Muhal, Allah’ın Kudreti Dahilinde Değildir

indir-300x122 Muhal, Allah’ın Kudreti Dahilinde Değildir (Gazzali )

(. . .) Denirse ki: Biz, her mümkünün Allah’m kudreti dahilinde olduğu hususunda size muvafakat ediyor (katılıyoruz), siz de her muhalin kudret dahilinde olmadığında bize iştirak ediyorsunuz. Halbuki eşya arasında muhal olduğu bilinenler var, mümkün olduğu bilinenler var, bir de aklın durup mümkün veya muhal olduğuna hükmedemediği şeyler var. Şu halde size göre muhalin tarifi nedir? Eğer muhal bir tek şeyde nefy ü ispatı birleştirmekten ibaret ise, kolayca deyiverin: Her iki şeyden ne biri ikincisi, ne de ikincisi birincisidir. Ve bunun için birinin varlığı diğerinin varlığını gerektirmez. Ve yine deyin ki yüce Allah bir kimsede irade edilen şeyi bilmeden iradeyi yaratmaya kadirdir. Hayatsız ilmi de yaratmaya kadirdir. Bir ölünün elini hareket ettirmeye, onu oturtup eliyle ciltler yazdırmaya ve birçok işler yaptırmağa kadirdir. Hem de bu ölü, açık gözleri ile bakar, fakat görmez, kendisinde hayat ve bunları yapmaya kudret olmadığı halde Allah bunları kendisine yaptırır. Bütün bu muntazam işleri Allah ölünün elini hareket ettirmekle yaratır. Ve bu hareket de Allah tarafındandır.

Ancak bütün bunların olabileceği caiz görüldü mü, iradeye dayanan el hareketi ile iradesiz ve kendi kendine titreyen elin hareketi arasında bir fark kalmaz ve bunun neticesi olarak muhkem fiil ilm’e delâlet etmez ve fâil’in de kudretine delâlet etmez olur.

Bu suretle Allah’ın cinslerde de degişiklik yapması ve cansız maddeyi canlıya, taşı altına çevirmeye kadir olduğu gibi, cevheri de araza, ilmi de kudrete, sesi de kokuya dönüştürmeye kadir ol-ması gerekir. Bundan başka sonsuz birtakım muhalleri de yapabilmesi lazım gelir.

Cevap: Muhal, Allah’ın kudreti dahilinde değildir. Ve muhal, nefyetmekle birlikte bir şeyi ispat etmek veya umumi olanı nefyetmekle hususiyi ispat etmekten ve biri nefyetmekle ikiyi ispat etmekten ibarettir. Bunlardan birine varmayan şey muhal değildir. Muhal olmayan da Allah’ın kudreti dahilindedir.

Siyahlık ile beyazlığın bir yerde birleşmesine gelince, bu mu-haldir. Çünkü biz, bir yerde siyahlık var derken, beyazlığın mahiyetinin oradan yok olup siyahlıgın varlığını anlarız. Siyahlığın ispatından beyazlığın bulunmadığı anlaşılınca, beyazlığın nefyi ile birlikte ispatı muhal olur.

İnceleyin:  Ehl-i Sünnetin İtikadi Alandaki Mutedil Yaklaşımı

Bir şahsın aynı anda iki mekânda bulunması caiz değildir. Çünkü bir şahsın evde olmasından biz, o şahsın evden başka bir yerde olmamasını anlarız. Bunun için başka bir yerde olmadığını ifade eden ”evde olması” ile birlikte, evden başka bir yerde olmasını farzetmek mümkün değildir.

Yine biz, irâde deyince, bilinen bir şeyi istemek manasını anlarız. Eğer ilimsiz bir istek kastedilirse, bu, irade olmaz. Ve burada anladığımız şeyi nefyetmek durumu ortaya çıkar.

Cansız maddede bilginin yaratılması muhaldir. Çünkü biz, cansız madde deyince, idraki olmayan bir şey anlarız. Bunun için, cansız maddede idrak yaratılırsa, anladığımız mana ile ona cansız madde demek muhal olur. Eğer cansız madde idrak etmezse, o zaman da kendisi sebebiyle mahallinin hiçbir şey idrak edemediği şeye ilim adını vermek muhal olur. İşte muhal oluşunun açıklaması budur.

Cinslerden birini bir başka cinse dönüştürmeye gelince, ke-lâmcılardan bazıları bunun Allah’ın kudreti dahilinde olduğunu söylemişlerdir.

Meseleyi ayrıntılarıyla açıklayalım:

Bir şeyin başka bir şeye dönüşmesi akla aykırıdır. Zira, meselâ, siyahlık siyaha çalan bulanık renge dönüştüğü vakit, siyahlık ya devam etmektedir veya etmemektedir. Etmiyorsa, dönüşme diye bir şey olmamış; bir şey yok olmuş, ve başka bir şey meydana gelmiştir. Yok, siyahlık siyaha çalan bulanık renk ile birlikte varlığım sürdürüyorsa, yine dönüşme olmamış, kendisine başka bir renk eklenmiştir. Yalnız siyahlık varlığını sürdürüp siyahlığa çalan bulanık renk meydana gelmemişse, yine dönüşme olmamış ve siyahlık olduğu hal üzerine kalmıştır.

Ama biz: “Kan meniye dönüştü.” dediğimiz vakit, bununla kanın maddesinin bir sureti bırakıp, başka bir suret aldığını kastederiz. Bu, neticede bir suretin yok olup, başka bir suretin meydana gelmesine varır. Burada, mevcut bir tek maddeye, biri diğerini takip eden iki suretin arız olmasından ibaret bir hâdise vardır. ”Isıtma sebebi ile su havaya dönüştü.” dediğimizde de, su suretinde olan maddenin bu suret bırakıp, başka bir suret almış olduğunu kastederiz. Madde her ikisinde aynıdır, yalnız surette değişiklik meydana gelmiştir. “Sopa yılana, toprak canlı varlığa dönüştü.” dediğimiz vakit de durum aynıdır.

İnceleyin:  İtikad ve İman

Araz ile cevher arasında siyahlık ile siyaha çalan bulanık renk arasında da müşterek bir madde yoktur. Diğer cinsler arasında da müşterek bir madde yoktur, işte bir cinsin başka bir cinse dönüşmesinin imkânsız oluşu bu yüzdendir.

Yüce Allah’ın, ölünün elini hareket ettirip, onu oturan ve elinin hareketinden muntazam bir yazı meydana gelecek şekilde yazan bir canlı suretine koymasına gelince, bu, -hâdiseleri muhtar bir iradeye nispet ettiğimiz müddetgezâtında imkânsız olan bir şey değildir. Yalnız âdet ve alışkanlığa aykırı olduğu için kolayca kabul edilmez.

Bu takdirde, fiilin muntazam oluşu failin ilmine delâlet eder, prensibi bozulur, iddianıza gelince, bu iddia yersizdir. Çünkü bu durumda fail, yüce Allah’ın kendisidir. Fiili muhkem ve muntazam yapan O’dur, fiili bilen de O’dur.

Sizin: Devamlı titreme ile iradeye dayanan hareket arasında fark kalmaz, iddianıza gelince, deriz ki: Biz bunu kendimizde şu sebeple idrak etmişizdir. Zira, bu iki durum arasında kendimizde zaruri bir fark müşahade etmiş, ve bu farkı kudret ile ifade edip, mümkün olan bu iki kısımdan meydana gelenin birisinin bir halde, diğerinin de başka bir halde, yani bir halde hareketin kudrete dayanarak, öteki halde de kudretsiz meydana geldiğini anlamışızdır. Fakat kendimizden başkasına bakıp, onda sıralı birçok hareketleri gördüğümüz zaman, onda bir kudretin bulunduğuna dair zihnimizde bir bilgi meydana gelir. Işte bunlar, âdetlerin böyle cereyan etmesi sebebi ile Allah’ın yarattığı birtakım bilgilerdir ki, bu bilgilerle biz, iki imkân kısmından birini anlar, fakat yukarıda görüldüğü gibi, bununla ikinci kısmın imkânsızlığını açıklamayız.

*

Recep Alpyağıl – Din Felsefesine Dair Okumalar,syf.641,643

1 Metnin alındığı yer. Gazzali, Filozofların Tutarsızlığı, çev. Bekir Sadak (Istanbul: Ahsen Yaymlan, 2002), s. 190-192. [Altematif çeviriler için bkz. Gazzali, Tehafütü’l-felasife: Filozofların Tutarsızlığı, çev. Bekir Karlığa (Istanbul: Çağrı Yayınlan, 1981); Gazzali, Filozofların Tutarsızlığı = Tehafütü’l-felasife, çev. Mahmut Kaya, Hüseyin Sağıroğlu (Istanbul: Klasik, 2005).]

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir