“Âdem’e bütün isimleri öğretti.” buyruğunda “öğretti” kelimesi tarif etti, kelimesiyle eş anlamlıdır. Burada ona öğretmek kesin bir şekilde o bilgiyi ona ilham etmek anlamındadır. Bunun bir melek aracılığıyla olma ihtimali de vardır. Sözkonusu bu melek ise ileride de açıklanacağı üzere Cebrail (a.s)’dır.
Bu ayet-i kerimede yer alan Öğretti” kelimesi, “öğretildi” anlamında şeklinde de okunmuştur. Ancak birinci okuyuş şekli ileride de görüleceği üzere daha uygundur ve izah edilebilir bir okuyuştur. Sûfi ilim adamları der ki: Hz. Âdem bu isimleri Hakk’ın ona öğretmesi vasıtasıyla öğrenmiştir. Bu isimleri bellemesini istemiş, ancak Hz. Âdem kendisine verilen emri unutmuştur. Çünkü bu konuda onu kendi nefsiyle başbaşa bırakmıştır. Yüce Allah buna işaret etmek üzere şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki bundan önce biz Adem’e vahyettik (emir verdik) o ise unuttu. Biz onda bir azim (günaha kasıt) bulmadık.” (Ta-ha, 20/115)
İbn Ata der ki: Eğer Âdem’e bu isimlerin bilgisi açıklanmamış olsaydı, eşyanın isimlerini haber vermek hususunda Âdem, meleklerden daha aciz olurdu. Bunun böyle olduğu gayet açıktır.
Hz. Âdem’in künyesi Ebu’l-Beşer (yani insanların atası)dır. Künyesinin “Ebu Muhammed” olduğu da söylenmiştir. Böylelikle o, son peygamber Muhammed (s.a)’ın adı ile künyelenmiş olmaktadır. Bunu es-Süheylî söylemiştir. Hz. Âdem’in cennetteki künyesinin Ebu Muhammed, yeryüzündeki künyesinin de Ebu’l-Beşer olduğu da söylenmiştir.
“Âdem” kelimesinin aslı başta iki hemzelidir. Ancak ikinci hemzeyi yu-muşatfarak uzaOmışlardır. O bakımdan ikinci hemzeyi harekelemek ihtiyacı duyulduğu takdirde ikinci hemze vav’a dönüştürülür ve bu kelime çoğul yapılmak istendiği takdirde “evâdim” denilir. -Bu açıklamaları el-Ahfeş yapmıştır.
Bu kelimenin türeyişi hakkında farklı görüşler vardır. Bunun yeryüzü anlamına gelen dan türediği söylenmiştir. Böylelikle Hz. Âdem’e yaratıldığı asıldan gelen bir isim verilmiş olmaktadır. Bu kelimenin “esmerlik” anlamına gelen “el-udme”den türediği de söylenmiştir. Ancak “el-udrae” kelimesinin anlamı hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır, ed-Dahhak’ın iddiasına göre bunun anlamı esmerlik; en-Nadr’ın açıklamasına göre ise beyazlıktır. Âdem (a.s) da beyaz idi. Buna göre bu kelime Arapların beyaz deve hakkında kullandıkları tabirinden alınmış olur. Eğer bu kelime bu kökten gelir ise o takdirde bunun çoğulu “üdm(un)” ve “evâ-dim(un)” şeklinde gelir. Bu kelimenin “edeme”den türemiş olduğu kabul edilirse o takdirde “Âdem” kelimesinin çoğulu “Âdemûne” şeklinde gelir.
Derim ki: Doğrusu bu kelimenin “yeryüzü” anlamına gelen Edîmu’l-ard’den türediğidir. Said b. Cübeyr der ki: Âdem’e bu adın veriliş sebebi onun yeryüzünden yaratılmış olmasıdır. Ona “insan” denilmesinin sebebi ise unutkanlığıdır. Bunu İbn Sa’d Tabakat’ında zikretmiştir.
es-Sud-di’nin Ebu Malik ve Ebu Salih’ten, onların İbn Abbas’tan ve Murre el-Hem-dani’den, onun İbn Mes’ud’dan Hz. Âdem’in yaratılış kıssası ile ilgili yaptıkları nakile göre Abdullah b. Mes’ud şöyle demiştir:
Yüce Allah Cebrail (a.s)’ı oradan bir çamur getirmek üzere yere gönderdi.
Yer dedi ki: Benden birşey eksiltmenden yahut bana çirkin bir iş yapmandan Allah’a sığınıyorum.
Bunun üzerine Hz. Cebrail birşey almaksızın geri döndü ve şöyle dedi: Rabbim, o benden Sana sığındı ben de onun sığınmasını kabul ederek ona ilişmedim.
Bu sefer yüce Allah, Mikail’i gönderdi. Aynı şekilde ondan da Allah’a sığındı, o da onun bu sığınmasını kabul etti, geri döndü ve Hz. Cebrail’in söyledikleri gibi söyledi.
Bu sefer yüce Allah ölüm meleğini gönderdi. Bundan da Allah’a sığınınca ölüm meleği de: Ben de emrini yerine getirmeksizin geri dönmekten Allah’a sığınırım, dedi ve yeryüzünden bir miktar aldı ve karıştırdı. Alacağını tek bir yerden almadı. Kırmızı, beyaz ve siyah topraklardan ayrı ayrı aldı.
İşte bunun için Âdemoğulları değişik değişik ortaya çıktı. Ve işte o (mayası) yeryüzünden alındığından dolayı ona “Âdem” adı verildi. (Ölüm meleği alacağını aldı) ve onları yüce divana çıkardı.
Şanı yüce Allah, ona: “Sana yalvarıp yakardığında yere şefkat etmedin mi?” diye sorunca şu cevabı verdi: Ben, Senin emrini yerine getirmeyi onun sözlerinden daha gerekli gördüm.
Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurdu: “Âdem’in çocuklarının canlarını almana sen’uygun bir kimsesin.”
Daha sonra (yüce Allah) toprağı yapışkan bir çamur haline (tînun lâzib) getirinceye kadar ıslattı. Lâzib ise birbirine yapışan çamur demektir. Daha sonra kokuncaya kadar bırakıldı.
İşte yüce Allah bu aşama hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kokuşmuş çamurdan…” (el-Hicr, 15/26-28, 33)
Daha sonra yüce Allah meleklere şöyle buyurdu: “Muhakkak Ben çamurdan bir beşer yaratacağım, onu tamamlayıp içine ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanın.”(Sâd, 38/71-72)
İblis ona karşı büyüklenmesin diye yüce Allah Âdem’i bizzat kendi eliyle yarattı. Yüce Allah şöyle buyurmuş gibi oldu: Ben ona karşı büyüklenmediğim halde ellerimle yarattığıma karşı sen nasıl büyüklenirsin? Yüce Allah Hz. Âdem’i bir insan şeklinde yarattı. Önce o Cum’a gününün bir bölümünde ve kırk yıl süre kadar çamurdan bir ceset halinde idi. Melekler onun yanından geçip de onu gördüklerinde korkuya kapıldılar. Aralarında Hz. Âdem’den en çok korkan İblis idi. Onun yanından geçer, ona vurur ve bu ceset tıpkı testinin ses çıkardığı gibi bir ses çıkartırdı. İşte şanı yüce
Allah’ın şu buyruğu buna işaret etmektedir: “O, insanı testi gibi ses veren kupkuru çamurdan yarattı.” (er-Rahmân, 55/14) İblis bu sesi işitince de: Sen ne için yaratıldın? diye söyledi. Bu arada ağzından girdi, arkasından çıktı. Bunun üzerine İblis meleklere şöyle dedi: Bundan korkmayınız, çünkü o ecveftir (içi boştur) ve eğer ben ona musallat edilirsem şüphesiz onu helak ederim.
Denildiğine göre İblis meleklerle birlikte Âdem’in çamurdan suretinin yanından geçerken şöyle dermiş: Şu mahlukat arasında benzerini görmediğiniz bu yaratık size üstün kılınıp da ona itaat etmeniz emrolunursa ne yaparsınız?
Melekler: Rabbimizin emrine itaat ederiz, diye cevap verirlerdi. İblis kendi içinde gizlice şu kararı verdi: Andolsun o bana üstün kılınacak olursa ona itaat etmeyeceğim ve eğer ben ona üstün kılınırsam onu helak edeceğim.
Hz. Âdem’e ruhun üflenmesinin murad edildiği vakit gelince, yüce Allah meleklere şöyle dedi: Ben ona kendi ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanınız.
Âdem’e ruh üflenince ruh Hz. Âdem’in başından girdi. Aksırmaya başladı, melekler ona: Elhamdülillah de, dediler.
O da elhamdülillah deyince yüce Allah ona: Rabbin sana merhamet buyurdu, dedi. Ruh, Hz. Âdem’in gözlerine girince cennetin meyvelerine baktı. Karnına girince canı yemek çekti. Ruh daha ayaklarına ulaşmadan acele ederek cennetin meyvelerine doğru kalkmak istedi.
İşte yüce Allah’ın şu buyrukları buna işarettir: “İnsan aceleden yaratıldı.” (el-Enbiya, 21/37); “Bunun üzerine meleklerin hepsi ona topluca secde ettiler, ancak İblis dayattı, secde edenlerle beraber olmak istemedi.” (el-Hicr, 15/30-31) ve devamla Abdullah b. Mes’ud Hz. Âdem’in yaratılış kıssasını zikretti.
Tirmizi’nin rivayetine göre Ebu Musa el-Eş’arî şöyle demiştir: Rasulullah (s.a)’ı şöyle buyururken dinledim: “Aziz ve celil olan Allah Âdem’i yerin tümünden aldığı bir avuç (toprak)dan yarattı. İşte bundan dolayı Âdemoğul-ları yer gibi (değişik renkte) olmuşlardır. Onlardan kimisi kırmızı, kimisi beyaz, kimisi siyah, kimisi de bunlar arasındadır. Kimisi yumuşak, kimisi sert tabiatlıdır. Kimisi kötü ve kimisi de iyidir.” Ebu İsa (et-Tirmizi) der ki: Bu ha-sen -sahih bir hadistir.
İmam Kurtubi-El Camiul Ahkamul Kur’an,cilt:1
Buruc Yayınları
0 Yorumlar