Daha önce eşi görülmemiş bu bilme ve araştırma aşkı, İslam dünyasını çok kısa sürede bilim, hikmet ve kültürün merkezi haline getirdi. Özellikle kağıtçılığın
ilerlemiş olması bilimsel faaliyetlerin revaç bulmasına ve gelişmesine sebep oldu. Henüz hicretin ilk yüzyılı bitmemişken Müslümanlar kağıdı Maveraünnehir’ den Arapça konuşulan topraklara getirmişlerdi. Hicri 2.yy.’da Bağdat ve Mısır’da kağıt fabrikaları kurulmuştu. Aradan çok zaman geçmeden bütün İslam dünyasında, hatta Sicilya ve Endülüs’te dahi kağıt sanayi bulunuyordu.
Halife Memun döneminde, yani batı Avrupa’nın ne kitabı, ne de kağıdı bildiği zamanlarda Bağdat’ta kağıt o kadar fazlaydı ki anlatıldığına göre; Taberistan’ın önde gelenlerinden biri, hac yolculuğu sırasında Bağdat’a da uğramış ve halife Memun kendisine odun satılmasını yasakladığı için o da verdiği gösterişli davetlerde -ki o dönemde Bağdat’ta böyle davetler vermek çok yaygındı-odun yerine satın aldığı kağıtları yakmış ve yeşil ipeği parça parça edip sofra niyetine yere sermişti. Yine rivayet olunur ki dönemin güçlü veziri İbn Ferat’ın evinde kağıt için özel bir bölme vardı ve oraya giden herkes ihtiyacı kadar kağıt alabiliyordu. Bu durum İbn Ferat’in ihtişamlı ve gösterişli bir hayat yaşadığını ortaya koyduğu kadar. O dönemde Bağdat’ta ne kadar bol kağıt bulunduğunu ela gösterir. 37
İbn Nedim’in, kendi döneminde bulunan kağıt çeşitlerinin sayımını yapması, o dönemde İslam dünyasında kağıtçılığın ne kadar ilerlediğini göstermesi açısından kayda değerdir. Kağıt sanatının bu derece ilerlemesi, kitap sayısının artmasına yol açmış ve daha sonra da bu kitapların muhafazası amacıyla kütüphanelerin tesis edilmesine zemin hazırlamıştır. Bu yüzden kağıt sanatının ilerlediği her yerde kitap telif etmek kolaylaşmış,kitap sayısı giderek artmıştır. Kağıt bolluğu, daha tarihçi Yakubi zamanında bile Bağdat’ta yüzden fazla kitapçının açılmasını mümkün kıldı. Buralarda kitap satılmasından başka kitap nüshaları yazılarak çoğaltılıyordu. Doğal olarak bu durum büyük kütüphanelerin kurulmasını da kolaylaştırdı.
Böylece kısa sürede İslam dünyasının her yerinde tedricen kütüphaneler kurulmaya başladı. İlim arayan bütün talebelere açık olan mescitlerin ve medreselerin çok kullanışlı kütüphanelerinin yanısıra, halife Memun’un Beyt-ül Hikmesi’nin de büyük ve muteber bir kütüphanesi vardı.38 Bu kütüphane değişik konulara dair kitaplarla doluydu. Aduddevle Deylemi’nin Şiraz’da bulunan kütüphanesi o kadar büyüktü ki Makdisi, her türlü ilimde telif edilen her türlü eserin bu kütüphanede buluna- bileceğinden emindir. Bu kütüphanede bulunan kitaplar yazıldıkları ilim dallarına göre ayn ayrı bölümlerde muhafaza ediliyordu. Bu kütüphanenin bir benzeri de Samaniler’in kurduğu kütüphaneydi. İbn Sina bir süre bu kütüphanede çalışmış ve buradaki kitapların istinsahı ile meşgul olmuştur. Fahruddevle Deylemi’nin veziri
Sahib bin İbad’ın şahsi kütüphanesi oldukça meşhurdu.
Söylendiğine göre buradaki kitapları taşıyabilmek için en az 400 deve gerekiyordu. Oldukça ünlü olan bu kütüphanenin bir bölümü Gazneli Mahmud’un saldırısı sırasında hasar görmüştür. Bahauddevle Deylemi’nin veziri Sabur bin Erdeşir de Bağdat’ta içinde onbinlerce kitap bulunan bir kütüphane yaptırmıştı. Bu kitapların çoğu ünlü ve muteber kişilerin hatlarıyla yazılmıştı. Şam ve Mısır’da da bu tür kütüphanelerden çok sayıda bulunuyordu. İkinci el-Azizbillah’ın veziri Yakub bin Killis’in yaptırdığı kütüphanede bir tek kitabın onlarca, hatta yüzlerce mükerrer nüshasını bulmak mümkündü. El-Hakim döneminde Fatımiler’ in Mısır’ daki kütüphanesinde yüz bin kitap vardı ve bu sayı Mustansır Billah döneminde iki yüz bine çıkmıştı. Bu kitaplar, yararlanması için ilim ehline ödünç veriliyordu.
Endülüs’te kitap satmak amacıyla oluşturulan müzayedelerde insanlar kitap almak için adeta birbiriyle yanşıyordu. Bu durum, Müslümanlar arasında o zamanlar kitaba ve doğal olarak ilme yönelik bir şevk ve ilginin bulunduğunu göstermektedir. Maddi imkanların, bilgi elde etmek için öğrenme aşkının hizmetinde kullanıldığı dönemlerdi bunlar. Endülüs Emevi halifesi ikinci Hakem’in Kurtuba’da kurduğu kütüphanede, söylendiğine göre yaklaşık 400 bin ciltli kitap vardı. Sadece bu kitapların fihristi bile 44 cilt tutuyordu. İkinci Hakem,kitap toplamak ve müellifleri Kurtuba’ya celb edebilmek için Endülüs’ten Bağdat’a ve Şam’a temsilciler gönderiyordu. Emeviler döneminde Gırnata’ da 70 halk kütüphanesi bulunuyordu. Buna karşılık bundan tam dört yüzyıl sonra Bilge Charles bir kütüphane kurmak istediğinde,kuruluşundan yıllar sonra dahi kütüphanedeki kitap sayısı bine ulaşamamıştı ki bunların üçte biri de rahip ve keşişlerin dua ve zikirlerinden oluşuyordu.
Söylendiğine göre Marakeş sultanının kütüphanesi en parlak döneminde, Endülüs’ten Marakeş’e gemiyle gönderilirken yaklaşık 340 bin kitaptan oluşuyordu ve bu gemi yolda korsanların eline geçti. Bu kitaplar daha sonra İspanya kralının eline geçti ve kurduğu Escurial Kütüphanesi’nin temel eserlerini oluşturdu.39 Bir Şii ya da Mutezili alim olan İbn Nedim’in Fihrist adlı eserinden, daha 4.yy.’da bile Müslümanların ne kadar çeşitli ilimlerle uğraştığını ve ellerinde bulunan kitapların miktarını ve zenginliğini rahatlıkla anlayabiliriz.
Harezmi’nin Mifatihu’l Ulum ‘u ve Fahrettin Razi’nin Camiu ‘l Ulumu ‘ndan Amuli’nin Nifaisu’l Fünun ‘u ve Tehanevi’nin Keşşaf-ı lstılahat’ı gibi İslam dünyasında yazılan ansiklopediler, Müslümanların ilme yönelik alakalarının ne kadar geniş daireleri kuşattı- ğını gösterir. Ayrıca bu eserler İslam dünyasında kurulan kütüphanelerin çokluğunu ve çeşitliliğini de göstermektedir. Aslında Müslümanlar, halk kütüphanelerinin dünyadaki ilk kurucusuydular ve bu konuda birbirleriyle sü rekli yarış ve rekabet halindeydiler. Kütüphane kuruyor ve halkın yararına kullanılmak üzere vakfediyorlardı.
Bazı batılı araştırmacıların iddia ettiği meşhur İskenderiye Kütüphanesi’nin, ikinci halife Hz. Ömer’in emriyle Amr ibnü’l As tarafından yakıldığı iddiası, tarihi bir gerçek olmaktan çok uydurulmuş bir efsanedir.Bu rivayetin aslı, hicri 7.yy. ‘da yaşamış olan Abdullatif Bağdadi ve İbn Kıfti’ den öteye gitmez. Bu yüzden İbnü’l İbri, Muhtasaru ‘d Düvelü’l Arabi adlı meşhur eserinde bu rivayeti nakletmesine rağmen, kendisi de bu rivayetin sıhhatine pek itibar etmemiş olacak ki Süryani Tarihi adlı çalışmasında ondan hiç bahsetmemiştir. Gerçek şudur ki İslam’ın zuhurundan yüzyıllar önce, İskenderiye Kütüphanesi’nde bulunan kitapların büyük bir kısmı zaten yok olmuş ve geriye de pek bir şey kalmamıştı. Bu yüzden de İbni’nin belirttiği gibi Amr İbnü’l As bunları şehrin hamamlarını ısıtmak için dağıtmış olamaz.40 Aynı şekilde Medain Kütüphanesi’nin Müslümanlar tarafından yok edildiğine dair rivayetler de çok daha sonraki dönemlerde uydurulduğu için doğruluk değeri taşımaz.
Yine Biruni’nin, Harez’in kaybolan kitapları hakkında söyledikleri de şüphelidir ve bu iddiaların kanıtı olabilecek herhangi bir belge bugüne kadar gösterilebilmiş değildir.41 Aslında kadim dönemlerde farklı zamanlarda çıkan yangınlar bu büyük kütüphanelerin büyük hasarlar görmesine neden olmuştur. Bugün, İslam dünyasında pek çok şahsi ve umumi kütüphanede yer alan elyazma nüshaların çokluğu, Müslümanların bir zamanlar çok zengin kütüphanelere sahip olduğunu gösteren en açık delildir.
Abdulhüseyin Zerrinkub – İslam Medeniyeti Mucizesi,syf.65,69
0 Yorumlar