Müslümanların cemaat namazındaki içtimai da maddi manevi kazançları içermektedir. Mahalle mescitlerinde gecesiyle beraber her gün mahalle ahalisinin beş defa, cuma namazı eda olunan camilerde belde ahalisinin haftada bir kere ve komşuları bulunan karyelerin halkıyla beraber bayram namazlarında senede iki defa içtima eylemeleri İslam dininin muktezasıdır. Nasıl ki uzak bölgeler ahalisi de ömürlerinde bir defa olsun Mekke-i Mükerreme’de içtima emrini ifaya borçludurlar.
Şeriatımız bu içtimaların bazısında Müslümanların imamı tarafından hutbeler tilavetini emretmiştir. Mezkur hutbeler ile insanlara pek çok öğütler verilip Peygamber Efendimizin tayin buyurmuş olduğu emirler hatırlatılıp duyuruluyor. Hutbelerin tilaveti esnasında dinlemek için cemaatin sükutu kati farz olduğundan, her biri başını eğip dizleri üzerinde son derece edeple dururlar. Güya başlan üzerine kuşlar konmuş gibi onlarda hareket eseri bulunmaz. Hatibin tilavet etmekte bulunduğu şeylerin hep sevgili peygamberlerinden telakki edilmiş dinî ahkam olduğu malum ve müsellemleridir. Binaenaleyh onlarda ne beğenme makamında el çırpmak ve ne ret ve takbih saikasıyla ıslık çalmak gibi haller görülmez.
Olmaz ya, faraza hatip Şeriat hududu haricine çıkacak olsa o halde dinlemeleri lazım gelmez.
Elhasıl İslam Şeriatı nazarında namazın pek çok kazançları olmasına binaen, namazı terk edenler hakkında dünya ve ukbaca şiddetli cezalar ile hükmedilmiş. Ve masiyetlerini ziyadece önemseyerek namazı terk küfür unvanı addedilmiştir. Namaza devamın da iman alameti kılındığı gibi.
Kendilerini tembellik hastalığı tutmuş ve şeytan kalplerini istila etmiş bulunup da namazı terk edenlerin bu baptaki cehaletleri arz edilen tafsilat ile pek kolay anlaşılır.
Basiret gözleri körleşmiş olması hasebiyle bunlar hakiki cevheri idrak edemeyerek nazarları zahiri kabuğa takılı kalmıştır. Namazı terk kabahatlerini tevil sadedinde ifade etmekte oldukları boş mazeretleri ise saçmalıklar nevinden addolunmaya şayandır.
* Derler ki: “Rabbimiz dalkavukluktan müstağnidir. Bizim namazımıza ne ihtiyacı vardır?”
Ne âli feraset! Ne büyük irfan!
Evet, alemlerin rabbi olan Allah alemlerden müstağnidir; her şeyden müstağnidir. Fakat ey aklı kıt, namazını intaç edeceği sonsuz kazançlardan sen ne vecihle müstağni olabilirsin! Rabbin işte o faydalı kazançları sana kazandırmak için namazı üzerine farz kılmıştır. Şüphe yok ki senin ibadetin Allah Azimüşşan’ın azametini artıracak değildir.
Bu eğri yola sapan zümreye de ki: Acaba nefis terbiyesi ve tövbe yenilemekten yahut Halikınızın celal ve cemalini hatırlayıp mütalaadan kendinizi müstağni mi görüyorsunuz? Yoksa nefs-i emmarelerinizi itaat ve inkıyat hususuna temrini, muayyen vakitlerde kardeşleriniz ile içtima üzerine terettüp edecek kalp ülfetini ve muaşereti, icabı takdirinde muavenet semerelerini lüzumsuz ve fazlalık mı addediyorsunuz?
Zannetmeyiniz ki bu iddialara kıyam edebilsinler. Bilfarz cehalet ve inatları kendilerini bu gibi davalara sevk edecek olursa, biz bu derece ahmak olanları adam addetmeyiz ki bunlarla muhatap olmaya tenezzül edelim.
Bu takdirce bunlar şu hastaya benzerler: Kendisine faydalı devayı almayı emreden hazık bir tabibin sözünü tutmayarak ona karşı “Benim şu devayı kullanmamda sana ne fayda olacak? Sen bundan müstağni değil misin?*’ diye, vaki olan hastalığın kötü tesiriyle sersemleşip de çılgınca hezeyan kabilinden söylenmeye başlar. Mülahaza edemez ki tabibin emri kendi faydasına müstenit olmayıp o biçarenin iyileşmesi maksadına binaendir.
Nefislerini namazın kazançlarından mahrum bırakan o zalimlere sormalıdır ki: Namazı terk hususuna cesaretlerine sebep nedir? Eğer farz olduğunu inkar veya kıt akıllarıyla onu beğenmeyip reddediyorlarsa, bilmiş olsunlar ki İslam Şeriatı onların küfürlerine hükmediyor. Bu halde mademki küfre muadil başka bir günah tasavvur edilemez, kendilerine namazı terk etmelerinden dolayı söz söyleyemeyiz. Fakat iman yenilemelerini nasihat makamında ihtardan geri durmayız.
Yok tembellikten dolayı terk ediyorlarsa, tembelliğin de bu nevi pek ahmakçadır ve aklıselim nezdinde çirkinlikte haddi aşmıştır. İyice düşünmelidirler ki gece gündüz tam yirmi dört saat zarfında nefsani arzuları ye dünyevi hazları ile uğraşıyorlar. Halbuki bunların hepsi fani ve zail şeylerden ibarettir. İnsan bugün varsa yarın yoktur.
Hepsi bir yere cem olunsa hemen bir saat içinde eda olunabilecek namazlara gelince vakit bulamıyoruz diyebilirler mi? Heyhat!
İnsaf ve iş bilirlik müsaade eder mi ki fani istekler ve zail lezzetler uğruna son derece hırsla sarf edilen vakitlerin onda birinden pek az bir müddetin, büyük ve daimi menfaatler intaç edecek beş vakit namaz edasına tahsis edilmesi çok görülsün ve hakiki saadeti tahsil babında tembellik gösterilsin!
Doğru yolları bulmaya uygun bir aklıselime malikiyet iddiasında bulunanların akli çıkarımlarının bundan ibaret olması reva mıdır?
Nefsine nasihat veren ve hayat sermayesinin encamını mülahazaya az çok nail olan şuurlu insanların dinî vazifelerini her şeyden aziz ve ehemmiyetli tutması lazım gelirken, bu mühim noktayı eksik bırakan gafillerden ne istikamet beklenir ve ne hayır ümit edilir! Bunlar hakim olurlarsa adalet mi ederler! Yahut tüccar sınıfından, bulunurlarsa hıyanetlikten mi çekinirler. Hatta İslam rükünlerinin en büyüğünü yıkan şahısların İslam dinine intisapları bu kadar zayıf olduğu halde, insan bunları Müslüman kardeşleri arasında addetmekte tereddüt etse münasip görülmez mi?
Namazı terk eden acaba Allah’ın huzurunda ne özür beyan edebilcek ki ; Aziz Kitabında nice yerlerde namazı ikame ile sarihen ve müekkeden yermiş olduğu emirlere karşı kabule şayan olabilsin! Keza “Namaz benim gözümün nurudur” (Süneni Nesâi) buyuran şanlı peygamberden utanmayacak mıdır ki şefeatini istirham maksadıyla yüce huzuruna varabilsin!
Vallahi ben lalam dinine intisap İddiasında bulunanların namaz kılmamalarına pek çok taaccüp ederim. Bunların içinde maarif makamında hissedar olanlar ve dünya işlerinde isabetli görüş sahibi olanlar bulunuyor. Fakat teessüf olunur ki farzları ikameye gelince güya idrakleri tamamen çekip alınır ve akılları namazın mühim semerelerini anlamakta bir çocuk aklı kadar olamıyor. Ben bu hale delilik diyebilirim. Çünkü delilik çeşit çeşittir.
Tallahi fakir hayâ ederek söylüyorum. Bu zümrenin bazıları vardır ki akıl» mürüvvet, irfan ve zarafet ile yad olunurlar ve sırası geldiğinde İslam dininin yüce meziyetlerinden bahse de karışırlar. Bununla beraber, bulundukları bir mecliste din kardeşleri namazı edaya kıyam ettikleri esnada, kendileri şu yüce dinin fertlerinden değillermiş gibi o ilahi sofradan uzağa çekilip dururlar. Bilenlere bu hal büyük ardır. Bu hali âdet edinenler Müslüman kardeşleri nazarından düşerler ve dini zayıf addolunurlar. Haklarında itikatsızlık hükmü verilmiyorsa da fişka nispet olunmaları katidir. Bu cihetle şahadetlerinin ve adaletlerinin geçersiz olduğunda şüphe yoktur.
Zannediyor musun ki şu kayıtsızlıktan kendilerine asla hacalet elemi hissettirmiyor. Mutlaka hissettirmektedir. Fakat kötülüğün galebesiyle kendilerini alamıyorlar da bilerek şeytanın oyuncağı olup kardeşlerinin ayıplamasına şayeste hale düşüyorlar. Mezkur rezilliklerini yüzlerine vurmayanların içlerinde gizli olan zanları zanların en kötüsü olup tasrih icabında en hafif tabirle “namaz kılmaz” ve “dini zayıf” unvanlarıyla yad olunurlar, innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn!
Allah hepimize akıbet güzelliği nasip etsin!
Hüseyin Cisri – Risale-i Hamidiyye
0 Yorumlar