Söz bizi buraya kadar getirdiğine göre, bu olayda Hz. Â-dem’e (a.s.) bahşedilen faydaları ve özellikleri görelim ve böylece havâssın Allah katında başkalarının sahip olmadığı hâllere sahip olduklarını öğrenelim. Allah’ın onlar hakkında öyle bir tedbiri vardır ki onlardan başkasına bu tedbiriyle yönelmez.
Hz. Âdem’in (a.s.) ağaçtan yemesinde ve yeryüzüne inmesinde bazı faydalar vardır:
1.Âdem ve Havvâ (aleyhime’ s-selâm) Cennette her çeşit rızık, bağış, ihsan ve nimetle tanışık haldeydiler. Hak Teâlâ tedbirinde gizlemiş olduğu lütfundan dolayı onların hilim, örtünmek, mağfiret, tevbe ve seçilmişlik nimetleriyle tanışmaları için ağaçtan yemelerini diledi. Hilme gelince, Allah bu suçu işlediklerinde onları cezalandırmadı. Hilm sahibi; yapmış olduğun bir suçtan dolayı sana hemen ceza vermeyip affeden ve nimet veren veya sana süre tanıyan kimsedir.
2.Yüce Allah, onlara örtünmeyi öğretti. Çünkü onlar ağaçtan yediklerinde, Cennet giysilerinin üzerlerinden alınmasıyla çirkin yerleri açığa çıktı. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi Allah onları Cennet yapraklarıyla örttü:
“Ve Cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye başladılar.”(Araf,22)
Bu da yüce Allah’ın (kusurları) örtmesinden dolayı oldu.
3. Yüce Allah, onu seçmiş olduğunu ona bildirmek istedi. Q’nu seçmesinden dolayı da iki makam; O’na tevbe etme ve O’nun katından gelen hidâyet makamı ortaya çıktı. Hak Teâlâ Âdem’e (a.s.) onu seçmiş olduğunu ve üzerindeki kadîm inâyetini bildirmeyi istedi. Böylece ağaçtan yemesini takdir etti. Sonra ağaçtan yemesinden dolayı ondan yüz çevirip yardımını kesmedi. Aksine bu olayda yüce Allah ona olan sevgisini ve inâyetini ortaya çıkardı. Bu konuda şöyle denilmiştir: “Daha önceden inayet nasip olmuş kişi işlediği suçtan ötürü zarar görmez/”
Nice sevgi vardır ki muhalefetten dolayı bozulup solar. Gerçek sevgi, ona uysan da, muhalefet etsen de sevenin sevgisinin devam ettiği sevgidir. Yüce Allah’ın “Sonra Rabb’i onu seçti…”(Taha,122) sözünde Hak Teâlâ’nın onu sonradan seçmiş olduğuna dâir bir delil yoktur. Aksine Allah onu, o var olmadan önce seçmişti. Suçu işledikten sonra ortaya çıkan şey, Allah’ın onu seçmesinin emaresiydi. Allah bunun hakkında şöyle buyuruyor: “Sonra Rabb’i onu seçti…” Yani, Allah söz konusu seçimin ve ona olan inâyetinin emaresini, kendisine tevbe etmesini kolaylaştırmak ve katından bir hidâyet vermekle ortaya çıkarmış oldu. Böylece yüce Allah’ın “Sonra Rabb’i onu seçti ve tevbesini kabul etti ve hidâyete iletti.”(Taha,122) sözünde üç tarif meydana gelmiş oldu:
- Seçilmişlik,
- bunun neticesi olan tevbe
- ve tevbenin neticesi olan hidâyet. Anla!
Sonra onu yeryüzüne indirdi. Daha önce Cennette ona göz alıcı kudretini gösterdiği gibi, yeryüzünde de onu hikmetiyle tanıştırdı. Çünkü dünya, vasıtalar ve sebeplerin yurduydu. Adem (a.s.) yeryüzüne indiğinde ekip biçmeyi ve ziraatı öğrendi. Aynı zamanda orada yaşayabilmesi için gerekli olanları da öğrendi ki böylece Allah daha onu yeryüzüne indirmeden önce ona bildirmiş olduğu şeyi gerçekleştirmiş olsun: “Sakın sizi Cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun!”(Taha,117) Burada geçen “bedbaht olursun” sözünden kasıt sıkıntıya düşmektir. Yüce Allah “bedbaht olursunuz” demedi. Çünkü dünyadaki zorluk ve külfetler yüce Allah’ın buyurduğu gibi kadınlara değil erkeklere yüklenmiştir:
“Erkekler kadınlara hâkimdirler. Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır.”(Nisa,34)
Burada kastedilen ayrı düşme veya perdelenme bedbahtlığı olsaydı o zaman “bedbaht olursunuz” derdi. Kelimenin tekil zikredilmesi, bedbahtlığın burada Âdem’in Rabb’inden ayrı düşmesi ve O’nun katından uzaklaştırılması anlamına gelmediğini göstermektedir. Bununla birlikte, eğer öyle zikredilmiş olsaydı o zaman da onu güzel zanna yorardık ve tevil ederek dünyadaki zâhirî zorluklar şeklinde yorumlardık.
Bil ki Adem’in (a.s.) ağaçtan yemesi inat ve muhalefetten dolayı değildir. Ya Allah’ın emrini unutmuş ve yasak meyveden yemiştir ki bazılarının görüşü budur. Şu âyet buna işaret etmektedir:
“And olsun ki Biz, daha önce de Âdem’e ahit vermiştik. Ne var ki o, unuttu. Onda azim de bulmadık.”(Taha,115) Veya, Allah’ın emri hatırında olduğu halde yasak meyveden yediy- se, o zaman bunu kendisine şöyle denildiği için yapmıştı: “Sizi Rabb’iniz başka bir şey için değil, sırf melek olacağınız yahut ebedî kalanlardan olacağınız için bu ağaçtan yasakladı!”(Araf,20) Allah’a olan sevgisinden ve O’na tutkun oluşundan dolayı kendisini O’nun yanında ebedî kılacak olan şeyi yapmak istedi. Veya kendisini melek yapacak olan şeyi istedi. Çünkü Âdem (a.s.) meleklerin Allah’a yakınlıklarını görmüş ve daha üstün olan veya onun zannına göre böyle olan meleklik rütbesine ulaşmak için ağaçtan yemek istemişti. İlim ve mârifet erbâbı, meleklerin mi yoksa peygamberlerin mi üstün olduğu konusunda ihtilâf etmişlerdir, özellikle de yüce Allah şöyle buyurmuşken:
“Ve onlara: ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim’diye yemin etti. Adem (a.s.) şöyle dedi: “Hiç kimsenin
Allah’ın adıyla yalan yere yemin edebileceğini sanmıyordum!” Böylece Allah’ın dediği gibi oldu:
“Böylece onları hileyle aldattı.”(Araf,21)
Bil ki Adem (a.s.) yemiş olduğu herhangi bir şeyden dolayı eziyet ve sıkıntı duymuyordu. Aksine, cennetliklerin cennete girdiklerinde olacağı gibi misk kokusuna benzeyen bir terleme oluyordu. Ancak o yasak meyveden yediği zaman
kamı ağrıdı ve ona şöyle denildi: “Ey Âdem! Nereye? Döşeklere mi, gizli yerlere mi, yoksa nehirlerin kıyısına mı?
Bunu (def-i haceti) yapabileceğin yeryüzüne in!” Suçun etkileri bu raddeye ulaştığına göre, nasıl olur da suç, onu işleyene etki etmez? Anla!
* * *
Bil ki Allah’ın yasaklamış olduğu her şey o “ağaç”, Cennet de “Allah’ın huzuru”dur. Âdem’e “kalbin” Havvâ’ya da “nefsin” denilir. Bu ağaca yaklaşırsanız zâlimlerden olursunuz. Ancak Âdem (a.s.) Allah’ın inâyetiyle kuşatılmış olduğundan ağaçtan yediğinde halife olarak yeryüzüne indirildi. Sen de yasak ağacından yediğin zaman ayrılık toprağına indirilirsin! Anla!.. Eğer yasak ağacından yersen muvafakat cennetinden çıkarılıp ayrılık toprağına atılırsın ve kalbin bedbaht olur. Ayrılık anında bedbahtlıkla karşılaşan, nefis değil kalptir. Çünkü ayrılık vaktinde, nefisler için lezzetleri, arzuları ve gaflei içinde bulunmaları yönünden bir uygunluk vardır.
* * *
Bil ki yüce Allah Âdem’e icâd etmeyi tanıttı, o da O’na “Ey Kadîr” diye seslendi. Sonra ona iradeyi tahsis etmeyi gösterdi, o da O’na “Ey Mürîd” diye seslendi. Sonra ağaçtan yemesini yasaklamasındaki hükmünü ona gösterdi, o da O’na “Ey Hâkim” diye seslendi. Sonra o ağaçtan yemesini takdir etti, o da O’na “Ey Kahir” diye seslendi. Sonra ağaçtan yediğinde cezasını hemen vermedi, o da O’na “Ey Halîm” diye seslendi. Sonra bundan dolayı onu ayıplamadı, o da O’na “Ey Settâr” diye seslendi. Sonra tevbe edince bu suçunu affetti, o da O’na “Ey Tevvâb” diye seslendi.
Sonra onun ağaçtan yemesinin ona olan sevgisini bitirmediğini ona gösterdi, o da O’na “Ey Vedûd” diye seslendi. Sonra onu yeryüzüne indirdi ve yaşam şartlarım kolaylaştırdı, o da O’na “Ey Latîf ’ diye seslendi. Sonra ondan istemiş olduğu şeyler karşısında ona güç verdi, o da O’na “Ey Muîn” diye seslendi. Sonra ona ağaçtan yemesinin, yasağın ve yeryüzüne inmesinin sırrını gösterdi, o da O’na “Ey Hakîm” diye seslendi. Sonra düşmana ve tuzaklara karşı ona yardım etti, o da O’na “Ey Nasîr” diye seslendi. Sonra kulluk yükümlülüklerinin meşakkatlerine karşı ona yardım etti, o da O’na “Ey Zâhir” diye seslendi. Allah tasrif ve tasarrufunu tamamlaması ve sorumluluklarım yerine getirmesi için onu yeryüzüne indirdi. Böylece Âdem’de (a.s.) iki çeşit kulluk kemâle ermiş oldu:
1) tasrif ve tasarruf kulluğu
2) teklif kulluğu.
Böylece Allah’ın ona olan bağışı çok ve ihsanı bol oldu. Anla!
Ataullah İskenderi – Tevekkülün İncelikleri,syf:50-54
0 Yorumlar