Tüccar bir baba konuşma arasında şöyle dedi:
-Bizim oğlana dünyanın parasını harcayarak bir iş yeri kurdum. Ama işletip adam olmadı. Ben de bunun üzerine ne hali varsa görsün diye okula yolladım.
Suçlayalım mı bu tüccarı?
Adam olmak diye anladığı model pek mi fena? iyice maddileştirilen bir dünyada, okuyanlar yarı aç yan tok gezmeye başlayınca ne düşünür adam olmak konusunda bir tüccar? Yalnız tüccarlar mı? Memura, okumuşa kız verilmediğini, tahsilleri ilk’den ya da Orta’dan terk bankerlerin onbinleri ilgilendiren bir sorun olarak aylardır gündemde durduğunu gören insanlar için “adam olmanın” tarifi başka nice olur?
Ve sonra bakıyor insan, okumak karın doyurmadığı gibi, bir de okuyanlar mesela cinayet işlediler mi polise nanik yaparak işliyor, onlara kök söktürüyorlar. En kurnaz banka soygunları okumuşlar eliyle oluyor. Hele ihracat-ithalat oyunlarını, mevzuatlardaki gedikleri en iyi bilenler ve vurgunlar vuranlar onlar. Yani okuyunca adam olunmuyor da ya fakir olunuyor ya da onu bunu, devleti aldatmanın ince yollarına varılıyor.
Bizim tüccar baba da bunu görüyor elbet. En iyisi diyor, oğlumu okutacağıma, onu adam etmeyi tercih edeyim daha iyi. Bunun için de eline sermayeyi verip adam olmaya giden yolu gösteriyor. Fakat çocuk kabiliyetsiz çıkmış adam olmak istemekmiş.
Çağımızdaki okumanın anlamı böylesine basit bir mizah tan ibaret değil elbette. Aksaklık okumaya biçilen değerde.
İslâm, ilimleri, yararlı ilimler, yararsız ilimler diye ayırdı. Kıstası da Rıza-i Bârî. Bir ilim kişiyi Allah’a yaklaştırıyor, onun takvasını artırıyorsa faydalı, bunlardan uzaklaştırıyorsa faydasız telakki edildi.
Bu ölçü dikkatten kaçırılınca, okumak, ilim tahsil etmek; para getirmesi, başkalarının nezdinde kişiye saygınlık kazandırması nispetinde makbul sayılmaya başlandı.
Mü’mini ilim tahsil etmeye teşvik eden âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin işaret ettiği ilimle, Batı’nın benimsediği ve bütün dünyaya da kabul ettirdiği ilim birbirinden ne kadar farklı.
Gazali hazretlerinin Ihyasında bunlar çok açık ve teferruatlı olarak anlatılmıştır. Oradan yararlanarak sadece birkaç noktanın kafamızda tazelenmesine çalışalım:
Hazret-i Ali radıallahu anh şöyle diyor: “Ey Kümeyl, ilim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen koruyacaksın, fakat ilim seni korur. İlim hâkim, mal mahkumdur. Mal sarfetmekte azalır, ilim sarfiyatla çoğalır.”
Batı öyle bir ilim yolu tutturmuştur ki, hem sahibini, hem öğreteni, hem malı, hem bütün zayıfları, hem de bilgiyi mahkum etmiş, sultasına almıştır.
İbn-i Abbas radıyalîahu anh: “Hazret-i Süleyman aleyhis-selâm mal, ilim ve hükümdarlık arasında muhayyer iken ilmi tercih etti ve bu sayede diğerlerine de malik oldu” diyor.
Batı bilgiyi maddenin emrine verdi.
Gazali hazretleri: “İnsanın diğer canlı mahlukattan ayrılığı ilmi sayesindedir. Şüphesiz ki insanın diğer mahlukattan imtiyazlı olması, güç ve kuvvetiyle değildir, çünkü deve kendisinden kuvvetlidir. Vücut iriliğiyle de değil, çünkü fil hepsinden büyüktür. Yiğitlikle de değil, çünkü aslan hepsinden yüreklidir. Çok yemesiyle de değil, çünkü öküzün karnı daha büyüktür. (…) Şu halde insan ancak ilim içindir.” diyor ve bağlıyor:
-“Ilimsiz kalp ölüme mahkumdur. Fakat aşırı korku yaranın acısını duyurmadığı gibi, aşırı dünya sevgisi de bu duyguyu iptal etmiştir.”
Büyüklerimizin “Alimler efendi olmaya layık kimselerdir.
Bilgisiz ululuğun sonu horluktur” diye, veya “Oku, çünkü ilim fakirlikte servet, zenginlikte ziynettir” diye tarif ettikleri ilim, ki-şiyi Rabbinden başka arzusu olmayanların katma yüceltir.
Bu idrak kaybolmuş, dünyaya meyl artmış, mal bilginin efendisi olmuşsa, adam olması istenenlerin eline ilim değil, elbette mümkünse sermaye silahı tutuşturulacaktır…
Cahit Zarifoğlu – Zengin Hayaller Peşinde
0 Yorumlar