Zübeyir Gündüzalp – Bir Dava Adamının Notları -Alıntılar

41TtvOHfV3L._AC_SY580_-208x300 Zübeyir Gündüzalp - Bir Dava Adamının Notları  -Alıntılar
Füruat (hissî geçimsizlikler, imtizaçsızlıklar) füruat… diye diye, esasat da gider.
 
—————————————–
 
Zaman, mekan ve muhitin insan üzerinde tesiri azimdir.
 
—————————————–
 
Bir hadise vuku bulduğunda (varta ve yanlışlık) şahıslar ve bizzat o şey üzerinde durmamalı, yoksa o hadiseden alınacak tecrübe ve ibret dersi alınmamış olur.
 
—————————————–
 
Bir alimin veya ilimle meşgul, malumatı zengin bir kimsenin, bildiği şeylerden, bilmediklerinin daha çok ve daha geniş olduğunu bilmesi ve lüzumunda mahviyetle izhar etmesi, ondaki bilginin gün geçtikçe ziyadeleşeceğine ve ondaki fazilet ve idrakin yüksekliğine delildir.
 
—————————————–
 
Unutkanlığın en birinci sebebi ve âmili de: İnsanın kendini dikkatsizliğe alıştırması ve mahfuzatını sık sık tekrar etmemesidir.
 
—————————————–
 
Çok Söyleyen: Çok söyleyen, az işleyen adamla işe girişme. Sözü iş, işi sözden ibaret olarak yaşayan kimseden birşey bekleme.
 
—————————————–
 
Kuruntu, vehim ve üzüntülere müptela olanlara şunu söylemek istiyorum. “Madem ki, Allah’tan ümidi kesmeyerek, ümitvar olarak, ferahlı ve neş’eli davranarak; sıhhat ve afiyet, gayret ve faaliyet, şevk ve himmet gibi nimetlere ve zevklere erişmek mümkündür. Öyle ise bu üzüntü ve vehimler niye?”
 
—————————————–
Kuvve-i maneviyenin ve müsbet düşüncenin sihirli kudretine malik olan insanlar, dünya ve uhra işlerinde harika muvaffakiyetlere erişmişler ve erişmektedirler. Şu hakikat gayet kat’i ve çoklukla vakidir ki; İnsanlar iman ve itikad ilmiyle münevver olmakla ve düşüncelerini düzeltmekle ye’s, üzüntü ve ümitsizliği, korku ve muhtelif hastalıkları def edebilir, hayatlarını değiştirebilirler
 
—————————————–
 
Bilhassa münazaalı haberlerin, sözlerin nakillerinde noksan ve fazlalık olabilir, habbe kubbe yapılabilir.
 
Bunun için herkese, hususan sevdiklerine aldanmaktan kendini koru… Muhakemeli ve âkilâne davran… Bu gibi şeylerde itidal-i demle hareket et… (Birinin sözüyle diğerini mahkum etme)
 
—————————————–
 
Gaye ve maksatta muvaffak olmanın sırrı şudur: Maksat ve gayeye faydalı olan bir şeyden istifade etmektir. Onun hâricindeki şeylerde meşguliyeti mâlâyani addetmek, lüzumsuzluğuna inanmaktır.
 
—————————————–
 
Konuşmanın temel ham maddesi, okumaktır. Tarih, insanın idrakini; edebiyat, nükte ve mizacını; matematik, dikkatini; dini eserler, fikir ve ruh derinliğini arttırır.
 
Ceylan Çalışkan
 
—————————————–
 
Hâfıza, alâkaya tâbidir. Hafızaya hâkim olan, alâkadır.
 
• Bir şeyi ezberledikten sonra vakit vakit tekrarlar yapmak zarureti vardır.
 
• Evvelce idrak edilmiş olan şeylerin zihinde teşekkülü, temsilî muhayyiledir. Hatıraları maziden şimdiye getirir
 
—————————————–
 
Zihnen çalışan insanlar, yalnız arzu ettikleri şeyleri hatırda tutmaya muvaffak olurlar.
 
• Biz dikkatimize -mevzumuzu tekrarlamak suretiyle- büyük mikyasta hâkim olabiliriz.
 
• İdrak ne kadar gayretle yapılmış ise, hıfz etme o nispette kuvvetli olur. Sarf edilen gayret, fikirler arasında bağların meydana gelmesine sebep olur. idrak zamanı ne kadar uzarsa, bellemek ihtimali o kadar ziyadedir.
 
• İntiba ne kadar tekerrür ederse, hafıza o nispette emniyetli olur. Birkaç defa görülen veya okunan eser, diğerlerinden daha ziyade hatırlanır. İntiba ne kadar vazıh ve berrak olursa, onu bellemek ve unutmamak imkânı o derece artar. Açık yazılmış makale, vazıh söylenen konferans gibi…
 
—————————————–
 
Tatbik edilmeyen tecrübeler, malumat yığınından başka bir şey değildir.
 
—————————————–
 
Düşün, söyle. Evvel düşün, sonra söyle. Muhakemesiz sözler, kırıcı ve dağıtıcıdır.
 
—————————————–
 
Her sohbette dinleyici ol. Daima öğrenmeye çalış. Yetişmeye muhtaç olduğun şuurunu muhafaza et. Mevzu hakkında fazla malumatın olsa da sus.
 
• Sana, bana, ona faydalı ise konuş.
 
• Konuşmamak zararlı ise konuş. Fakat ihtisar et. Tafsilata geçme.
 
• Muvazeneli, satırdan, kitabi konuş.
 
• Kim ne çekerse dilinden çeker.
 
• Her sohbette müstemi ol. Daima, “Öğrenmeye, yetişmeye muhtacım” diye dinle.
 
—————————————–
 
Sizin ne düşündüğünüzü bilsem, ne olduğunuzu bilirdim. Biz neysek, düşüncelerimiz bizi öyle yapmıştır. Bizi müspet ve menfiye, fayda ve zarara, hidayet ve dalalete, ferah ve sıkıntıya, gam ve meserrete, neşe ve neşveye sevk eden amil, ruh haletimizdir. Bir adam bütün gün ne düşünüyorsa, o adam odur. Başka türlü nasıl olabilir?
 
• Mütedeyyin bir mü’mindeki sıkıntı hali onda ruhi inkişaf ve terakkiye olan istidadın delili ve tereşşuhatıdır. Hem meşakkat, alamet-i makbuliyettir.
 
—————————————–
 
Zihinleri müspet düşüncelerle dolu iken, insanların hakiki halinin, kuvvetinin yüzde elliye yakın bir nispette ziyadeleştiği, tecrübelerle sabittir. Maneviyatı kırık kimselerin de normal kuvvetlerinin üçte birinden aşağı bir derecede kuvvetsiz bulundukları görülmüştür.
 
• Senin ne bedeninde, ne zihninde hiç bir arıza yok. Seni yıldıran, karşılaştığın haller değil, o haller hakkında düşündüklerindir. O haller başına gelmeden onları olmuş gibi düşünmek akılsızlıktır.
 
• Meseleyi düşünmeli, fakat üzülüp gam ve keder içinde kalmamalı.
 
—————————————–
 
Günlük içtimai hadiselerle meşguliyet, kabileyetlerin inkişafına mânidir. Bu noktaya dikkat lâzımdır. Zira bugün buna “genel kültür” ism-i herzesi takılmış.
 
—————————————–
 
Her şey, her mesele okumakla halledilir. Zira eserlerde hepsi var. Fakat insan görmüyor.
 
Oku, oku, her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’an’la temizlensin. Aklın nur-u İslâmla işlesin ve yükselsin
 
—————————————–
 
Yatarken imanî bahisleri oku.
Bütün tehlike okuyamamaktan çıkıyor. Okuyamamaktan kork!
 
—————————————–
Biz dikkatimize büyük mikyasta hakim olabiliriz-mevzümuzu tekrarlamak suretiyle- Şehevi temâyülleri uyandıran, tahrik eden ve bizi müphem hayaller müsâit kılan, tenbelliğe teşvik eden kitapları okumamalıyız.
—————————————–
Güzel birşeyi veya bir fikri tefekkür ettiğim zaman, kelimelerle düşünmek yerine, düşündüğüm şeyleri gâyet vâzıh bir sürette görmek istemeliyim. Veya ifâde ettikleri mânâları düşünmeliyim.
 
Umumi bir göz gezdirmek, tembel ruhların usülüdür. Mütekâmil ruhlar, zihinde tefekkürün muhtelif noktalarının damla damla takattur etmesine ve bal gibi süzülmesine imkân verirler.
 
Zihni faaliyet için takip edeceğin gaye, iradi dikkat cehdimden ibarettir.
 
—————————————–
 
Eğer arzu ettiğim bir his bende yok ise ve uyanmıyorsa, onun hangi fikirlerle veyahut hangi gurup fikirlerle alâka ve rabıtası olduğunu tetkik etmeliyim ve onları şuurumda kuvvetle tutmalıyım. Bu şekilde, istediğim fikri veya hissi uyandırmalıyım.
 
Eğer süfli ve lüzümsuz bir fikir şuuruma gelir ve beni meşgül ve rahatsız ederse, ona dikkat sarf etmekten vazgeçmeliyim. Zihnimi dağıtmamak için, gâyem dışındaki lüzumsuz şeylerle meşgul olmamalıyım. Vakit zayi etmemeliyim. Zamanımı israf eden münakaşa ve sohbetlere katılmamalıyım. Kendi nefsin inâyet-i Hakla, himmet-i Nurla hâkim olmaktan, tasarruf etmekten mütevelli, bir şükür ve şeref duymamalıyım. Ve başkalarının tâbi oldukları cereyanlar, kendimi kat’iyyen kaptırmamalıyım.
 
—————————————–
 
Fikirler hisler ile beslenir, kuvvet bulur. Fikir kendi başına bir kuvvet değildir. His ve heyecan, onun mücadele için, muvaffak olabilmesi için muhtaç olduğu kuvvet menbaıdır. Fikrin mücâdelede muvaffak olabilmesi için iki kuvvete ihtiyacı vardır. O da his ve heyecandır.
 
Fikirler tahkiki imandan gelen aşk ve kuvvetle kuvveden fiile çıkarlar.
 
—————————————–
 
Ey nefsim, sen titre, kendine bak, kendini gör, kendini bil, kendini anla, kendini tecessüs et, Ancak nefsine müfettiş, nefs-i emmarene murakıp olma yüksekliğine çık.
—————————————–
Kendi kusurlarını gören, kardeşlerinin hatalarını örten, kendi kabahatini büyük, din ve dava kardeşinin kabahatini küçük gören, hatta görmeyen Müslümanlar, Allah ve Resûl’ünün rahmet ve mağfiretine nâil olan, yüksek ahlâklı, yüksek seciyeli Müslümanlardır. Ehl-i îman nişânını taşıyan dindarlardır. Öyle fertlerden müteşekkil azlar çoktur, küçükler büyüktür, zayıflar kuvvetlidir.
—————————————–
Şefkâtten daha hayırlı birşey yoktur. Başkalarını sık sık affedin, fakat kendinizi ve nefsınızi asla.
 
Ölürse; imân ahlakıyla, Allah’a ibâdet ve takvâsıyla, din kardeşlerine olan şefkat, hürmet ve sevgisiyle yer beğensin. Kalırsa el beğensin.
 
—————————————–
Nur-u Kur’ân hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i iman içinde gücenen ve küsen, gücendiren veya küstürenlerden olmayınız. “Değmiyor dünya böyle şeylere.”
 
—————————————–
 
Halk nazarında nice itibarsız, hakir görünen Müslümanlar ve İslâma hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdîr, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar ehl-i imana hürmetkâr ve merhametli olurlar. Onlara Allah’ın rızası kâfi gelir.
 
Sen bir mü’mine “Fenadır” diye, kötü zanda bulunabilirsin.Halbuki o kimse Allah’ın makbulüdür.
 
—————————————–
 
Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını itiraf eden, din ve dava arkadaşlarını metheden, ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et.Ahlak-ı aliye erbabı ile sohbet et.Ahlak-ı aliye ile yükselmek aşkına düşersin.
 
—————————————–
 
Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır.
 
—————————————–
 
Senin yanlışlik ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler, senin hakiki dostlarındır.
 
—————————————–
 
Herkesin bir kusurunu bulup;kendi kusurlarını görmeyerek dostlarını terk eden, terk edilir.
 
—————————————–
“ Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mesele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya canı incitilmişin intikam kokusudur.
 
Dışarıdan tenkid kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkârlığını anlamak o kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece mânevi mes’uliyetlere düşüren bir durumdur!..
 
—————————————–
 
Kusurlu, hatalı bir arkadaşınızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevâzı ile, yalnız kendisine söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusuru düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsi kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyla zararların üremesine sebep olan bir safdillik ve cahilliktir. Başkalarına yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir. Söylerken de, “Acaba, hakikâten ve bizzat nefsü’l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır?” diye insan kendini murâkabe etmelidir.
 
 
 
İnceleyin:  Asaf Halet Çelebi - Seçme Rubailer -Alıntılar

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir