Osmanlı, dilce, dince, mezhepçe, tarikatça, örfçe, âdetçe ve iktisâdi geçim araçları ile yolları itibâriyle çok çeşitli alttoplum dokularından örülmüş bir üstyapıdır. Bu devlet üstyapısı, başta hânedân olmak üzre, yönetici zümrenin kendine uygulayamadığı, öncelikle hukuk ile iktisâttaki adâleti sâyesinde, böylesi müdhiş bir çeşitliliği, bunca uzun süre birarada tutmağı başarmıştır. O, sonuçta, ülkü devletinin seçik örneğini teşkil etmiştir. Kendine vucut veren insanlar arasında, tekrarlamak bahâsına söyleyelim, dirimsel bağın izi dahî bulunmaz.
İlk başta gelen ilkesi Allah inancı;
İkincisiyse, Devlet ülküsüne olan bağlılıktır.
Bu bakımdan onu oluşturan halkın ruhuna sinmiş olan “Allah, Devlet ile Millete zevâl vermesin!” şiârıdır.
Bu, o denli güçlü bir itikâd olmuştur ki, son Pâdişâh, memleketten sürülürken, sarayını terketmeden önce, yüzüğünü, “devlet malıdır!” diye parmağından çıkarıp masaya koymuştur. Ecnebî bankalarda hesab açtırmağı akıl etmeği buyana bırakın, sâdece, yurdu terkederken, Topkapı sarayından değerli bir mücevheri yanında götüreydi, menfada ayâlı-evlâdı dahî servete garkolabilirdi. Oysa borçlan ödenemeyip cenâze masrafı karşılanamadığından, naaşı, menfadaki ikâmetgâhının arka kapısından kaçırılmıştır.
Teoman Durali,Sorun Nedir ?
İkinci Bölüm Kelime Tercihi ilk bölümde Klasik Arapçanın tek bir fikri bile ifade etmek…
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…