İslam Düşüncesi Açısından Evrim Teorisinin İlmi Değeri

236571966_1933348350166009_2985464399139077514_n-225x300 İslam Düşüncesi Açısından Evrim Teorisinin İlmi Değeri

İlim, Allah’ın kâinatta koyduğu kanunların insanlar tarafından keşfedilmesidir. Bu bakımdan fennî ilimlerin her biri Allah’ın varlığını, birliğini ve sonsuz gücünü bizlere göstermektedir. Terakkinin kaynağı ilimdir. İnsanlar için kaçınılması gereken en büyük düşman ise cehalettir. Çünkü bütün terakki ve tekâmüllerin engeli cehalettir. Kur’an, birçok ayet-i kerimesinde insanları dinî ve dünyevi ilimleri öğrenmeye teşvik eder. Bunlardan ikisini takdim edelim:

-“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9)
-“Eğer bilmiyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun.” (Nahl, 16/43)
Peygamberimizin (sav) insanoğlunu ilme teşvik eden pek çok hadis-i şerifleri vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
-“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.”
-“Her şeyin bir yolu var; cennetin yolu ilimdir.”
-“İlim Çin’de bile olsa gidiniz, alınız, tahsil ediniz.” (Beyhaki, Şuabu’l-İman, Beyrut, 11/254)

Yukarıda sunulan ilim öğrenmeyle ilgili ayet ve hadisleri birlikte değerlendirdiğimizde Peygamber Efendimiz’in (sav) “Kadın ve erkek her Müslümana ilim öğrenmek farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17) hadisinin manası zihnimizde oturuyor. Evet, ilim amellerin en faziletlisidir. İslamiyet ile ilim birbirinden ayrılmaz iki şeydir.

İslam’da ilim; Allah’ın rızasını kazanma, amel etme, tefekkür etme, insanlığa ve dünya düzenine fayda sağlama gibi müspet gayelerle öğrenilir. Bu gayelere hizmet etmeyen ilimler bir Müslüman için faydasızdır, hikmete ve kazanıma müteallik olmadığından emek ve zaman israfıdır. Peygamber Efendimiz’in (sav) “Allah’ım, bana öğrettiklerinle beni faydalarıdır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır.” (Tirmizî, Daavât, 128) “Faydasız ilimden Allah’a sığınının.” (Tirmizî, Daavât, 68) şeklinde dua etmesi bu bahsi en güzel şekilde özetler ve bir nevi insanlar için ilim öğrenmedeki sınırları çizer. Bu sınır, öğrenilen ilmin “faydalı olması, faydayı netice vermesi”dir. Bu yazımızda, İslam’da, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı olan ilimleri faydasız ilimlerden ayıran “bir hikmete, bir gayeye yönelik olma” düsturunu, faydalı ve öğrenilmesi farz olan ilimleri ve evrim teorisinin bu ilimler arasındaki yerini izah etmeye çalışacağız. Yazımızda “evrim teorisi” derken türler arası geçiş ve ortak ata manalarım ihtiva eden makro evrimi kastediyoruz.

Birinci Husus: İslam’da farz olan ibadetleri yerine getirecek kadar ilim öğrenmek farzdır. Bu ilimler amellerle ilgilidir ve insanlar için farz-ı ayn hükmündedir. Kişinin dünya ve ahiret saadeti için yapmakla yükümlü olduğu ibadetlere ve sakınması gereken fiillere dair öğrenilmesi gereken temel ilmihal bilgilerini kapsar. Böyle ilimleri öğrenme Allah’ın rızasını ve cenneti kazanma gayesi güder. Dolayısıyla insanın öz nefsi için faydalı ve gerekli ilimlerdir. Bir ilim olarak evrim teorisinin bu alanla hiçbir ilgisi olmadığı herkesçe malumdur.

İkinci Husus: Dünya, ahiretin tarlası ve Allah’a giden yolun başlangıcıdır. Dünya düzenini ayakta tutmak için bildirilen birtakım düsturlar vardır. İşte bu dünyada insanların ekonomik, sosyal, dinî ve dünyevi bütün durumlarını düzenleyen, insanları birleştiren, toplumsal hayatın işleyişine katkı sağlayan ilimlerin öğrenilmesi farz-ı kifayedir. Farz-ı kifaye olan ilimler, toplumun her ferdi tarafından değil de bazı fertleri tarafından toplumun ihtiyacı nispetinde elde edilmesi ile sorumluluğun diğerlerinden düştüğü ilimlerdir. Tıp, mühendislik, hukuk, yönetim, asayiş ilimleri, matematik, fizik, kimya, astronomi gibi ilimler bu türdendir. İnsanlık ve toplumun refahı gayesine hizmet ettikleri için faydalı ilimlerdendir. Evrim teorisinin (makro evrim senaryoları) topluma somut bir katkısı yoktur. Yani madde planında toplum hayatıyla ilişkisizdir. Fakat sosyal alanla ilişkisi mevcuttur.

a. Somut Alanla Evrim Teorisinin İlişkili Olmayışı: Evrim teorisinin tarihte olduğunu iddia ettiği canlıların geçmişine dair senaryoları ve bu bağlamdaki ilgi ve araştırma alanları göz önüne alındığında hukuk, tıp, mühendislik bilimleri, matematik, fizik, kimya, astronomi bilimleri gibi somut bir şekilde insanlığa bir katkısı olmaz. Misal, hayatımızı kolaylaştıran elektronik, teknolojik cihazların; uzay teknolojisinde, tıp teknolojisinde, hastalıkların tedavisinde gelinen noktanın; ulaşımda, yapılarda ve altyapı sistemlerinde kat edilen mesafenin hiçbir aşamasında evrim teorisinin yeri yoktur. Bu durum evrim teorisinin ilgi ve araştırma alanının topluma maddi bir faydası olmadığını gösterir.

Soru: Evrimciler ilaç, aşı ve bazı kimyevi maddelerin geliştirme sürecinde evrim teorisinin rol oynadığından ve birçok ilacın evrim teorisi sayesinde üretildiğinden bahsediyorlar. Siz ise evrim teorisinin somut alanda faydasının olmadığım söylüyorsunuz?

Cevap: İlaç ve aşı geliştirme, antibiyotik direncin keşfi, bir takım kimyevi tecrübeler hepimizin gözlemleyebildiği, test edebildiğimiz ve bizim de reddetmediğimiz bir takım biyolojik ve kimyevi prensiplerin organizmalarda oluşturduğu mikro-mikrobiyal değişimlerle alakadardır. Yani biyoloji, tıp ve kimyada meydana gelen gelişmeler mevcut tabiatta vuku bulan gözlemlenebilir, test edilebilir fenomenlerle ilgilidir. Evrimcilerin yaptığı şey ise, bizim de kabul ettiğimiz bu değişimlere bakıp canlıların tarihi geçmişinin ne olduğuna dair hipotez ortaya koymaktır. Yani tür içi mikro değişimlerin türler arası makro değişime sebep olduğuna inanıyorlar. Bizim reddettiğimiz ve faydasız olarak değerlendirdiğimiz kısım ise evrimcilerini öne sürdükleri bu hipotezdir. Fakat evrimciler sinsice, paket bir şekilde evrimi sunuyor ve böyle kabul etmemizi istiyorlar. Biz, balıkların sürüngenlere, sürüngenlerin kuşa dönüştüğü hipotezini, insanın maymun soyundan evrildiği gibi iddiaları reddettiğimizde ilaç ve aşı üretmedeki metodolojiyi veya bilimin buradaki faydasını inkâr etmiyoruz ki. Bu fayda evrim teorisinin bize sağladığı bir fayda değildir. Hem canlıların tarihsel geçmişine dair evrimci iddiaları, hipotezleri reddedip, ilaç firmalarında ilaç ve aşı geliştirme üzerinde bilimsel araştırma yapan bilim insanları da mevcuttur. Hiçbirisi de; “Ben, bakteriden balığa, sürüngenden kuşa, maymundan insana dönüşüm olduğunu kabul etmediğim için şu ilacı bu aşıyı geliştiremiyorum!” demiyor. Bu tarz iddialar evrim meselesini bir paket şeklinde topluma dayatan ve toplumda evrim teorisi lehine algı oluşturma çabasındaki sinsi evrimci propagandalardan sadece biridir.

Hem -yeterli delil olmaması sebebiyle- canlıların tarihsel geçmişine dair evrimci hipotezlere karşı olanlar sadece Türkiye’de bulunmamaktadır. Başta ABD ve Avrupa ülkelerinde olmak üzere tüm dünyada kimyacısından biyologuna, tıpçı- sından genetikçisine kadar evrimci hipotezleri kabul etmeyen bilim insanları ve kuruluşlar vardır. Bunlar şu anda laboratuvarlarında birçok hastalığın tedavisi için bilimsel çalışmalar yapıyorlar. İlaç tedavi yöntemleri ve aşılar geliştiriyorlar. Şimdi bu insanlar evrimci hipotezleri reddediyor diye araştırmaları ve çalışmaları yarım mı kalıyor?
Hem aşı ve ilaç üretim süreci multidisipliner ve multifak- töriyel bir akış içeren, Farmasötik disiplinlerin tamamını kapsayan bir süreçtir. Farmasötik Kimyadan Farmakognoziye, Farmakokinetik/Farmakodinamikten drogların nutrisyonel faktörlerle etkileşim detaylarım da içeren Fitoterapiye, Virolojiden Toksikoloji ve Mikrobiyolojiye.. Analitik Kimyadan Epidemi- yoloji ve Etiyolojiye, Patolojiden İmmünolojiye, Biyoistatistik- ten Farmakojiye kadar belki yüzlerce bilimsel indisle ilintilidir.

Ar-Ge çalışmaları; önformülasyondan Farmakope monog- ramlarındaki standart formel ölçülendirmelere, nicel ve nitel- HPLC, spektroskopik, titrimetrik ve gravimetrik temelli enstrümantal analiz yöntemlerinden tutun da; birincil basamakta distilasyondan ekstraksiyon ve kromatografiye, inokülasyon/ inkübasyon süreçlerinden, ksenobiyotiklerin toksikolojik analizlerine kadar binlerce aşama ve her aşama için farklı departmanlardaki uzmanlar ve bunların eşzamanlı ya da kronolojik çalışma örüntüsünü gerektirir. Klinik fazlar ve devamındaki farmakovijilans çalışmaları, advers etkilerin spontan bildirimleri gibi patikalara hiç girmiyoruz bile. Bu kadar geniş spekt- rumlu bir yelpazede ilaç firmalarının Farmasötik preparatlan ticarî müstahzara dönüştürmek gibi Farmasötik Teknoloji aşamaları dahil olmak üzere binlerce akademisyen faal olarak bu süreçte yer alır. Ve tüm bunlar Pubmed, Science Station Index, Sciencedirect gibi veritabanlarından; etki faktörü yüksek yayınlardan yani literatürden beslenir. Literatürdeki milyonlarca yazınsal malzeme içeren kümülatif birikimi inşa edenler ise yine sahalarına yüzeysel temas ettiğimiz akademisyenlerdir.

İnceleyin:  Fazla Nafile Ibadetle Tanınan Bazı Büyük Alimler

Pek çok bilim inşam bu süreçte faal olarak çalışıyorken ve evrim teorisine karşı duruşları çeşitli ve hatta taban tabana zıt onlarlar içlerinde varken evrim konusundaki ayrılık ve aykırılıkları ilaç ve aşı üretim sürecini kesinlikle sekteye uğratmıyor. Yani evrim teorisinin süreçteki varlığı veya yokluğu sürecin akışım bile değiştirmezken, evrim; en fazla etkisiz ve yetkisiz elemanı olduğu bir sürecin nasıl vazgeçilmezi olabilsin ki? Evrimcilerin boş ve sinsi propagandaları!

a. Evrim Teorisinin İçtimai Alanla İlişkisi: İlim olarak evrim teorisinin toplumbilimleri ile ilişkisi söz konusudur. Zira “Sosyal Darwinizm” denilen felsefi bir yaklaşım vardır. Sosyal Darwinizm, Charles Darwin’in toplumbilim alanındaki fikirleri ve evrim teorisi gibi düşüncelerinin sosyolojik alandaki etkilerinden bahsedilirken kullanılan bir terimdir.
Sosyal Darvinizm, Darwin’in kuramının genişletilerek sosyal alanda uygulanmasıdır.

Evrim teorisinin en temel öğretilerinden biri, canlıların gelişimi ve ilerlemenin tabiatta var olan yaşam mücadelesine dayandığı düsturudur. Darvin’e göre doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, daimî bir çatışma mevcuttur. Güçlüler her zaman güçsüzleri alt eder ve terakki böyle mümkün olur. Bu düşünce 19 ve 20. asırlarda emperyalizm ve sömürgeciliğin fikir altyapısını oluşturmuş, milyonlarca masum insan zulümlerle, savaşlarla katledilmiş; güçsüz devletler ve yoksul toplumlar çok uzun yıllar acımasızca sömürülmüştür. Evet, bir ülke düşünün ki devlet yöneticileri, devlet kuramlarında çalışan memurlar, toplumdaki tüm fertler mütemadiyen birbirleri ile rekabet ve mücadele içinde, güçlü olan kazanır düşüncesinde… Böyle bir toplum îs- lami düsturlarla yoğrulmamış bir toplumdur. İşte bir ilim olarak evrim teorisinin sosyal alandaki kaideleri yani sosyal Darwinizm Müslümanların ve yöneticilerinin devlete ve topluma bakış açısına etki etse bırakın topluma ve insanlığa fayda sağlamasını, bilakis muzır neticeler doğuracaktır. Devlette ve toplumda oluşacak bencillik, menfi rekabet ve mücadele anlayışı huzursuzluk ve güvensizliğe sebep olacak ve neticede bu felsefe tüm toplumun nizam ve ahlakında olumsuz tesirler bırakacaktır. Diğer güçsüz devletler ve gariban toplumlarsa birer sömürü alanı olarak görülecektir. İslam öğretilerinde ise insanlar arasında mücadele, bencillik, çatışma, insani ilişkilerde samimiyetsizlik, haset, sömürgecilik, ırkçılık gibi fikirler değil; paylaşım, yardımlaşma, dayanışma, şefkat, merhamet, birbirinin başarısıyla övünme, Müslüman arkadaşının ayıbını örtme, sömürmeme, ırk; aynım olmaksızın kardeşlik ruhu oluşturma gibi ulvi gayeler ve hususiyetler vardır. Evrim teorisi içtimai alanda bize sunduklarıyla faydasız olduğu kadar zararlıdır da.

Üçüncü Husus: Cenab-ı Hak düşmanın tecavüzleri ve saldırılarına karşı Müslümanları korumak amacıyla düşmana üstünlük  sağlayacak her çeşit kuvveti hazırlamamızı emretmektedir (En- fal, 8/60). Bu kuvveti hazırlamak ancak iktisat, fizik, matematik, kimya, uzay bilimleri gibi ilimleri iyi bilmekle mümkün olur. Günümüzde yaygın hale gelen biyolojik savaşlarla mücadelede ise biyoloji ilmi öne çıkıyor. Dolayısıyla Müslüman toplumda asayişi temin edecek ve düşmanın müdahalesini önleyecek teknolojilerin geliştirilmesi gayesine hizmet etmeleri yönüyle de iktisat, fizik, matematik, kimya, biyoloji ve uzay bilimleri gibi ilimler faydalı ilimlerdir.

