Hâris el-Muhâsibî’ye mrızâdan sorulduğunda o şöyle cevaplamıştır: “Allah’ın hükmünde âdil olduğunu ve hiç bir hükmünde ithâm edilemeyeceğini kulun bilmesidir.” “Rızânın kaynağı neredendir?” denildiğinde o: “Allah hakkında hüsn-i zanda bulunmak ve O’nun, hükmünde zulümden beri olduğunu bilmektir.’’ demiştir. Bunu biraz daha açıklaması istendiğinde o şöyle devam etmiştir: “Allah Teâlâ’nın, yarattıklarının hayrına olacağını bildiği şeylerin gerçekleşmesini dilediğini, külfet olan ne varsa hepsini kullan için imtihan vesilesi kıldığını; akıllar basiretleriyle gördüğünde, kalpler yakînen idrâk ettiğinde, nefisler bilip ilimler de şâhidlik ettiğinde; kalpler bilir ki Hak Teâlâ birdir ve âdildir, O’nun misli yoktur. Böylece tüm âzâlar, hükmünde âdil olduğunu ve asla itham olunamayacağını bildikleri Hakk’a karşı gelmeyi bırakır.”
Haris el-Muhâsibîye: “Rızâ nedir?” diye sorulduğunda o şöyle demiştir: “Kalbin acı bir hükümde dahî sürür duymasıdır. Rızânın zıddı ise kızmaktır, bu da kalbin olan bitenden bezginlik ve hoşnutsuzluk duyması ve mâlik olma hususunda rağbetinin çokluğudur. Kul, Allah Teâlâ’nın kendisini hakkındaki hükmünün yükünü O’nun kendisini görüp gözettiğini bildiği zaman (rızâyla) yüklenir; çünkü bilir ki Allah Teâlâ musibet ânında kulun kendisine ne denli muhtaç olduğunu görür ve rahmetini ona ulaştırır”
Hâris el-Muhâsibîye: “Râzı olan kimse, rızâsında sebât etmesini sağlayacak ve rızâsının kadrini arttıracak bir hâle muhtaç mıdır?” diye sorulduğunda o şöyle cevap verdi; “Evet. Rızâsını kaybetme korkusu ve Allah Teâlâ ya şükretmedeki taksirini bilmek, kişinin rızâda sebât hâlini kalıcı kılar ve Allah dan râzı oluşunun kadrini arttırır.
Huldi anlatıyor: Cüneyd’den rivayet edildiğine göre, Serî es-Sekatî’nin şöyle dediğini işittim: Yaşı genç, güzel yüzlü birisi benim yanımda durdu ve “Ey Üstadî Kul, Allah Teâlâ’nın kendisinden razı olduğunu bilebilir mi?” diye sordu. Ben: “Hayır, bilemez.” dedim. O ise şöyle dedi: “Evet, bilebilir,”
Ben: “Nereden bilebilir?” dedim. O şöyle cevap verdi: “Allah Teâlâ sevdiği ve râzı olduğu şeylere beni muvaffak kılar, çirkin gördüğü ve kızdığı şeylerden de beni uzak tutarsa, o zaman Allah’ın benden râzı olduğunu bilirim.”
Yahyâ b. Muâz der ki: “Kim müdebbir olarak Allah’tan râzı olursa, Allah’ın her hükmü onu sevindirir.” Aynı şekilde der ki: “Yasaklar (mem-nû‘lar) hususunda Allah’tan râzı (memnun) olmayan kimse, ihsanlarda mâsiyetten kurtulamaz.”
(Ebû Hüseyin) en-Nûrî, Allah Teâlâ’nın “Kim Allaha iman ederse Allah onun kalbine hidâyet verir. “âyeti hakkında “teslimiyet ve rızâ”açıklamasında bulunmuştur.
Ebû Süleyman ed-Dârânî der ki; “Umarım ki rızânın bir kısmıyla rızıklanmışımdır. Zîrâ eğer Allah Teâlâ beni ateşe koysa ben buna râzı olurum.” Ona, falan kimsenin: “Allah’ım, ben senden razıyım, sen de benden râzı ol”! dediği söylendiğinde o şöyle demiştir: “Gerçekten râzı olsaydı ‘Allah’ım benden râzı öl!’ demezdi.” Sonra şöyle ekledi: “Ey bütün noksanlardan beri olan Allah’ım! Kul, Rabbine ‘Ben senden râzıyım.’ demeyi hak etmiyor!”
İbn Furek – Tasavvuf Istılahları
(Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı)
0 Yorumlar