Kumandan paşa, bu gönüllülere hoş-âmedî ederken, aralarında yedi sekiz yaşlarında olan bir çocuğa gözü ilişti ve merak ederek, “Bu çocuk kimin?’ diye sordu. Gönüllüler arasındaki yaşlıca bir adam, Mûsâ Paşa’ya: “Ben kulunuzundur efendim. Sefer açıldığınu duyunca bir türlü arkamdan ayrılmadı’’ dedi. Kumandan Mûsâ Paşa, çocuğa: “Oğlum, sen pek küçüksün. Silâhı bile tutup kaldıramazsın,” deyince çocuk geri gönderileceğini zannederek ağlamaya başladı ve: “Amca hiçbir işe yaramasam su da mı taşıyamam,” diyerek etrâfindakilere gözyaşı döktürdü.
Osmanlı Devletinde hangi müesseseyi kurcalayacak olsak, temelinde birbiri ile sarmaş dolaş olmuş bir vatan ve iman aşkı yattığını görürüz.
Yedi yaşındaki çocuğun küffara kılıç sallamak üzere, babası ile yollara düşmek istemesinde “Yâ gazi ol, ya şehit” terbiyesi ile büyümüş olmasının tesirini gördüğümüz gibi, kul hakkına riâyet etmekte, vatan müdâfaasında, devletçilik anlayışında, âile yapısında,hülasa cemiyet hayâtının bütününde dâima karşımıza çıkacak olan, adalet duygusunun tanınmasında sari ve cari olan, hep aynı iman fermanının asırlar içinde süregelmiş buyruğunun, Türk’ün iliğine kemiğine işlemiş vatan ve İman aşkının har vesile ile kendini göstermekten geri kalmamış olmasıdır.
Samiha Ayverdi,Dünden Bugüne Ne Kalmıştır ?
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…
İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…