Çağdaş demokratik toplumlarda suç sayılan unsur düşünce değil “eylem” dir. Aşırı bir örnek verecek olur­sak şunları söyleyebiliriz. Bir insanın “hırsızlık etmek bir toplumda fena bir davranış değil, tersine iyi ve faydalı bir davranıştır” gibi bir tezi savunması demokratik ve hür bir toplum örgütlenmesi içinde suç sayılmaz. Ama aynı insanın fiilen hırsızlığa kalkışması suçtur ve cezayı müstelzimdir. Bu yaklaşımı bütün alanlara teşmil etmek de mümkündür. Eylemin suç sayılmasının dayanağı da bellidir: Toplum güvenliği. Eylemin her türlüsünü bir insanın başka insanlar üzerine kurmaya kalkıştığı bas­kıyla bağlantılıdır. Eylemin yasaklanması başka bireyleri olduğu kadar, toplum teşkilâtlarını ve devletin kendini korumasıyla da ilgili olabilir.

Bugün son derece ileri, demokratik, hür gibi görü­nen bu yaklaşım gerçekte müslüman topluluklarda en son da Osmanlı Devleti bünyesinde yaşanmıştır. Yani Osmanlı toplumu çağdaş toplumların pek özendikleri düşünce hürriyeti ve ferdin dokunulmaz temel hakları hususunu fiilen yaşamış ve durumunu yıkılışının son demlerine kadar korumuş toplumdu. Hünkâr İskelesi Anlaşması sırasında İngiliz elçiliğine gizli polis gerekti­ğinde İstanbul’un müslüman ahalisi böyle bir ajanlık teklifi karşısında şunları söylüyorlardı: “Kur’ân-ı Kerim ve bizim karakterimizin dürüstlüğü bizlerin espiyonlar haline gelmemize izin veremez. Biz gavurların özel hayatına hürmet ederiz. Nasıl kendi haremlerimizin içine saygı duyulmasını bekliyorsak onların da haneleri­ne karışmayız. Evlerinin dördüncü duvarı içinde canlan ne isterse söyleyebilir, dillerinin ucuyla İslâm’ı ortadan kaldırabilir veya Halife’yi öldürebilirler, bunların bizce önemi yok, ama bir değnekle dahi olsa otoriteye karşı çıkmak üzere meskenlerinin eşiğini aşacak olurlarsa onları nizama sokmayı biliriz. Onların sırlarını gizlice çalma hakkına sahip değiliz, böyle yapmaktansa yol kesip açıktan haydutluk yapmayı daha şerefli addede­riz”.

İslâm’ın gizliliğe ruhsat tanımamış olması halkın ru­hunda temiz ve yiğitçe değerler doğurmakla yankısını bulmuştur. Bu sonuç düşünce suçunun toplumca kabul edilmesini de önlemiştir. Aynı biçimde mesken dokunul­mazlığı, herkesin inanç alanında mutlak serbestisi gibi unsurlar aynı anlayışın tabii sonuçlan olarak doğmakta­dır.

Hiç gözden uzak tutmamak gerekir ki,Osmanlı top­lum düzeninde düşünce suçuna yer olmamasının sebebi doğrudan doğruya halkın kendine güveni olduğu kadar, toplumda “nomos” hakimiyetinin bulunmasıdır. Eğer  halkın İslâm’a olan bağlılığı gevşek, yönetimden şikayeti  vahim derecede olsaydı kuşku yok ki hem İslâm aleyhtarlarının söz hürriyetinden, hem de otoriteye karşı gö­rüşlerin hayat hakkından çok uzaklaşılmış olacaktı. Nitekim, Osmanlı yönetiminin yetersizliği ile yasalarının sertleşmesi sonraki yıllarda birbirine paralel olarak artmıştır.

Kaynak:

İsmet Özel-Zor Zamanda Konuşmak

Muhammed Ali

Son Yazılar

Bedenin Rüyası

Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…

5 gün önce

Orada Kimse Var Mı?

El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…

5 gün önce

İnkarın Dünya ve Ahiretteki Sonuçları

Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…

2 hafta önce

Gözyaşlarındaki Tuz Kokusu

Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…

2 hafta önce

Nereye ve Kime Çağrı?

Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…

2 hafta önce

Gazze Aynasında İnsanlığın Geleceği ve İslam Ümmetinin Mükellefiyeti

  İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…

1 ay önce