Kitap Okuma Rüzgarını, Modasını Yeniden Gözden Geçirmek Lazım!

indir-15 Kitap Okuma Rüzgarını, Modasını Yeniden Gözden Geçirmek Lazım!

Peki bu çarpılma ve çarpıtma atmosferinde özellikle biz gençlere söylemek istediğiniz bir şey var mı?

E.sifil:Gençlere en başta tavsiyem şu: Bu dini kendi başınıza kitap okuyarak öğrenmeye kalkmayın. Kitap okumak insan olmanın sanki vazgeçilmez bir unsuru gibi. Oysa biz niye kitap okuyoruz? Bilgilenmenin bir vasıtası olarak kitap okuyoruz. Peki bilgilenmenin başka vasıtası yok mu?  Var. Bizim geçmişimizde, kültürümüzde biz kitap okuyarak bilgilenmedik. Dinleyerek, bizatihi ağızdan ağza, kulaktan kulağa şifahi bilgi ve kültür nakli vasıtasıyla bilgilendik.  İhtiyacımız kadar öğrendik, ihtiyacımızdan fazlasına itibar etmedik, ilgi duymadık. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını öğrendiğiniz zaman o size bir yük olur, siz onun gereğini yapmak zorunda kalırsınız. Bizim geçmişimize bakın; insanlar iki gruba ayrılır.

 

Âvam ve havas. Âvam kendi sınırını bilir. Fazla bilginin, fazla malumatfuruşluğun peşinde olmaz. Bir yanlış yaparım diye hep endişe eder. Yanlış bir şey söylerim, bilmeden bir pot kırarım, bir günah işlerim diye endişe eder. Onun için ihtiyaç duyduğu zaman gider, havas diye bildiği âlime sorar, velîye sorar, hocaefendiye sorar. İhtiyacı ne ise onu sorar, öğrenir ve döner gelir. Artık o insanın bilgilenme süreci burada bitmiştir. O amel etme sürecine bakar. Makbul insan çok bilen insan değildir. Makbul insan Allah katında az da olsa ihlasla, takvayla amel eden insandır. Tabii dengeler yerinden oynayınca, modern toplumda makbul insan kim oldu? Çok bilen insan, çok etiketli insan, çok maaş alan, çok tüketen insan oldu… Oturduğu zaman carcar konuşan, ahkam kesen, entelektüel kapasitesi yüksek insan makbul oldu. Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? Bir bilenden, Allah korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını, metodunu ihya etmemiz lazım. Buna önem vermemiz lazım.

 

Bizden önceki nesiller sahih bir Müslümanlık yaşadılar. Dünyaları da mamur oldu, ahiretleri de mamur oldu. Biz gayri sahih bir İslâmi hayatın eşiğindeyiz, belki ortasındayız. Sebebi de modernitedir. Beynimizi, bilincimizi allak bullak etmiş durumda, dini sahih bir şekilde kavrayamıyoruz.

İnceleyin:  Hz. Peygamber (s.a.v)’in Aldığı Vahiyler, Sadece Kur’an Ayetlerinden İbaret midir?

 

İkinci husus, özellikle dini hususlarda hayatımıza gerekli olanları yapalım, öğrenelim. Bizde bir ilmihal geleneği var, ilmihal kültürü var. Nedir o? Devasa fıkhi müktesebat içinde, esnaf Ali-Veli efendi,  köylü Hurşit efendi oturacak içinde bulunduğu halin ilmini öğrenecek. Ziraat yapıyorsa ziraat ile ilgili, ticaret yapıyorsa ticaret ile ilgili, evlenecekse evlilik ile ilgili, boşanacaksa boşanmayla ilgili vs. Hangi haldeyse, fiilen ne yaşıyorsa, gündeminde ne varsa onunla ilgili ilmini öğrenecek. Bir kere insanda bu hassa kayboldu. İlm-i halini öğrenmeden dünyalar kuruyor, dünyalar yıkıyor. Kelam ilminin, itikad ilminin en çetrefilli meselelerine dalıyor. Eline alıyor bir Kur`an meali onu baştan sona okuyor, altlarını çiziyor, kenarına notlar alıyor. Ama adam ilmihalini bilmiyor. Almanya`da  böyle bir tecrübem oldu. İki saat mezhepler üzerine sohbet ettikten sonra gencin birisi söz istedi ve “Hocam güzel anlattınız, istifade ettik de, bir de bize şu demokrasi şirkinden bahsetseniz. Niye anlatmıyorsunuz insanlara? Demokrasi şirktir. İnsanlar demokraside yaşayınca şirke düşüyor” dedi. Bunun üzerine ben de “bahsedeyim ama senden bir ricam var. Şurada az önce bir namaz kıldık. Sen bana bu namazın vaciplerini bir sayar mısın?” dedim. Kıldığın namazın şartını, vacibini, sünnetini bilmiyorsun, amentü ilkelerini bilmiyorsun, sana birileri bir şey ezberletmiş ve şimdi gündeminde bu var. Dini ideolojileştirme gibi bir tehlike var. Din yaşanan bir şey değil, anlatılan bir şey, satılan bir şey tabir-i caizse.

Allah-u Teâlâ`ya inanıyorsan, iman ediyorsan bunun gereği senin amel etmendir. Azalarınla ve kalbinle amel etmendir. Azalarımızın amelinin dış dünyada görünen bir tarafı kısmen var diye yapıyoruz ama kalbimizle ilgili konu tamamen ihmal edilmiş durumda. İtikadi boyut ihmal edilmiş durumda. Din bizim için -hâşa- Marksizm gibi, Faşizm gibi, Nasyonal Sosyalizm gibi bir ideoloji. Biz bunun üzerinden kendimizi dünyada, bulunduğumuz ortamda anlamlı kılmanın yollarına bakıyoruz. Oysa din, birincil olarak insanın içinde yaşanan, hissedilen ve oradan dışarıya taşan bir şeydir. Bizim içimizde onun kökü yok, sadece kuru bir entelektüel söylem olarak dilimizde, bu kadar. Bu makbul Müslümanlık değil. İlmihalimizi öğreneceğiz, onun içinde akaid var, ahkam var, ahlak var, siyer var, tarih var, Kur`an var, Sünnet var. Her şey var. Ben pek çok arkadaşıma bunu söylüyorum. Belki bu söyleyeceğim şey sizi entelektüel bir tatmine götürmeyecek ama dünyanızı ve ahiretiniz kurtaracak: “Gidin Ömer Nasuhi Bilmen merhumun ilmihalini alın, okuyun, hazmedin, amel edin ve kurtulun kardeşim.”

İnceleyin:  M.İslamoğlu’nun Anlama Problemi ve Arapça’daki Zayıflığı!

Bir insana yetebilecek ne lazımsa o var orada. Ama hayır, gencimize bu yetmiyor. Niye? Çünkü orada hermönetik yok, bilmem Heideger yok, Fukuyama yok.

Bu ne lazım sana? Ben bunu entelektüel obezite diyorum. Şimdi günümüz insanı, özellikle gençlik aynen böyle, entelektüel obeziteyle malül. Kaldıramıyor o bilgiyi. Çünkü alt yapısı yok, zemini yok; saçmalamaya başlıyor. Bize lazım olanı öğrenelim. Özellikle ve öncelikle ahretimizi kurtaracak olan neyse onu öğrenelim. Onunla amel edelim ve kurtulalım. Şurada 40-50 sene varız, 40-50 sene sonra yokuz. Her işimizde bunu düşünerek hareket edelim. Özellikle dinle ilişkimizi bu zemine oturtmamız lazım. Bizden önceki nesiller sahih bir Müslümanlık yaşadılar. Dünyaları da mamur oldu, ahiretleri de mamur oldu. Biz gayri sahih bir İslâmi hayatın eşiğindeyiz, belki ortasındayız. Sebebi de modernitedir. Beynimizi, bilincimizi allak bullak etmiş durumda, dini sahih bir şekilde kavrayamıyoruz. Onun için -Allah kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez- ne kadar yapabiliyorsak o kadar yapıp, kurtulmaya bakmamız lazım. Gençlere tavsiyem bu olsun. Bir de İslâm hakkında konuşurken durduğunuz yerden çok emin olmayın. Sağlıklı bir zeminde duruyoruz demeyin. Kafanıza, beyninize ters gelen bir şeyler olduğu zaman hemen “bu böyle olmaz” diye kestirip atmayın. Kendi durumunuzun da tartışmalı olabileceği gerçeğini ve ihtimalini de göz ardı etmeyin.

 

Ebubekir Sifil,Sözü Müstakim Kılmak 2

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir