Hz.Peygamber’e Uymak

15 Hz.Peygamber'e Uymak

1…Yüce Rabbimiz,

“İyi biliniz ki yaratmak da yönetmek de Allah’a aittir (Elâ lehu’l-halku ve’l-emr)” (el-A’raf (7), 54)

buyurmaktadır. Rabbimizin fiillerinden tekvini ve tedbiri olanlar, içindekilerle birlikte evrendeki varlıkları ilgilendirmektedir. Her şey kendisi için takdir edilmiş olan çerçevede devam edip gitmektedir.

Rabbimizin teklifi fiilleri, onun kendisine ait olduğunu bildirdiği emr/yönetim ile ilgilidir. Peygamberler, işte bu teklifi nitelikteki efâli-ilahiyyeyi tebliğ eden ve görev süre ve yörelerinde onların nasıl uygulanacağını gösteren, güncel ifadesiyle yorumlayan elçilerdir. Bir başka anlatımla, peygamberler, beşerî hayata yönelik İlâhî müdahalenin temsilcileridir. Nitekim bu âyetin siyak ve sibakı da bu durumu açıkça onaylamaktadır.

Tüm peygamberlerden farklı olarak Peygamber Efen-dimiz, söz konusu İlâhî müdahaleyi son kez ve evrensel çapta şekillendirmiş, bu müdahalenin formunu sünnetiyle oluşturmuştur. O halde Sünnet, Peygamberimiz tarafından temsil edilen İlâhî müdahalenin kurumsal adı ve temsilcisi demektir. Hadisler de, tabiî olarak, bu temsilin bilgi ve belgelerini oluşturmaktadır.
Bu tespit çerçevesinde Hz. Peygamber’e ve sünnetine baktığımız zaman, onun ve yaşayışının, Kur’ân-ı Kerim’in bizim tarafımızdan doğru anlaşılması ve hayatı-mızdaki pratik yerini alabilmesi bakımından olmazsa olmaz bir konuma sahip olduğunu görürüz.
Günlük beşerî formlar da metafizik dünyaya yönelik mesajlar da söz konusu İlâhî müdahaleyi, kendi sahalarında temsil ettikleri için, onlann beşerin anlayabile-ceği bir anlatıma ve bir ŞEKLE kavuşturulması fevkalâde önemlidir. Hz. Aişe validemizin, Peygamber Efendimizin yaşayışı için “onun ahlakı Kur’ân’dan iba-rettir” (Müslim, müsâfirîn, 139) tespit ve beyanı, tam da işte bu noktada gerçek anlamını bulmuş olmaktadır.

Bu durum karşısında artık Sünnet’e, Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılması ve yaşanması bakımından “tayin edici yegâne unsur” olarak bakmak zorunludur. Gerçek de budur. Hatta bana öyle geliyor ki. “Sünnet, Kitaba hâkimdir sözünü de bu anlamda ve bu bağlamda an-lamak gerekmektedir.

2.Biz, İslâm imanının gereği ve sonucu olarak dünya,İlâhî müdahalenin muhatapları olduğumuzu, yani “Allah’a kulluk sınavında olduğumuzu biliyoruz. Bu sınavın, sadece bir bilgi sınavı değil, amel ve uygulama sınavı, hayat sınavı olduğunun da farkındayız. Bireysel anlamda ergenlik-ölüm arası yaşanan bu sürekli kulluk sınavında başarının, Allah’a nasıl kulluk edeceğimizin bize öğretilmesine bağlı olduğunu da biliyoruz. Bu da bizim gerçek ve pratik bir kılavuz ve rehbere muhtaç olduğumuz anlamına gelmektedir.

Bu en köklü ihtiyacımızın, Hz. Peygamber ile karşılan-mış olması, gerçekten biz müslümanlar için büyük bir lütuftur. Nitekim yüce Rabbimiz bir âyette, Hz. Pey-gamberin bize dönük işlevlerini sayarak bu durumu açıklamıştır:

“Gerçek şu ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden, yanlış inançlardan ve inanç-sızlıktan) onlan arındıran, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermek suretiyle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur…” (Âli imrân (3), 164)

Kendisi de biz ümmeti karşısındaki konumunu “inne meselî = benim konumum” diye başlayan beyanlarında, değişik açılardan ortaya koymuştur. Neticede de “aleyküm bi sünneti = Size benim yaşayışımı takip etmek düşer” buyurmuş, bizimle arasındaki ilişkinin ittiba ve uyum ilişkisi olduğunu duyurmuştur. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de de

“…O elçiye uyarsanız, doğru yolu bulursunuz” (Araf, 158)

buyrulmuştur.

İnceleyin:  C-Sünnetin Hüccet Değerinin İcmâ' ile Subûtu ve Dinin Bedahetle Bilinen Esaslarından Oluşu

Öte yandan Allah Teâlâ, Hz. Peygamber ile aramızdaki ilişkinin temelini:

”Peygamber, mü’minlere öz nefislerinden daha ileri/önceliklidir” (el-Ahzab (33). 6)

diye belirlemiştir. Bu âyet, kimi müfessirlerce -haklı olarak- “Peygamberin sünnetine uymak, müminler için kendi görüşleriyle amel etmekten önde gelir” (Bk Kadı iyaz, Şifâ-ı Şerif, tercüme, s. 55) diye anlaşılmış ve açıklanmıştır. Bu sebeple biz artık, “inneme’l-amelü’s-sahih hüve mâ vâfeka’s-sünne = Makbul kulluk, Sünnet’e uygun olan kulluktur” gerçeğiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Çünkü Allah Teâlâ Hz. Peygamberi bize “en güzel hayat örneği” olarak takdim etmiştir.

“Andolsun ki sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için Allah’ın resûlünde güzel bir örnek (hayat modeli) vardır.” (el Ahzab (33), 21)

Hz. Peygamber’e uymak, hiç şüphesiz, onun yaşayış biçimine, sünnetine hayatımızı uydurmakla mümkündür. Bir başka deyişle, onun hayatını taklit etmek, iman gereğidir. Bu, asla terim anlamında bir taklit değil, tam aksine İslâm kimlik ve kişiliğinin elde edilmesi için gerekli olan ittiba anlamında taklit demektir. Çünkü sadece Hz. Peygamberin hayatı dindir. Dini yaşamış olmak, bir başka deyişle, iyi ve makbul bir kulluk yapmış olmak için onun nezih hayatının -imkânlar ölçüsünde- taklit edilmesi gerekmektedir.

Bilinen bir gerçektir ki otomatik hale gelmemek şartıyla sünnete uymak, mümini sürekli bir uyanıklık ve do-layısıyla kendine güven duygusu içinde yaşamaya alıştırır. Çünkü Hz. Peygamberin sünnetine uymak, her işi onun yaptığı gibi yapma esasına dayanır. Bu da müminlerde, Hz. Peygamberin iş ve davranışlarını, işlerinde ve davranışlarında örnek alma düşünce ve dikkatini geliştirir. Böylece Hz. Peygamberin ruhâniyeti günlük hayat programına düzenleyici bir unsur olarak yerleşir. Hayata manevî bir huzur ve rahatlık gelir. Çünkü en kısa tanımıyla sünnete uymak, müslü- manca yaşamaktır.

Hiç kuşkusuz bütün mesele, bizim sünnete hayatımızda ne kadar yer verebildiğimizde düğümlenmektedir.

İnceleyin:  İfrat ve Tefrid

3.Sünnetin önderliğinde kelime-i şehâdet veya keli- me-i tevhidin söylenmesi ile kazanılan İslâm imanı ya da müslüman kimliği pek tabiidir ki -her kimlik gibi- sosyalleşmek suretiyle kendisini ispatlamak ister. Bu da onun yaşanması anlamına gelir. İslâm’da imanın sosyalleşme rehberi ise, Sünnettir. Zira inanılan ilkelerin yani dinin emir ve yasaklarının inananlarca nasıl uygulanacağı, şüpheli (hükmü naslarla belirtilmemiş) hususlar hakkında nasıl davranılacağı, kısaca İslam’ın nasıl yaşanacağı Sünnetin önderliği, Hz. Peygamberin hayatı/yorumu olmadan bilinemez ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilemez. Sünnetin önüne geçen bir din yorumu ve yaşantısı olmaz/olamaz.

Bilindiği gibi herhangi bir uygulamanın, amelin, amel ve ibadet olarak kabul görmesi için iki temel şart vardır.
Birincisi sağlam/iyi bir niyet. Bu, işin görünmeyen yönüdür. “Ameller niyetlere göre değerlendirilir” hadisi
(Buhârî, Bed’u’l-vahy 1, İman 41, Nikâh 5; Müslim, Imâre 155) bu Şartı ortaya koymaktadır.

İkincisi, şekil/uygulama biçimi olarak, Sünnete uy-gunluk. Bu da görünen yönüdür. “Namazı benden gördüğünüz gibi kılın” (İbn Hıbban, Sahih, IV, 541, V.503; Bey- haki, es-Sünenü’i-kübra, o, 345) hadisi ibadetlerin sünnete uygun olma zorunluluğunu; Tüm bizim dinimizde olmayan bir şey (amel/İnanç) uydurursa o reddedilmiştir” hadisi (Buhâlî, İ’tisam 20, Büyü 60; Müslim, Akdiye 17,18; EbûDavud, Sünnet 5), genel anlamda, yani prensip olarak Sünnetin, müslüman kimliğini tayin ediciliğini belirlemektedir. Binaenaleyh sosyolojik anlamda hem dini ve hem de müslüman kimliğini tayin, tespit eden ve tanımlayan Sünnettir. Bir başka deyişle Sünnet, dinî kimlik ve kişilik için sıhhat ölçüsüdür. Bu durum Hz. Peygamber’e, bizzat dinin sahibi tarafından verilmiş olan İnsanlara ne indirildiğini açıklama” (Nah) suresi (16), 44) yetkisinin doğal sonucudur. Nitekim ehl-i sünnet ve’l-cemaatin görüşü de Sünnetin sıhhat ölçüsü olduğu yönündedir. “Söz ancak amel ile, amel ve söz ancak niyet ile, niyetli söz ve amel de ancak Sünnete uygun olmakla bir değer ifade eder ve fayda verir.” Humeydi, Müsned, u, 546 (Usulüs sünne risalesi)

Sünneti kendi içinde farklı ve bilimsel nitelendirmelere tabi kılmak ayrı bir iş, onu “İlâhî müdahalenin temsilcisi olarak”, temel fonksiyonu ve yapısal bütünlüğü içinde algılamak çok daha farklı ve anlamlı bir iştir. Bu ikinci durum, “ben müslümanlardanım” diyen İslam ve iman kimlik ve kişiliğinin oluşumunu, orijinalitesini ve hayata yansımasını/duruşunu hem etkiler hem de ifade eder.
Bu vesile ile size yayın hayatında uzun ömürler dilerim.

İsmail Lütfü Çakan
Rihle Dergisi/Sünnet Sayısı

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir