‘Doğa bir makinedir ve bilim de bu makineyi kullanmak ve yeni makineler üretme sanatıdır.” (Bumin, 1996:24) Beden sahibi canlılar da bir makinedir. İnsanın bir bedeninin olması, bir makinesinin olmasıdır. Bu fikir, La Mettrie’de ‘‘makine insana dönüşecektir.
Hayvan Özgürleşmesi adlı eserinde Peter Singer, bu fikrini yol açtığı sorunlara şöyle işaret ediyor:
“Descartes maddeden oluşan her varlığın tıpkı saat gibi mekanik ilkelere tabi olduğunu düşünüyordu; ama bu düşünce tabi ki kendi doğamıza ilişkin bir sorun doğuruyordu. İnsan vücudu da maddeden oluşuyordu ve fiziksel evrenin bir parçasıydı. Dolayısıyla insanlar da davranışları bilimsel yasalarca belirlenen bir makine olmalıydı” (Singer, 2005:274)
Tamam, o, insanı o makine olmaktan kurtarmak için ruh kavramına başvurur. Bütün maddi varlıklar içinde sadece insan ruha sahiptir. Peki ya hayvanlar?
“Hayvan sadece bir otomattır. Ne haz, ne acı, ne de başka bir şey hisseder. Bıçakla bir yerleri kesildiğinde çığlık atıyor ya da kızgın bir demirden kaçmak için çırpınıyor olabilirler ama bu davranışlar bu tür durumlarda acı çektiklerini göstermez. Onlar da bir saatin tabi olduğu ilkelere bağlıdırlar; eğer eylemleri bir saatinkinden çok daha karmaşıksa bunun nedeni saatin insanlarca yapılmış bir makine olması, hayvanları ise Tanrı tarafından yapılmış karşılaştırılamayacak kadar karmaşık makineler olmasıdır {Age, s.274; krş., Metod Üzerine, s.58).
Malebranche’de hayvan ruhları konusunda Descartes’ı takip ediyor. Şu sözler, Hakikatin Araştırılması’nın önsözünün ilk cümlesidir: “Doğası dolayısıyla insan ruhu, kendi Yaradaniyle, birer tenleri bulunan yaratıklar arasına yerleşmiş gibidir.”
Hayvan adını verdiğimiz makineler, ruhları olmadıkları için acı duymazlar. Eğer böyleyse(!) onlar üzerinde her türlü bilimsel deneyi(\) vicdanımız sızlamadan yapabiliriz(!) Nasıl olsa onlara işkence yaparken duyduğumuz çığlıklar, can yanması değil, makineye vurduğumuz zaman çıkan ses gibi bir şeydir. İşte hayvanların deneylerde kobay olarak kullanılmalarının dayandığı meşruiyet zemini ve hatta modern tıbbın insan bedenine biyolojik bir makine gibi yaklaşımının mantığı; kimi tabiplerin hastalığı makinedeki bir arıza olarak görmelerinin tarihi. Descartes’in tarihe karşıt; tarihten yoksun akılcılığının yol açtığı sorunlar işte bu!
Yer kaplamayan ruh da-özel anlamda düşünen cevher; res cogilans- “makinedeki hayalet.” Platon’daki gibi “beden mağarasında mahpus” değil.
Makinedeki hayaletin makine üzerindeki tahakkümü, içinde yaşadığı mekanik dünya için de söz konusudur. “Descartes penceresinin önünden gelip geçen insanları görmüyordu, bütün gördüğü şapka ve manto idi.” Ona göre res cogitans (düşünce) res ex-tensa’ya (beden) karşıtlık oluşturduğundan, bedenini siyah giysilerle örterek onu reddetmeye çalışmış ve ruhunu geliştirmek için, düşünmeye çekildiği yanan sobanın yanındaki köşesinde onu açılan kanatları üstünde uçmaya bırakmıştı” (Ibanez, 1998:162).
Hece Dergisi, Postmodernizm Özel Sayısı
0 Yorumlar