Ashâbımızın Sevap, Azap ve Bu ikisine İlişkin Meseleler Hakkındaki Görüşü
Bu hususta bir kısım bahisler vardır.
Birincisi: Demişlerdir ki sevap, Allah’ın fazlıdır ve Allah sevabı vaat etmiştir ve herhangi bir zorunluluk olmaksızın bu vaadine vefa gösterecektir. Çünkü vaadinden dönmek, yüce Allah için bir eksiklik demektir. Niçin zorunlu olmadığı daha önce defalarca anlatılmıştı. Yine demişlerdir ki azap Allah’ın adaletidir. Çünkü her şey Allah’ın mülküdür. O, mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Allah azabı affedebilir. Çünkü af, Allah’ın fazlıdır. Akıl sahipleri nezdinde tehditten dönmek, bir eksiklik görülmez tersine övülür.
İkinci bahis: Müslümanlar, kafirlerin ateşte ebediyen kalacağında ve azaplarının kesintiye uğramayacağında görüş birliğine varmışlardır. Kafirler ister peygamberlerin mucizeleri hakkında ellerinden gelen çabayı sarfedip düşünsünler ama hidayete ermesinler isterse onların peygamber olduğunu bilsinler ama inat veya tembellik etsinler fark etmez.
İslâm dininin dışında bir grup, bir kısım gerekçelerden dolayı kafirlerin ebediyen azapta kalacağını inkar etmiştir. Birinci gerekçe: Cisimsel güç, daha önce geçtiği gibi, sayı ve süre bakımından sonludur. Dolayısıyla onun tükenmesi gerekir. Hayat gücü ve buna bağlı duyu ve hareket tükendiği ve duyumsama kalmadığında azap olması düşünülemez. Bu şüphe aynıyla cennet ehline verilen nimetlerin kesilmesinde de geçerlidir.
Cevap, cisimsel gücün sonlu olduğunu men etmektir. Daha önce onların bu sonluluğun ispatı hakkında tutunduğu delillerin yanlışlığı anlatılmıştı.
İkinci gerekçe: Sürekli bir yakma varken hayatın devam edeceğini söylemek, aklın ilkelerinin dışına çıkmaktır.
Cevap: Bu, hayat için bünyeyi ve mizaç itidalini şart koşmaya dayalıdır. Oysa biz bunu kabul etmiyoruz. Aksine hayat yüce Allah’ın yaratmasıyla olur. Allah ise hayatı sürekli yaratabilir veya canlıda ateşten acı duymasına rağmen ateşle tahrip olmayan bünyeye sahip bir güç yaratabilir. Nitekim Allah bu gücü ateşten acı duymayan semenderde yaratmıştır. Semender sığınağı ateş olan bir hayvandır.
Üçüncü gerekçe: Tecrübeyle bilinmektedir ki ateşin rutubeti yavaş yavaş yok etmesi gerekir. Buna göre iş, sonunda rutubetin yok olmasına varır. Çünkü rutubet sonludur. Bu takdirde o rutubet sayesinde birbirine tutunan parçalar dağılır ve hayat kalmaz. Dolayısıyla da azap devam edemez.
Cevap: Rutubetin ateşle tükenmesi bize göre zorunlu değildir, aksine yüce Allah’ın kudretiyle rutubeti tüketmesi sayesindedir. Oysa Allah tüketmeyebilir veya tüketip yerine benzerini yaratabilir. Dolayısıyla da parçalar dağılmaz, aksine hayat devam eder.
Câhız ve Abdullah b. Haşan el-Anberî şöyle demiştir: Bizim sözünü ettiğimiz bu sürekli azap ancak inatçı ve yetersiz çaba sarfeden kafir hakkındadır. Ama elinden geçen çabayı gösteren eğer Islâm’a ulaşamadıysa ve doğrunun delilleri ona görünmediyse o, mazurdur ve azabı kesilecektir. Böylesi bir şahıs nasıl olur da gücü yetmediği şey olan peygamberi tasdikten sorumlu tutulabilir ve nasıl olur da kendisi açısından herhangi bir kusurun gerçekleşmediği şeyden dolayı azaba duçar olur!
Bil ki kitap, sünnet ve muhaliflerin çıkışından önce oluşan icma, bu görüşü çürütmektedir. Hatta deriz ki bu, dinden zorunlu olarak bilinenlere aykırıdır. Zira kesin olarak bilinmektedir ki Hz. Peygamber (s.a.) zamanında öldürülen ve daimî olarak ateşte kalacaklarına hükmedilen kâfirlerin hepsi inatçı değildir. Aksine kimileri çaba gösterdikten sonra küfre inandı. Kimisi olanca gayretini sarfettikten sonra kuşkusunda kaldı. Fakat Allah onların kalplerini mühürledi, gönüllerini Islâm’a açmadı ve dolayısıyla İslâm’ın hakikat olduğu sonucuna varamadılar. Muhaliflerden önce hiç kimseden Câhız ve Anberî’nin söylediği bu fark nakledilmemiştir.
Üçüncü bahis: isyankarlar arasında kafir olmayanlar ve büyük günah işleyenler, ateşte ebedi kalmayacaklardır. Zira âyette “Kim ki zerre ağırlığında bir iyilik yapsa onu görecektir”(Zilzal,7) denilmektedir. Kuşkusuz büyük günah işleyen kimse bir iyilik yapmıştır ki bu iyilik onun imamdır.
İyiliğini görmesi ise ya ateşe girmesinden önce olacak ve sonra ateşe girecektir ya da ateşe girdikten sonra olacaktır. Birincisi, icma ile yanlıştır. İkincisi yani onun ateşten çıkması ve orada ebedî olmaması ise varmak istediğimiz sonuçtur.
Seyyid Şerif Cürcani – Mevakıf Şerhi,cilt:3,syf:582-584
Türkiye Yazma Eserler