Dördüncü Husus: Allah’ın varlığım, birliğini, kudret ve ilmini tefekkür etme, yaratılmışlar üzerinde düşünme Müslü- manlar için çok büyük ve değerli bir ibadettir. Matematik, fizik, kimya, astronomi, biyoloji gibi ilimleri öğrenmek kişinin Allah’ı tefekkür etmesine vasıta olur. İnsanlar, matematik, fizik, kimya ve biyoloji ilimleriyle varlıklar üzerindeki hassas mizanları, eşyanın hakikatini, canlılardaki mucizevi yönleri öğrenerek Allah’ın yaratma sanatını ve ilmini idrak edebilir, astronomiyle de Allah’ın kudret ve azametini temaşa edebilir. Burada Allah’ın rızasını gözetme, Allah’ı tanıma ve bilme çabası olduğundan bu ilimler de faydalı ilimler kısmına girer. Evrim teorisi ise canlıların tarihsel geçmişine yönelik inceleme ve araştırma yaptığı için bu bağlamda faydalı ilim sayılmaz.

Beşinci Husus: Bilim alanında insanları araştırmaya teşvik eden en önemli etken, araştırma yaptığınız alanda elde edeceğiniz veya etmeyi umduğunuz neticenin bir anlam ifade etmesi ve bu neticenin bilim ve toplumun gelişmesine yapacağı katkıdır. Ben, bir araştırmanın bilime ve topluma fayda sağlayan bir sonuç verip vermediğini, İngilizlerin günlük hayatta sıkça kullandığı “So what?” (Ee yani?) sorusunu sorarak anlıyorum. Misal, merceği keşfettiniz. Keşfinize yönelik “Ee yani?” sorusu sorulduğunda keşfinizin hangi işlere yarayacağım açıklayabilirsiniz. Sürtünme direnci çok az olan bir materyal ürettiniz. “Ee yanı?” Deniz, hava, kara taşıtlarında kullanılabilir, araçlarda kullanılırsa yakıt tüketimini azaltabiliriz. Atomlardan daha küçük fotonların bilgi saklayabilme özelliğini keşfettiniz. “Ee yani?” Normal bir USB’nin sakladığı bilginin 1000 katı büyüklüğündeki verileri daha küçük USB içerisinde depolayabiliriz. Beyinde yeni bir nöronu ve bu nöronun kök hücreleri onarıcı etkileri olduğunu keşfettiniz. “Ee yani?” Alzheimer gibi dehşetli bir hastalığın tedavisi mümkün olabilir. Bunun gibi misaller çoğaltılabilir. İşte bu neticelerden elde edilecek kazanımlar ve neticelerin bilim ve toplumla olan somut fayda ilişkisi, bilim insanım hem araştırmaya teşvik eder hem de bilim ve toplumun gelişmesine katkı sağlar. Aynı soruyu evrim teorisi araştırmacıları için soralım ve ateist bir evrimci ile Müslüman bir evrimci açısından meselenin ayrımım yapalım:

Uzun araştırmalar sonucu 100 milyon yıl öncesine ait olduğu iddia edilen bir an fosili bulundu. “Ee yani?” Eksik halka tamamlandı veya (yapısı aynıysa) “An, evrimini o zaman tamamlamış olabilir.” Fayda? Balıklarla sürüngenler arasındaki geçişe ışık tutacak bir canlıya ait fosil bulundu. “Ee yani?” Fayda? “Kertenkeleler sinek kovalarken kanatlandı.” “Ee yani?” Fayda? İşte evrim araştırmalarının faydası bilime veya topluma değil, yine evrim teorisinin kendisinedir. Esasen evrime dair araştırmalar ateist bilim adamlarım teşvik edebilir ve elde ettikleri bulgu ve çıkardıkları neticeler onlar için bir anlam da ifade edebilir. Çünkü onlar için evrim teorisi inançsızlıklarım temellendirmenin yegâne yolu olduğu için tüm himmetlerini, gayretlerini bu yolda harcasalar onlar için bir sorun teşkil etmez. Onlarca yıl karış karış yer altım inceleyip bir fosil bulsalar onlar için büyük bir kazanım olur. Çabaları, kendilerince bir faydaya yani “Tanrı algısını toplumun gündeminden çıkarmaya” hizmet eder. Fakat Müslüman bir evrimci için mesele çok farklıdır. Bu bulgulardan en fazla elde edeceği fayda “Allah bu canlıyı 100 milyon yılda şimdiki haline evrimleştirmiştir!” çıkanım olur. Bunun ötesine geçmez. Yıllarca kıymetli zamanını ve imkânlarını bu çıkanım yapmak için kullanmak tam bir malayanilikle iştigal olur ki bu, bir Müslüman için kaçınılması gereken bir durumdur. Allah’ın yaratma kudretini, ilmini ve azametini anlamak için mevcut canlıları incelemek esastır. İşte evrime dair araştırmalar ateist bir bilim inşam için çok şey ifade edebilir fakat biz Müslü- manlar için amaçsız, faydasız, malayani bir iştir.

İnceleyin:  Allah Güzeldir, Güzeli Sever

Soru: Allah bizden canlıları inceleyip üzerinde düşünerek kendi ilim ve kudretini tefekkür etmemizi istiyor. Kur’an-ı Kerim’de de insanları bu yönde teşvik etmiş. Evrim teorisi ile meşgul olmak Allah’ı tefekkür etmemize yardımcı olmaz mı?

Cevap: Bu soruyu iki başlık altında izah edelim:

Birincisi: Canlılar dünyasını inceleyen bilim dalı biyolojidir. Biyoloji biliminin botanik, zooloji, anatomi, fizyoloji, embriyoloji, sitoloji, histoloji, genetik, moleküler biyoloji, ekoloji, taksonomi (sistematik), parazitoloji, biyokimya, viroloji, morfoloji (biçimbilim) gibi alt dallara ayrıldığını, evrim teorisinin ise biyoloji bilimi altında sadece bir teori olduğunu konuyla ilgili makalemizde açıklamıştık. Evrim teorisi ilgilendiği konu itibariyle canlıların “tarihi”ne yönelik bir araştırma programıdır. Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de kullarını teşvik ettiği tefekkür meselesi ise “hâlihazırda yaşayan canlılar” ile alakalıdır. Kur’an’da da Allah, tabiatta var olanı nazara vererek fikir yürütmeyi (tefekkürü) teşvik eder. Bu bakımdan tefekkür meselesi evrim teorisi ile değil, mevcut canlıları inceleyen biyoloji biliminin diğer dallarıyla ilgilidir.

Bir Müslümanın, Allah’ın sonsuz ilmi ve yaratma kudretini anlaması için bir sürüngeni evrimleştirerek nasıl bir kuşa dönüştürdüğü hipotezini bilmesi de bu hadiseye inanması da gerekmez. Müslüman, Allah’ın dilediğinde bir taştan inşam, bir tahtadan deveyi yaratabileceğini, “Ol!” emriyle tüm mevcu- datı bambaşka suretlere çevirebilecek bir ilim ve kudrete sahip olduğunu bilir. Mesele bunu bilmek veya buna sadece inanmak değildir. Tefekkürde gaye, mevcudatın veya hadiselerin gözlemlenmesiyle Allah’ın kudret ve ilmini temaşa edip, Allah’ın varlığı ve birliğine (vahdet, tevhid) dair aklın ve kalbin aynel yakin (gözle görür) derecede tatmin olmasıdır. Bu fikir yürütme ise canlıların geçmişini, tarih sahnesindeki serüvenini açıklamaya çalışan, çürümüş kemik parçaları ve fosillerle ilgilenen evrim teorisi ile değil; şu an yaşayan bitkileri, hayvanları, insanları yani kâinattaki yaklaşık 9 milyon canlı türünü ve bu türlerin sayısız fertlerini; bu canlıların birbirleriyle olan ilişkilerini; gen, hücre, doku, organ ve vücut sistemlerini, onların beden içerisindeki işleyişlerini inceleyen, canlılardaki akıl almaz cihazları ve yetenekleri ve bedenlerine nakış nakış işlenmiş sanatları izhar eden biyolojinin diğer alanları ile meşgul olmakla mümkündür. Tefekkür ibadetinin şu canlı bundan evrimleşmiş, Afrika’da kemik bulunmuş, bunların Asya’da yaşayan şu canlı türleri ile benzer yapıda oldukları keşfedilmiş, o canlıya ait genler zürafa genleriyle şu oranda benzerlik gösteriyormuş, o zaman Allah bu canlıyı o canlıdan evrimleştirerek yaratmış gibi meselelerle ilgilenen (teistik) evrim teorisinin konu ve yöntemleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Hülasa tefekkürde esas, var olan canlıdaki tasarım ve kompleksliği gözün görmesi, akim tahayyülü neticesinde kalbin vahdet ve tevhidle mutmain olmasıdır.

İkincisi: Canlıların hâlihazırdaki yapılarının incelenmesi tefekküre yol açarken canlıların evrim bağlanımda incelenmesi tefekkürün gayesine hizmet etmez, fikir dağılır. Bunu bir misalle açıklayalım. Gayemiz mevcudatı inceleyerek Allah’ın ilmini, yaratma sanatın ve kudretini tefekkür etmek, eserden müessire ulaşmak. Bunun için bir gri baykuşu ele alıyoruz: “Gri baykuşun tüylerinde nakış nakış işlenmiş desenlerin oluşturduğu muazzam sanat ve simetri; kanat, kuyruk, gövde ve ayak ölçülerinin birbirleriyle uyumlu oluşu; tüy yüzeylerinin uçuş akışını kolaylaştırıcı yapı ve tasarımı; saniyede milyarlarca işlem yapan beyni; vücudunda 50 metre mesafeden karın 60 cm altında hareket eden avının yerini görmeden algılayabilecek bir sonar sisteminin mevcudiyeti; hayati fonksiyonları yerine getiren indirgenemez kompleks yapıdaki organlar ve bu organları oluşturan doku ve son derece girift yapılı hücreler; bunların bir- biriyle muhteşem uyumları, tasarımları ve tüm bu özelliklere ait bilgilerin gri baykuşun küçücük DNA’sında kodlanmış olması sonsuz ilim, sanat ve kudrete sahip bir yaratıcının varlığım zorunlu kılar.” İşte bu fikir yürütmeye yardımcı olan, gri baykuşun yapışım inceleyen biyolojinin zooloji, anatomi, sitoloji, genetik, ekoloji gibi dallarıdır.

Bu bilimlerin bize sağladığı bilgiler gri baykuşu tefekkür etme gayemize yardımcı olmaktadır. Gri baykuşu evrim teorisi nazarıyla incelediğimizde ise tefekkür arzumuzu kamçılayacak, fikrimizi Allah’ın vahdetine ve kudretine yöneltecek bir yol ve bilgi bulamayacağız. Zira evrim teorisi bize bu canlının biçim olarak hangi kuşa daha çok benzediğinden, hangi kuşla ortak atayı paylaştığından, hangi sürüngenden evrimleşmiş olabileceğinden, hangi canlıyla yüzde kaç oranında ortak genleri paylaştığından, atalarına ait deforme olmuş kuru kemiklerden, soyağacında nerede olduğundan bahsedecektir. Gri baykuşun hangi canlıdan evrimleştiği ortaya konulsa da bu iddiadan çıkacak en büyük paye şudur: “Allah, gri baykuşu şu canlıdan evrimleştirerek yaratmıştır.” Fakat tefekkürde gaye gözün görüp akim ve kalbin tatmin olması idi. Bu çıkarım ise gözle görülmeyen, tamamen varsayıma dayalı, geçmişte kalmış bir süreci anlatmaktadır. Dolayısıyla evrime dair bilgiler tefekkürün amacına hizmet etmez. Tefekkür gayesi ile yola çıkılsa da varılan noktada fikir dağılır. Hem bilimin en temel prensibi de “gözlemlenebilirlik ilkesi” olduğundan, mevcut canlıları kendi zatlarında inceleyerek yapılan bir tefekkür bilim temeline oturtulmuş, akılcı bir ibadet olacaktır. Evrim teorisinin bize sunacağı şey ise gözlemlenemeyen, tarihsel bir iddiayı hayalimizde veya çizimlerimizde canlandırmak olacaktır.

Sonuç olarak evrim teorisinin, İslam’ın amel, fıkıh kısımları ile ilgisinin olmaması ve ahiret ilmi kapsamına girmemesi; hukuk, tıp, mühendislik, matematik, fizik, kimya, astronomi bilimleri gibi somut bir şekilde toplumsal düzenin işleyişine ve insanların yaşamlarına fayda sağlayacak özellikleri ihtiva etmemesi; sosyoloji ve toplumsal düzen ile ilgili olan “sosyal Darwinizm” felsefesinin ise İslam’ın içtimai hayata yönelik öğretilerine tamamen zıt olması ve bu felsefenin toplumsal yaşama ve insanlara faydadan ziyade zararının dokunması; ilgi ve araştırma alanının canlıların tarihiyle alakadar olması sebebiyle İslam toplumunun diğer toplumlara karşı bilim ve teknolojide üstünlük sağlamasına yardıma olacak kazanımlar sunamaması; Allah’ın varlığını, birliğini, kudret ve ilmini tefekkür etme meselesinin mevcut varlıklar ve canlılar üzerinde fikir yürütme ile cereyan etmesi ve bunun da matematik, fizik, kimya, astronomi ve biyolojinin yaşayan canlıları inceleyen diğer alt dallarıyla mümkün olması; evrim teorisi doğrultusunda canlılar incelendiğinde varılan noktalarda fikrin dağılması ve tefekkürün gayesine hizmet etmemesi; yüz milyonlarca yıl öncesine dayanan bir geçmiş zaman sürecinde yaşamış sayısız canimin fosillerle ve bir takım araştırmalarla birbirlerine benzerliğini bulma ve evrim soyağacım oluşturma çabasının olağanüstü zaman ve gayret sarfına sebep olması ve bu büyük zaman ve emek sarfiyatının neticesinde insanlığa somut bir fayda sağlayacak neticeler elde edilememesi sebebiyle evrim teorisinin < İslam düşüncesi açısından “faydasız” bir ilim olduğu kanaatindeyiz. Öğrenilmesi ve üzerinde araştırmalar yapılarak emek ve zaman harcanması İslami müspet gayelere hizmet etmez.

İşte biz de bu sebeplerle Peygamber Efendimizin (sav) dualarında ifade ettiği gibi “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” diyor ve insanlarımızı ahirete, toplumun düzenine, sosyal hayata, insanlığa veya Allah’ı tefekkür etmeye fayda sağlayacak olan ahiret ilimleri, hukuk, tıp, mühendislik bilimleri, yönetimi bilimleri, matematik, fizik, kimya, astronomi, teknoloji bilimleri ve biyolojinin hâlihazırdaki canlı organizmaları inceleyen diğer alt bilim dallarını öğrenmelerini ve bunlar üzerine zaman ve gayretlerini sarf etmelerini tavsiye ediyoruz.

Fatih Buğra Sarper -Teistik Evrim Düşüncesinin Eleştirisi,syf:379-391

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir