Mal ve Maddî Güç Temin Etme

Mal ve maddî güç temin etmenin üstünde, mükem­melliğe doğru bir ahlakî amaç ve bir hedef belirleme­miş olan kimse, yaratılışının temel ihtiyacı olan ve gi­derilmesi gereken ruhî-manevî boşluklar içine düşer. Bu ise onu, kendi istikrarsız seçimleriyle düzene koy­mayı deneyeceği bir karışıklıkla yüzyüze getirir. İşte, kendi varoluşuyla ruhî-manevî temel ihtiyaçlar arasın­daki bu boşluk, ‘kendine yetme’, ‘yalanlama’, vb. olum­suz eylemlerle doldurulmaya çalışılır. Tamamiyle maddî ihtiyaçları gerçekleştirmeye yönelmiş olan tek­noloji kullanımının da gittikçe duvarlarını ördüğü bu yoğun maddî dünyada insan, kendi mümtaz konum ve derinliğini unutarak, eşyaya müdahele yetileri en üst düzeye ulaşmış bir canlı türü olma rolünü benimser görünmektedir. Gizli bir başkaldırıyı da sinesinde ba­rındıran ‘İstiğnâ-kendi kendine yetme’ duygusunun ötesinde, yaratılmış olmayı, başkalarına bağımlı ola­rak meydana gelmiş olmayı reddeden militan bir tavrı benimser hale gelir.. Kendisine hayran olduğu bu ya­ratılışının, hayatiyyetin en alt basamaklarından başla­yarak en mükemmel bir hale gelmesini gözardı ederek, kendikendilerinin varedicileri olma gibi, bir ilahlık id­diasına kadar varır:

“Yoksa onlar, bir şey olmadan mı yaratıldılar, yok­sa onlar mıdır yaratanlar?” (Tur, 35).

Ayetin tefsirlerine baktığımız zaman, “Yoksa onlar boş yere mi yaratıldılar? Binaenaleyh, hesaba çekilme­yecekler, emrolunnmayacaklar, nehyolunnmayacaklar mı?” açıklamasının yanısıra, şu ilginç yoruma da rast­lamaktayız: “Yoksa onlar, bir Yaratıcı ve onları tedbir eden bir Müdebbir olmadan mı yaratıldılar?”. Bu gerçekleşemez olanı yakalayabilmek içinse, Kur’an’ın ifade ve açıklamalarına göre, insan değişik yollara baş­vurmaktadır. Hepsinin ortak karakteri ise, yeryüzüne dönük nesnelerin gölgesine sığınmaktır. Bu amaçla ba­zen, ölümsüzlüğü yakalayabilmek için yeryüzüne yö­nelir:

“Ebedîlik hissiyle yeryüzüne yöneldi” (A’raf, 176).

Bu umumî ifadeyi açıklayan şu ayet i kerimeler ise, insanlığın değişmeyen za’fını gösterirler:

‘’Malının kendisini ebedileştirdiğini zanneder” (Hümeze, 3)

İnceleyin:  Cihadın Manevi Anlamı

“Kimbilir belki, ebediliğe erersiniz diye, fabrikalar (masanı) ediyorsunuz” (Şuarâ, 129).

Gökleri yırtan, bu haliyle de bir başkaldırı ve son­suzluk arzusunun ifadesi olan, kentlere hakim gökde­lenlerle karşılaşırız:

“Siz, her yola, kendisi vasıtasıyla oyalanacağınız bir işaret mi dikiyorsunuz?” (Şuarâ, 128).

Bu iki pasajdaki kelimelerin çok geniş kavram alanlarının odak ifadeleri olmaları yanında, ayrıca bu­rada, kendi nihaî tarihinin oluşumunda insana özgün ve kendisine bırakılmış olan payından da bahsedilir. İnsanın ‘ta’tîl’ ve ‘cebre’ meyletmesine mani olan bu ayetin yorumuyla ilgili olan şu hadise son derece an­lamlıdır. Taberî de dahil, muteber bütün kaynaklarda geçen bu haber şöyledir: Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir: “Bakî Mezarlığı’nda bir cenaze­de bulunuyorduk. Derken, yanımıza Allah’ın Resulü geldi ve oturdu; biz de onunla oturduk.. Elinde bir çubuk vardı, yeri eşeliyordu. Derken, başını semaya doğ­ru kaldırdı ve şöyle dedi:

“Sizden, yaratılmış olan hiçbir kimse yoktur ki, gi­receği yer yazılmamış olsun!”

Bunun üzerine orada bulunanlar, “Ey Allah’ın Resûlü, (öyleyse) amel defterlerimize, (amellerimize) güvenmeyelim mi? Çünkü, (sizin ifadenize göre), saa­det ehlinden olan saâdet için amel eder; şakavet ehlin­den olan da şakavet ehlinin amelini işler…” deyince, Hz. Resul şöyle buyurdular:

“Bilakis siz çalışın! Herkes kolaylaştırılır. Saâdet ehlinden olana, saâdet ehlinin amelleri kolaylaştırılır. Şakavet ehlinden olana ise, şakavet ehlinin fiillerini kolaylaştırılır..”

Sonra da Hz. Peygamber bu ayetleri okumaya baş­lar: “Verene, ittika edene ve en güzeli tasdik edene ge­lince, en kolay olanı ona kolaylaştırırız. Cimrilik eden, kendini müstağni gören ve en güzeli yalanlayana ge­lince, ona da en zor olanı kolaylaştırırız.,.” (Leyl 5)

Sadık Kılıç, Fıtratın Dirilişi

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir