Önüne Sadece Kur’an’ı Koyarak Konuşmanın Dayanılmaz Cazibesi

kurani_kerim-4 Önüne Sadece Kur'an'ı Koyarak Konuşmanın Dayanılmaz Cazibesi

Televizyonlarda ve internet ortamında “önüne Kur’an’ı / sadece Kur’an’ı koyarak konuşan”, retoriği güçlü olan, kitleleri etkileyebilecek söylemlerde bulunan bazılarını görüyorum. Heyecanlı, cevval, bağıran, çağıran, hop oturup hop kalkan… Siz de görüyorsunuzdur mutlaka.

Bu, “önüne Kur’an’ı / yalnızca Kur’an’ı koyarak konuşmak” aslında şu dört şeyi îma ediyor:

1) Ben, Kur’an’dan başka hiçbir delil kabul etmiyorum,

2) Ben, kendimi Kur’an adına konuşabilecek çapta görüyorum, başka bir şeye ihtiyaç duymuyorum.

3) Kur’an, yalnızca kendisinden hareketle anlaşılabilecek bir kitaptır, başka bir şeye ihtiyaç yoktur.

4) Bakın ben bunu yapıyorum, siz de yapabilirsiniz.

Peki, kimilerinin ağzı açık bir hayranlıkla seyredip dinlediği bu manzara acaba nasıl yorumlanmalı? Kur’an, sadece mushaftan hareketle çözülebilecek bir metin mi?

Hiçbir sözlü hitap veya yazılı metin, sadece hitap veya metinin ifade edildiği dili bilmekle tam olarak anlaşılamaz. Hitap veya kitabın anlaşılması metni aşan bir takım hususları zorunlu olarak gerektirir. Bu, beşerî hitap / kitaplar için böyle olduğu gibi ilahî hitap / kitap için de böyledir.

Söz gelimi Mehmet Âkif’in İstiklal marşı, yalnızca metinde yer alan sözcüklerin anlamlarını, Türkçe dilbilgisi kurallarını ve mantık kurallarını bilmekle çözümlenemez. Şâirin bu şiiri yazarken ne kastettiği, ancak şiirin yazıldığı bağlamı dikkate almakla mümkün olur. Bu milletin, yedi düvele karşı verdiği amansız mücadele bilinmeden “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!” dizesini nasıl anlayabilirsiniz ki!

Başlangıçta sözlü hitap, sonradan yazılı kitap formatına bürünen Kur’an’ın anlaşılması söz konusu olduğunda “dil” ve “mantık” gerekli ama yeterli değildir. O hitabın / kitabın alt yapısını oluşturan kültürel, tarihî zemin bilinmeden hitabın sahibinin kastı [makâsıdu’ş-şerîa] anlaşılamaz.

Günümüzde televizyon ya da internet ortamında önüne Kur’an’ı koyarak onun âyetlerini okuyup çeşitli âyetler arasında bir takım bağlantılar kurarak yorum yapanlar, hitap / kitap ile o hitabın sahibi arasındaki bağlantıyı tamamen koparıp kendilerini kitabı doğrudan yorumlama konusunda tek yetkili ilan ediyorlar.

İnceleyin:  Mezheplerin Kurucu İmamlarının Ümmet İçin Önemi

“Kur’an’ı herkes anlayabilir”, “Kur’an çok açık bir kitaptır” retoriğinin cazibesi, alt yapıdan yoksun kitleleri etkilese de bir retorik olmaktan öteye gidemeyecektir. Zira Allah, tarih boyunca kitabının okunması / anlaşılması ve korunması vazifesini “tüm topluma” değil, toplum içinden ilimle iştigal eden sınıflara yüklemiştir:

İşte Tevrat’la ilgili söylenenler:

“Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik. Kendilerini (Allah’a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah’ın Kitab’ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş rabbanîler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi.” (Mâide, 44)

Bu âyette kitabın korunması Peygamberlerden sonra kendilerini Rabbe adamış “Rabbânî” alimlere yüklenmiştir.

İşte bir başka âyet:

“Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah’ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbânîler olunuz.” [Âl-i İmran, 79]

Bu âyette de kendilerini Rabbin yoluna adamış âlimlerin kitabı okutmak ve öğretmekle görevli olduğu belirtilmiştir.

SONUÇ:

Nûr sûresindeki nûr âyetinden ödünç alarak söyleyecek olursak;

Allah’ın kitabı nur saçan bir kandildir (misbâh).

Hz. Peygamber’in sünneti, bu kandilin fânusudur. (zücâce)

Rabbanî âlimlerin ictihadlarıyla örülen gelenek ise cam fânusun konulduğu hücredir (mişkât).

Geleneği es geçerek, sünneti zıplayarak, önüne Kur’an’ı koyup âyetlerini peşipeşine sıralamakla retorikten hoşlanan bazı saf zihinleri kandırabilirsiniz ama sizin konuştuğunuz hitap / kitap hiçbir zaman Allah’ın kastına uygun açıklanmış bir kitap olmayacaktır. Hâşâ ki bu millet Kur’an’dan rahatsızlık duysun. Rahatsızlık, “ben demiyorum, Allah diyor” söylemindendir. Vallahu a’lem.

Soner Duman/1.Haziran.2017/Perşembe)

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir