“Âlemin bana yaptığı ne kadar müthiş olursa olsun, benim bana yaptığım daha müthiştir!” Oscar Wilde
“Ben düştüm! Ben aldatıldım! Ben mahvoldum!..
Düşmüş ve kurtuluş ümitlerini de kaybetmiş bir nesil böyle haykırıyor.
Feryat sözlü ve şuurlu değil. Lâkin ondan daha trajik, daha çok mânalı; zira hayatın mahşeri andıran korkunç sahnesinden fışkırıyor. Bütün değer hükümlerini, bütün hareket kaidelerini çiğneyip hürmet ve hayâ duygularını ezerek, iman ve ümit aydınlıklarını boğarak, ruhları önüne katıp sürükleyen ve hepsinin boğulduğu bir yokluk girdabında çığlıklar çıkartan baş döndürücü bir kasırga etrafımızı sarmış; sanki devrilen varlıkların hepsinden ayni boğuk ses duyuluyor: Ben bittim! Yıkılan hayatı hangi kuvvet kurtaracak?
Devrimiz kurtarıcılara, havarilere muhtaçtır. Düşen düştüğünü, devrilen devrildiğini bilmiyor. Aydınlık görmemiş gözler güneşi ne bilsinler! Hele içgüdülerinin dilenciliğine terk edilen kimsesiz, âvâre çocuklar! Onların, içerisinde boğuldukları karanlıktan yükselen sesini duyan, asrın Mesîhi sayılacaktır.
Bizi boğan karanlığın tasvirini yapan bir büyük kurtarıcı şöyle diyordu:
Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller har!
İlk mürşidimiz, ilk uyarıcımız, büyük, pek büyük bir utanç duygusu olacak. Hayâ ile hicabın getireceği, lâkin ümitler yüklü pişmanlığın kurtarıcı azabına sarılmalıyız. Pişman olamıyan bedbaht, bu karanlık dehlizden hiçbir zaman çıkmayacaktır. Nasibi kurtulmuş olanlar, hiç değilse şimdi yaşadığı hüsran hayatından pişman olabilenlerdir. Pişmanlığımız ölüm ânına kalmasın veyahut da çocuklarımız bizim şaşkınlığımıza, bizim zulmümüze, bizim içimizde yaşattığımız şu cehenneme vâris olduktan sonra bizim pişmanlığımızı yaşamasınlar. Kendimize acımasını bilmedik; onlara olsun acıyalım. Pişman olup ümitle kalkınma demek olan tövbeye sığınalım. Bilelim ki bütün yeisleri, hüsranları eriterek yok eden bir büyük kurtarıcı vardır. Ve O bizde yaşandığı zaman ümittir, imandır, merhamettir.
Herşeyi kaybedenin yine herşeyi elde etmesi, ümidin çocuğu, imanın meyvası, merhamet güneşinin mahsulüdür. İnsanın kendi sefaletlerinden utandığı bir büyük ân içinde kurtuluş başlıyor. Utanç halinden, kendimize çevrilen bu merhametten iman ile ümide geçebilmek için, şüphe yok ki sefaletimizi tekmelemeyen, af ve sabr ile elimizden tutup kaldıracak olan mürşidlere, uyarıcılara ve kurtarıcılara muhtacız. Neslimiz bir hidâyete ve binlerce hidâyet eline muhtaçtır. Kendini, sabrın verdiği vecd ile uçurumlarından çıkaracak kurtarıcı eller bekliyor!
Nurettin Topçu, Var Olmak
0 Yorumlar