Bu Anlattığım Senin Hikâyen

defne-dergisinin-oyku-yazma-yarismasina-16-eser-basvurdu-2012-10-19_m Bu Anlattığım Senin Hikâyen1.

”Hafıza-yı beşer nisyan ile mâlüldür” vecizesini duymayanınız yoktur. Hafızayı beşer, yani insan hafızası, nisyan ile yani unutkanlıkla, mâlüldür, özürlüdür. Kısacası insan unutkan bir varlıktır. İçinde bulunduğu hal sebebiyle geçmişi ve geleceği unuttuğu çok olur. Hele bir de kişi, bulunduğu andan son derece haz alıyor ve neşeli ise unutkanlıkta zirve noktasını yaşar. Gözü hiçbir şeyi görmez olur.

2.

Kudurmuş bir fil ile karşılaşan bir adam, canını kurtarmak için hemen yakınındaki bir kuyuya kendini sarkıtmış ve kuyunun başından uzanan iki dala tutunmuştu. Fakat kuyunun içinde sarkan ayaklarının bir şeylere dokunduğunu hisseden adam aşağı baktığında dört yılanın deliklerinden kafalarını çıkardığım görmüş. Tam dikkatli baktığında ise kuyunun dibinde bir ejderhanın ağzı açık vaziyette beklediğini farketmiş. Gözlerini yukarıya doğru çevirdiğinde ise tutunduğu iki dalı biri siyah ve diğeri beyaz olmak üzere iki farenin kemirdiğini görmüş. Çaresiz ve umutsuz kalan adam, tam bu esnada, hemen yanında bal dolu bir peteğin olduğunun farkına varmış. Balın tadına baktığında ise bir anda düştüğü bu umutsuz durumu, kurtulmak için çare aramayı unutmuş ve balı yemeye başlamış. Ayaklarının ucunda kendisini sokmak için fırsat bekleyen dört yılan, tutunduğu dalı her an kemiren iki fare ile kuyunun dibinde ağzına düşeceği bir ejderha ve kuyunun başındaki kudurmuş fili unutan adam, yediği balın tadıyla mest olmuş bir haldeyken bir anda aşağıya düşmüş ve kendisini bekleyen ejderhaya yem olmuş.

3.

Beydebâ tarafından, milâttan önce 1. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen Kelîle ve Dimne adlı kitabındaki ”Kudurmuş Pil ve Adam Hikâyesi” birçok anlamı ve simgeyi barındırmaktadır. Bu hikâyenin bir benzerini Tolstoy İtiraflarını isimli eserinde, Bediüzzaman Said Nursi hazretleri ise Sözler adlı kitabında nakleder. İnsanın doğumu, aslında ölüme doğuşudur. Hayat ölüme giden bir yol, ölümü besleyen, büyüten bir süreçtir. Her nefes alıp verişler, hayattan bir an çalmak gibi görünse de durum tam tersidir. Çünkü insan her nefes alıp verişinde ölüme bir nefes daha yaklaşır, sayılı olan nefeslerini doldurur.

İnceleyin:  Dua

Öleceğini bilen insana hayatı sorgulatmayı hedefleyen bu öyküde, ölüm ve insan ömrü simgelerle anlatılmıştır. İnsanın öleceğini bilmesi hayatına anlam katmasında son derece önemli bir etkendir. Ölüm düşüncesi bile insana kul olduğunu hatırlatmaya ve kendi üzerinde düşünmeye başlamasına yeter. Ölüm yoksa hayatın, nefes alır olmanın değeri yoktur. En çok çekindiğimiz ve ona ulaşmamak için elimizden geleni yaptığımız ölüm, aynı zamanda hayatımıza anlam vermede baş aktörlerden biridir. Zıtların birliği bu olsa gerek. Hayat ve ölüm iki kardeş belki de. Kardeşlerin arasındaki sorunları çözen ve zıtları tevhid eyleyen hayatın anlamına doğru yol almış, hakikat perdelerini bir bir kaldırmaya başlamıştır. Ölümün hakikati hayatta gizli, hayatın hakikati ise ölümde. ”İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar” (Aclünî, Keşfü’I-Hâfâ, nr. 2795) sözü tam da bu durumu açıklıyor.

4.

Hikâyedeki kuyu, insanın başına gelen bela ve musibetleri anlatır. İnsan sürekli mutluluklardan acılara yolu düşen bir varlıktır. Siyah fare geceyi, beyaz fare gündüzü simgeler ki, bu iki farenin yediği ağaç dalları da insanın ömrüdür. Hikâyedeki bal dünyada tattığımız fâni zevklere denk gelir ki, bu fâni zevkler sebebiyle insan dünya hayatına neden geldiğini ve buradaki asıl rolünün ne olduğunu unutur. Tattığı zevkleri hayatın hakikati sanır ve hiç ölmeyecekmiş gibi bu zevklere ve tatlara sarılır. Dört yılan, eskilerin ahlât-ı erbaa dediği bedendeki dengeyi sağlayan kan, balgam, safra ve sevdadır. Bunlardan birinin vücutta çok ya da az olması insanın hasta olmasına hatta ölmesine bile sebebiyet verir. Dolayısıyla insan aşın beslendiğinde vücudunda çeşitli sorunlar çıkar.

5.

Hikâyeyi okuduğumuzda, ”Bu nasıl bir adam, dört tarafı ölümle çevrilmiş, ama hâlâ bal yemeye uğraşıyor, bu nasıl bir gaflet hali?” gibi sorular aklımıza gelebilir. Böyle bir soru karşısında ise cevabımız ancak şu olabilir: Bu hikâye hiç kimsenin değil, senin hikâyendir. inanmıyorsan bir ayna bul ve kendine bak!

İnceleyin:  Müslüman Saati

Sulhi Ceylan – Özgür ama Tutsak,syf.72,74

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir