Resulullah (s.a.v)in Konuşma Tarzı

resulullahin-ornek-hayati-1506012203-300x255 Resulullah (s.a.v)in Konuşma Tarzı

Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle dedi:

“Ressulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sözlerini sizin yaptığınız gibi çabuk çabuk, arka arkaya eklemezdi. Ağır ağır, her kelimenin anlaşılmasını sağlayacak şekilde konuşurdu; yanında bulunanlar onun söylediklerini ezberleyebilirlerdi.” (Ebu Davud, Edeb 21, nr. 4839; Tirmizi, Menakıb 9, nr. 3639.)

Hadisin Ravileri

Hadisimizin sahabi ravisi mü’minlerin annesi Hz. Aişe de (v. 58/678) 25. hadiste tanıtıldı.

Bu hadis, bir sonraki hadisle birlikte açıklanacaktır.

224 hadis

Enes ibni Malik radıyallahu anh şöyle dedi:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem konuşurken sözlerinin anlaşılması ve hatırda kalması için onları üçer defa tekrar ederdi. “(Tirmizi, Menakıb 9, nr. 3640. Ayrıca bk. Buhar!, İlim 30, nr. 94, 95.)

Hadislerin Açıklaması

Hz. Aişe annemiz, bir önceki hadiste Server-i Enbiya Efendimiz’in son derece açık, seçik ve anlaşılır tarzda konuştuğunu söyledi. Resulullah’ ın “ağır ağır, her kelimenin anlaşılmasını sağlayacak şekilde konuşması” dinleyenleri usandıracak derecede yavaş bir konuşma tarzı değildi. İnsanların genellikle çabuk çabuk, ara vermeden konuşarak söylediklerini, Resul-i Ekrem aynı sürede ancak rahat ve anlaşılır bir şekilde söylerdi. Hz. Aişe radıyallahu anha, bir başka hadisinde Peygamber aleyhisselamın bu konuşma şeklini şöyle açıkladı:

Hadisin Ravileri

İmam Tirmizi, bu hadis-i şerifi Enes ibni Malik radıyallahu anhdan 4 ravi vasıtasıyla rivayet etmiştir.

1. ravi Muhammed ibni Vahyi (v. 243/857), 28. hadiste tanıtıldı.

2. ravi Ebu Kuteybe Selm ibni Kuteybe el-Horasani (v. 200/81 5), rivayetleri Sahih-i Müslim dışındaki Kütüb-i Sitte’de yer elan g üvenilir bir ravidir.

3. ravi Ebü’l-Müsenna Abdullah ibni’l-Müsenni el-Ensari, rivayetleri Sahih-i Buhari, Sünen-i Tirmizi ve Sünen-i İbni
Mace’de bulunan Basralı sözüne güvenilir bir ravidir.

4. ravi Sümime bin Abdillah el-Ensari (v.1 1 0/728’den sonra), 91 . hadiste tanıtı ldı. Hadisimizin sahabi ravisi Enes ibni Malik (v. 93/7 1 1) ise 1. hadiste tanıtıldı.

“Bir kimse onun ağzından çıkan kelimeleri saymaya kalksa, rahatlıkla sayabilirdi. “(Buharı, Menakıb 23, nr. 3567; Müslim, 71, 2493.)

Sözü Neden Tekrarlardı?

Açıklamakta olduğumuz hadis-i şerifte ise Fahr-i Alem Efendimiz’in ümmetine olan şefkati ve merhameti bütün açıklığı ile görülmekte, onun ashab-ı güzinin mutlaka öğrenmelerini istediği sözleri üçer kere tekrarladığı belirtilmektedir.Server-i Enbiya’nın bu konuşma tarzı, insanların anlayış ve kavrayışlarının üç seviyede olduğunu göstermektedir. Nitekim toplumda bir sözü ilk söyleyişte anlayanlar yanında, ikinci söyleyişte kavrayanların, hatta sözün üçüncü defa tekrarına ihtiyaç duyanlar bulunduğu görülmektedir.İşte bunun için Fahr-i Cihan Efendimiz, anlattığı konuları muhataplarının kolayca anlaması için, öğrenilmesini gerekli gördüğü cümle veya ifadeleri üçer defa tekrarlardı.

Neden Düzgün Konuşurdu?

Burada şunu da belirtmeliyiz: İki Cihan Güneşi Efendimiz çok güzel konuşurdu. Onun konuşmasını hayranlıkla dinleyen sahabeleri, bir gün ona kendisi gibi düzgün konuşan başka birini görmediklerini söylediler. Bunun üzerine Şah-ı Enbiya şöyle buyurdu: “Kur’an, açık ve anlaşılır bir Arapça olan benim dilimde inmişken niçin düzgün konuşmayacakmışım?”(Ramhürmüzi, Emsô/ü ‘/-hadis (Temmam), s. 157, nr. 126.)

Bir keresinde de neden bu kadar düzgün konuştuğunu şöyle izah etti:

“Elbette Arapların en düzgün konuşanı benim. Çünkü ben Kureyş kabilesindenim ve Sa’doğulları topraklarında yetiştim.” (Taberani, el-Mu ‘cemü ‘l-kebir (Selefi), VI, 35-36, nr. 5437.)

Bu ifadesiyle Resul-i Kibriya Efendimiz, güzel konuşma yeteneğini iki sebebe bağlıyor: Biri, onun özbeöz Arap olan Kureyş kabilesinde ye- tişmesi, diğeri de ilk çocukluğunun Arapça’yı güzel konuşmasıyla ünlü Sa’doğulları topraklarında geçmesi. Tabii ki bunlardan daha önemlisi,onun ilahi vahy ile desteklenmesidir.

Bu Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Peygamber Efendimiz, iyi öğrenilmesini ve hatırda kalmasıni istediği sözlerini üçer defa tekrar ederdi.

2. Ağzından çıkan kelimeleri sayılacak derecede ağır ağır söylemekle beraber, onun konuşma tarzı, kendisini dinleyenleri usandıracak derecede yavaş değildi.

3. İşte bu sebeple, insanları eğitme ve onlara bir şey öğretme konumunda olan kimseler, sözlerinin kolayca anlaşılması ve öğrenilmesi için açık seçik bir şekilde konuşmalıdır.

4. Toplumda bir sözü ilk söyleyişte anlayanlar olduğu gibi, ikinci söyleyişte kavrayanlar, hatta sözün üçüncü defa tekrarına ihtiyaç duyanlar bulunabilir.

225.HADİS

Hz.Ali’nin oğlu Hz. Hasan r. anh şöyle dedi:Dayım Hind ibniEbi Hale, Resulullah Efendimiz’i en iyi anlatanlardandı. Ona:

-Dayıcığım!’’ dedim. ‘’Bana Resulullah’ın nasıl konuştuğunu anlat, öğreneyim!’’Dayım şunları söyledi:

-Resulullah çoğu zaman hüzünlüydü; hep Allah’ı düşünürdü; rahat nedir bilmezdi.

Genellikle süküt eder, gerekmedikçe konuşmazdı.

Söze Allah’ın adını anarak başlar, konuşmasını Allah’ın adıyla bitirirdi.

Az sözle çok mana ifade ederdi.

Açık seçik konuşurdu.

Sözünde ne fazlalık ne de eksiklik olurdu.

Kibar ve yumuşak huylu olduğu için etrafındakilere kaba davranmaz, onları hor görmezdi.

Ne kadar az olursa olsun, Allah’ın nimetlerine saygı gösterir, hiçbirini asla küçümsemezdi.

Yenilen, içilen şeyleri lezzetsiz diye kötülemez, aşırı şekilde övmezdi.

Dünya ve dünya ile ilgili bir şeyden dolayı öfkelenmezdi. Ancak bir hak çiğnendiğinde son derece öfkelenir, gerekeni yapıncaya kadar da öfkesi yatışmazdı.

Kendine yapılan kaba ve haksız bir davranıştan dolayı öfkelenip intikam almaya çalışmazdı.

Bir şeye işaret edeceği zaman parmağıyla değil, eliyle işaret ederdi.

Bir şeye hayret ettiği zaman da elinin içini semaya doğru kaldırırdı.

Konuşurken, sözüyle uyumlu olarak elini hareket ettirir ve sağ eliyle sol elinin başparmağının içine vururdu.

Birine öfkelendiği zaman başını ondan çevirirdi.

Sevindiği zaman bakışlarını yere indirirdi.

Gülmesi çoğunlukla tebessüm şeklindeydi. O gülerken, dişleri dolu tanesi gibi bembeyaz görünürdü.(İbni Sa’d, et-Tabakatü ‘l-kübra (Abbas), 1, 422; Taberani, el-Mu ‘cemü ‘l-kebir (Selefi),XXII, 155-156, nr. 414; Beyhaki, Şu’abü’l-iman (ZağlOI), il, 154-155; Heysemi, Mecma ‘ü ‘z-zevôid, VIII, 273-274)

Hadisin Açıklaması

Resul-i Ekrem Efendimiz’in konuşma tarzını anlatan Hind ibni Ehi Hale, Hz. Hasan’ın dayısıydı. Hz. Hatice’nin Ebu Hale ile evliliğinden
olmuştu. Hz. Fatıma’nın da anne-bir kardeşiydi. Hind ibni Ehi Hale, yeğeninin istemesi üzerine Fahr-i Alem Efendi-
miz’in nasıl konuşup nasıl sükut ettiğini anlattı. Şimdi onun söylediklerini birer birer ele alalım:

İnceleyin:  Ahlakın Kaynağı

Hüzünlüydü

Allah’ın Sevgili Elçisi, acaba birşeyi elde edemediği veya başına bir sıkıntı geldiği zaman mı hüzünlenirdi? Hayır; o Allah’ın azametini ve yüceliğini, ümmetinin dünyadaki işlerini, onların ahiretteki hallerini düşündüğü için hüzünlenirdi. Hüzünlü olmayı kulluğa daha uygun bulur ve şöyke derdi:”Cenab-ı Hak hüzünlü kalpleri sever.” (Bezzar, Müsned Bezzar, Müsned (Adil ibni Sa’d), X, 83, nr. 4150; Hakim, el-Müstedrek(Ata), iV, 351, nr. 7884.)

Nelere Hüzünlenirdi?

41 ve 42. hadislerde şunları okumuştuk: Allah’ın Elçisi’ne: “Ya Resulallah! Sende yaşlanma alametleri görünüyor, sakalın da
ağarmış!” dedikleri zaman:”Beni Hud suresi ile benzeri sureler ihtiyarlattı, onlar saçlarımı ağarttı.” buyurmuştu.

Çünkü Hud süresi ile onun benzeri olan Vakıa, Mürselat, Nebe’ ve Tekvir sürelerinde kıyametin korkunç halleri tasvir ediliyordu; geçmiş milletlerin başına gelen felaketler anlatılıyordu ve bir de insanlara “dosdoğru olmaları” emrediliyordu.

Habibim, Üzülme!

Peygamber-i Zişan Efendimiz, İslamiyet’in ilk yıllarında, daha ziyade kafirler ve müşrikler iman etmiyorlar diye üzülürdü. Ancak Allah Teala kendisini bu konuda uyardı:

“Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.” ( Şura 26/Burada şu ayeti de hatırlamak lazım: “Sen, onlar bu Kur’an’a inanmıyorlar diye, arkalarından üzülerek neredeyse kendini helak edeceksin!” (Kehf 18/6) )”Davetini kabul etmiyorlar diye üzülme; yaptıklarına bakıp canını sıkma! “(Nah! 16/127)ayetleri nazil olduktan sonra mübarek yüzünde hüzünden çok tebessüm görüldü.

Server-i Enbiya Efendimiz daha ziyade kendi başına olduğu zamanlarda hüzünlenirdi; insanlarla beraber olduğu zamanlarda ise, onları memnun etmek için mübarek yüzünden tebessüm eksik olmazdı.

Peygamberlerin Hüznü Farklıdır

İnsanlar hüzünlerini birbirlerine anlatarak rahatlamaya çalışırlar; peygamberler ise hüzünlerini Cenab-ı Hakk’a arzederler. Bunu Hz. Ya’kub aleyhisselam şöyle dile getirmişti: “Ben derdimi, üzüntümü sadece Allah’a şikayet ediyorum. “(Yusuf 12/86.)

Rahat Nedir Bilmezdi

Fahr-i Kainat Efendimiz insanlara iyilik etmeye, onların yaralarına merhem olmaya çalışırdı. İslamiyet’in daha geniş çevrelere ulaşması için gayret sarfederdi. Bu sebeple de yemeye, içmeye ve dünya zevklerini tatmaya fazla zaman ayırmazdı. Allah’ ın Elçisi rahatı ve huzuru daha çok namazda bulur, bu sebeple Hz. Bilal’e şöyle buyururdu:

“Bilal! Kalk ezan oku da, bizi namazla rahatlat!”(Ebu Davud, Edeb 78, nr. 4985, 4986; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, V, 364, 37 1, nr. 23476, 23541.)

Rahatı, huzuru ve sevinci namazda bulduğunu anlatmak için de şöyle buyururdu:”En büyük sevincim namazdadır. “(Nesai, İşretü’n-nisa 1, nr. 3391-92; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, III, 128, 12318, 12319.)

Çoğu Zaman Sükut Ederdi

Peygamber aleyhisselam gerekmedikçe konuşmazdı. Sükütu konuşmasından fazlaydı. Konuşunca da faydasız söz söylemezdi. İnsanlara dini öğretmesi gerekiyorsa öğretir; dünyalarına faydası olacak bir şey söyleyecekse onlara söyler; yoksa Cenab-ı Hakk’ı ve yapması gereken görevleri düşünmek için sükütu tercih ederdi.

Sükütun değerini anlatmak üzere de şöyle buyururdu:

“Susan kurtulur. “(Tirmizi, Kıyamet 50, nr. 2501; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, II, 159, nr. 6481; Darimi, Rikak 5, 2716.)

Bir hadisinde ise sükutun değerini şöyle belirtmişti:

“Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun. “(Buharı, Edeb 31, nr. 6018; Müslim, iman 74, nr. 47 .)

Çünkü Allah Teala mü’ minleri faydasız konuşmalardan sakındırmak üzere:”Mü’minler, boş söz ve lüzumsuz işlerden kaçınırlar. “(Mü’minun 23/3.) buyurmuştu.

Söze Başlaması ve Bitirmesi

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem; söze Allah’ın adını anarak yani besmele çekerek başlar, konuşmasını Allah’ a hamdederek bitirirdi. Zira Kur’an-ı Kerlm’de cennetliklerin sözlerini Allah’a hamdederek bitir- dikleri şöyle ifade buyurulmuştu:
“Dualarının sonunda ‘Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun’ diyeceklerdir.”(Yunus 10/10.)

Kısacası bir mü’min, dilinden Allah adını düşürmemeli, yerine göre bismillah, sübhanallah, maşaallah, estağfirullah diyerek her vesileyle Allah’ ı anmalıdır.

Az Sözle Çok Şey Anlatması

Allah’ın Resulü veciz konuşurdu. Onun bu özelliği, “Cevamiu’l-kelim”tabiriyle ifade edilir.

Nebiler Sultanı Efendimiz cevamiu’l-kelim özelliğini şu sözleriyle dile getirirdi:

“Ben, cevamiu’ l-kelim olarak gönderildim.” )Buharı, Cihad 1 22, nr. 2977; Müslim, Mesacid 6, nr. 523.)

“Bana cevamiu’l-kelim olma özelliği verildi. “(Müslim, Mesacid 5, 7-8, nr. 523.)

Burada Fahr-i Cihan Efendimiz’in cevamiu’l-kelim mahiyetindeki sözlerinden birkaç misal verelim:

“Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman öfkesini yenen adamdır.” (Buharı, Edeb 76, nr. 6114; Müslim, Birr 107, 108, nr. 2609)

“Kendisini ilgilendirmeyen şeyi terketmesi, kişinin iyi Müslüman olduğunu gösterir. “(Tirmizi, Zühd 11, nr. 2317.)

“Dünyaya iltifat etme ki Allah seni sevsin; insanların eline bakma ki halk seni sevsin.” (ibni Mace, Zühd 1, nr. 4102.)

“En büyük fakirlik cehalettir. “(Taberani, el-Mu ‘cemü ‘l-kebir (Selefi), III, 68, nr. 2688.)

“Öyle söz vardır ki, dinleyene sihir gibi tesir eder. “(Buhari, Tıb 51, nr. 5767.2. Buharı, Edeb 83, nr. 6133.)

“Mü’min aynı yılan deliğinden iki defa sokulmaz. “(Buharı, Edeb 83, nr. 6133.)

Fesahat ve Belagat Sahibiydi

Peygamber aleyhisselam “fesahat” sahibiydi; yani kendisine düzgün ve doğru konuşma özelliği verilmişti.

“Belagat” kabiliyetine sahipti; yani kendisine etkili ve yerinde söz söyleme özelliği verilmişti. Bu sayede manaların derinliğine kolaylıkla nüfuz eder ve kendisine ilham edilen hikmetli sözlerle meramını en veciz şekilde anlatırdı.

Açık Seçik ve Özlü Konuşması

Hadisimizde Resul-i Ekrem’in açık seçik konuştuğu, “kelamu faslun” cümlesiyle belirtildi. Bu ifade “Hak ile batılı birbirinden ayırırdı.” “Doğru sözlüydü” anlamlarına da gelmektedir.Peygamber Efendimiz’in sözlerinde bir fazlalık ve eksiklik bulunmazdı. Yani sözü kararında söylerdi; maksadını tam olarak ifade ederdi; gereğinden fazla konuşmazdı.

İnsanlara ilim ve din öğreten kimseler de alemlere rahmet olan Efendimiz’ in bu özelliklerini göz önünde bulundurmalı, hem özlü konuşmalı hem de herkesin kolayca anlayacağı tarzda açık, seçik ve anlaşılır şekilde konuşmalıdır.

İnceleyin:  İbnü'l-Cevzi - Bir Alimin Günlüğü ''Alıntılar''

Kimseyi Hor Görmezdi

Allah’ ın Resulü kibar ve yumuşak huylu olduğu için etrafındakilere asla kaba davranmaz, kimseyi hor görmezdi.O sadece akrabasına ve yakınlarına değil, yabancılara karşı da kibar ve yumuşaktı. Kimseyi kırıp incitmezdi.

Kur’an-ı Kerim onu bize şöyle tarif etmektedir:

“Andolsun ki size kendi içinizden bir Peygamber gelmiştir. Sizin sıkıntıya düşmeniz ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.”

Allah’ ın Elçisi etrafındakilere yumuşak değil de kaba ve kırıcı davransaydı acaba başarılı olabilir miydi? Bu sorunun cevabı şu ayet-i kerimede verilmektedir:

“Allah’ ın, senin kalbine koyduğu rahmet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba, katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp giderlerdi. “(Al-i İmran 3/159.)

Nimetlere Saygısı

Resul-i Ekrem Efendimiz, Cenab-ı Hakk’ın kendisine verdiği rızık az bile olsa, kesinlikle onu küçümsemezdi.Verdiği nimetlerden dolayı Allah’ a hamdeder ve bu nimetleri O’ nun gösterdiği yerlere sarfederdi. Yenilen, içilen şeyleri bir kusuru dolayısıyla kötülemediği gibi, hoşa
giden şeyleri de aşırı şekilde övmezdi; çünkü bir nimeti ancak kibirli olan insanlar küçümser, obur ve midesine düşkün olanlar da hoşlandıkları şeyleri aşırı ifadelerle över.

Dünyanın Cazibesine Kapılmazdı

Peygamber Efendimiz dünyanın makam ve mevkiine önem vermezdi; bir menfaati elde edemediği için kimseye kızıp öfkelenmez, darılmazdı.Onun değer verdiği, dünya ve dünyalık şeyler değil ahiret hayatı ve ahiretle ilgili şeylerdi. Çünkü Allah Teala ona dünyanın cazibesine kapılmamasını şöyle öğütlemişti:

“Kendilerini sınamak için birtakım insanlara verdiğimiz dünya hayatının gösterişine gözünü dikme! Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha de-vamlıdır.”

İşte bu sebeple dünyanın fani olduğunu unutmamalı, geçici dünya için kimseyi kırmamalıdır.Resul-i Ekrem’ i öfkelendiren şeylerden biri de, bir hakkın çiğnenmesiydi. O böyle durumda son derece öfkelenir, gerekeni yapıncaya kadar da öfkesi yatışmazdı. Bir kimse hak çizgisini aşacak olursa, ona öfkelenirdi. Hakkı çiğnenen kimseye hakkını verene kadar hiç kimse onu yatıştıramazdı.

Şahsına Yapılan Haksızlığa Öfkelenmezdi

Fahr-i Cihan Efendimiz kendine yapılan kaba ve haksız bir davranıştan dolayı öfkelenmez ve onun intikamını almaya kalkışmazdı. Kaba saba çöl bedevileri veya münafıklar söz veya davranışlarıyla onu üzer, incitirlerdi. Alemlere rahmet olan Efendimiz bu kabalıklara ya hilimle karşılık verir veya affederdi. Kötülük edene iyilik ederdi. Çünkü böyle hallerde nasıl davranacağını ona öğretirken Allah Teala şöyle tavsiyelerde bulunmuştu:

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, kendini bilmez cahillere aldırma!”(A’raf 7/199.)

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe en güzel şekilde karşılık ver.Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan bir dost oluvermiş! “( Fussılet 41/34. )

Elini Farklı Biçimlerde Kullanırdı

Server-i Enbiya Efendimiz, bir şeye işaret edeceği zaman parmağıyla değil, eliyle işaret ederdi. Çünkü bir insana veya bir eşyaya işaret ederken parmağını değil, elini kullanmak daha mütevazi bir davranıştır. Ancak teşehhüdde kelime-i şehadet getireceği zaman şehadet parmağını kaldırırdı.

Allah’ ın Elçisi bir şeye hayret ettiği zaman ise elinin içini semaya doğru kaldırırdı.

Dünya işlerinin karışık olduğunu veya karışacağını anlatmak istediği zaman da elinin içi yere doğru dönükse onu göğe doğru çevirir veya aksini yapardı.Bir de konuşurken, sözüyle uyumlu olarak elini hareket ettirir ve sağ eliyle sol elinin başparmağının içine vururdu.

Başıyla, Bakışıyla Bir Şeyler Anlatırdı

Her zaman karşısındakinin yüzüne bakarak konuşan Sultan-ı Enbiya Efendimiz birine öfkelendiği zaman başını ondan çevirirdi. O bu haliyle “Kendini bilmez cahillere aldırma! “(A’raf 7 /199)ayetine uygun hareket etmiş olurdu.

Öfkeye öfkeyle değil, sükunetle karşılık verirdi. Böylece “sen onları bağışla ve kendilerine aldırış etme!”(Maide 5/13)ayetinin gereğini
yerine getirmiş olurdu.

Sevinmesi, Gülmesi

Peygamber-i Zişan Efendimiz sevindiği zaman bakışlarını yere indirirdi. Elbette onun bu hali tevazuunu gösterir. Çünkü insanlar sevindikleri zaman genellikle ölçüyü kaçırır ve şımarıkça davranırlar.Efendimiz’in gülmesi de ölçülüydü; onun gülüşü çoğunlukla tebessüm şeklindeydi.” İnsanlar gülerken genellikle kahkahayla gülerler. Allah’ın Resulü ise, en fazla arkadaki dişleri görülecek şekilde gülerdi. Onun bu hali, Resulullah’ın gülüşüyle ilgili olan bundan sonraki bölümde ele alınacaktır.

Hadisimizde ifade edildiği üzere Fahr-i Kainat Efendimiz gülerken,dişleri dolu tanesi gibi bembeyaz görünürdü. Ebu Hüreyre radıyallahu anh, Fahr-i Alem Efendimiz’in güzelliğini ve gülüşünü tasvir ederken dişlerinin nasıl parıldadığını belirterek şöyle
demiştir:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha güzel bir varlık görmedim. Sanki güneş mübarek yüzünde akıp gider; tebessüm ettiği zaman, güneşin duvara vuran aksi, onun inci dişlerine yansırdı.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, Il, 350, nr. 8588;)

Bu Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Peygamber Efendimiz yüklendiği önemli görevin ağırlığıyla çoğu zaman hüzünlüydü. Ashabının dünyadaki sıkıntılarını, ümmetinin ahiretteki hallerini düşündükçe kederlenirdi.

2. Kıyametin korkunç halleri tasvir edildiği, geçmiş milletlerin başına gelen felaketlerin anlatıldığı ayetler’ onu hem düşündürür hem hüzünlendirirdi.

3. İslamiyet’ i daha geniş çevrelere yayma sorumluluğu onu çok meşgul eder, bu sebeple de yemeye, içmeye dünya zevklerini tatmaya fazla zaman ayırmazdı.

4. Resul-i Ekrem Efendimiz, gerekmedikçe konuşmazdı. Konuşunca da faydasız söz söylemezdi. Açık seçik konuşur, az sözle çok şey anlatırdı.

5. Konuşmaya başlarken besmele çeker, sözünü Allah’ a hamdederek bitirirdi.

6. Kimseye kaba davranmaz, hiç kimseyi kırıp incitmezdi.

7. Allah’ın verdiği nimet az da olsa onu küçümsemez, verene şükrederdi.

8. Dünyanın cazibesine kapılmaz; makama mevkiye, paraya pula değer vermezdi.

9. Hakkın çiğnenmesini affetmez, zalimden mazlumun hakkını alana kadar öfkesi yatışmazdı. Ancak o, şahsına yapılan hak- sızlığa öfkelenmezdi. Öfkeye öfkeyle değil, sükunetle karşılık verirdi.

10. Gülüşü çoğunlukla tebessüm şeklindeydi.

11. Bir mü’min, Peygamberinin bu güzel huylarını benimsemeli,dünyaya yemek içmek, zevk-u safa sürmek için gelmediğini unutmamalı, ömrünü gaflet içinde geçirmemeli, Rabbinin kendisini en şerefli mahluk olarak yarattığını hatırlayıp ulvi düşüncelere yoğunlaşmalıdır.

İmam Tirmizi- Şemail-i Şerif Şerhi,c.2,syf.238-254

Şerheden:M.Yaşar Kandemir

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir