; onu gözünü ancak kabrinin bir avuç toprağı doyurur)]
Düşen bî-keslere rahm et tarîk-i i’tilâ göster
[Düşmüş kimsesizlere acı; yücelik göster. Acımayana acınmaz bilirsin.]
Tesâdüf eyledikçe bir fakîr ebnâ-yı âdemde
[İnsanoğullarından bir fakire rastladığında…]
Edip taltîfîne himmet bırakma berzah-ı gamda
[Gönlünü al, işini gör; üzüntü koridorunda bırakma onu. Desin ki “iyi insanlar hâlâ var”]
Ne buldun saklamakla surre-i dînâr u dirhemde
[Parayı pulu biriktirip saklamakta ne gibi bir fayda olabilir? Ölüp gideceksin; arkandan bir sürü dava, dedikodu ve saire…]
Gerek sahn-ı kenîsâda gerek Beyt-i mükerremde
[Nerede olursa olsun; gerek Kâ’be-i Şerîf’in civarında, gerek kilisenin avlusunda…]
Hüner bir kalb-i mahzûnu sevindirmektir ‘âlemde
[Hüzünlü bir kalbi sevindirmektir hüner.]
Fesâd ü mekri çoktur çerh ile ahz ü ‘atâdan geç
[Hilesi de bozuklukları da çoktur; dünya ile alışveriş yapma!]
Haşv ü hâşâk ile doldurma kalbi mâsivâdan geç
[Çer-çöp ile doldurma kalbini; ma-sivayı terk et. Ma-siva Allah’dan gayrı her şey demektir. Kalp Allah evidir; başka sevgiye yer vermek doğru değildir; hane sahibine hıyanet olur.]
Girip ihlâsla meyhâne-i ‘aşka riyâdan geç
[Tam bir ihlas (samimiyet, duruluk; daha doğrusu yalnız Allah için yapmak) üzere ol; gösterişi terk et. Ne ‘desinler’ için iş tut ne ‘demesinler’ için! Hesabını insanlara vermeyeceksin ki… Seni yoktan var eden insanlar değil ki… Rızkın insanlardan gelmiyor ki… Veren de O, alan da O nedir senden gidecek/Telâşını görenler can senin zannedecek.]
Eğer pîrân ile ünsiyyet istersen hatâdan geç
[İlim-irfan sahipleri ile beraber olmak için edebi gözetmelisin; hatalarından dönmelisin.]
Garaz hammâlı olma kîni terk et mâ-mezâdan geç
[Garaz bir yüktür, ona hamal olma. Kin zehirdir, kendini zehirleme. “Olan oldu” güzel sözdür; kendine şiâr edin.]
Edersen bir iyilik intîzâr eyle mükâfâta
[İyilik yaparsan hiç tereddüt etme, karşına çıkar. Balık bilmezse Hâlık bilir.]
Yaparsan bir fenâlık hâzır ol ‘ayn-ı mücâzâta
[Kötülük yapınca da görürsün karşılığını. İnsan ektiğini biçer. “Eden kendine eder” unutma!]
Lihâzâ müstâkîm ol inhimâk etme huzûzâta
[Sonuç itibariyle dosdoğru ol. Zevklere aldanma. İki zevk [(tegaddî (gıdalanma) ve tenâsül (üreme)]’e dikkat. Bunlardan ilki olmasa insan çalışıp kazanmaya üşenir, ikincisi olmasa nesil devam etmez. İşte bu lezzetlerin, işbu varlık gayesini unutup ahmakça kapılma! İnsanlığını kaybedersin.]
Eğer kîsende pâren var ise sarf eyle hayrâta
[Kesende, kasanda paran varsa da akıllı ol, hayra sarf et. Yoksa ya yersin, kanalizasyona gider; ya da bırakırsın, başında mirasçıların kavga eder; ikisi de akıl kârı değil.]
Şu nushi dinlemezsen dûş olursun çok beliyyâta
[Dediğimi ve diyeceğimi dinlemezsen çok belâlara düşersin; pişman olursun. (Dediği hemen yukarıda, diyeceği birinci kıt’anın sonunda. Yani ‘Sakın bir dîdeyi ağlatma… diye başlayan mütekerrir beyt’)]
Ekâbir meclisinden çıkma FENNÎ mahrem-i râz ol
[Büyüklerle oturup kalkmaya gayret et; sırları da saklamasını bil.]
Kanâat göster aza devlet-i fakr ile mümtâz ol
[Azla yetin. Kanaat hazinedir.]
Te’âlî kıl şikâr-ı himmeti kapmakta şahbâz ol
[Çer-çöple uğraşma. Sen armudun sapı, üzümün çöpü derdinde olursan kaybedersin, himmet kuşunu kapamazsın.]
Târîk -i dil-nüvâzîde alıklık yapma kurnaz ol
[Gönül okşama bir sanattır. Akıllı ol da fırsatı kaçırma. Aramanı bekleyen annen veya baban, belki komşun filan vardır; arayıversen gönüllerini fethedersin. Sana da lazım olan odur. Akıllı ol.]
Nüfûzun nisbetinde derd-mendâna devâ-sâz ol
[Servet veya makam gibi bir imkâna sahipsen eğer dertlilere deva olmaya çalış. Kabir karanlıktır.]
Hayati Inanç – Can Veren Pervaneler,syf.201-211
hayatiinanc.com
0 Yorumlar