Modernitenin kendisi bir kere ontolojik olarak problem. Onun için bu yaşadığımız hayatı içselleştirme, “meşrulaştırma” arayışının bir sonucu. Bu hayatı biz nasıl Müslümanlığımızla barıştırabiliriz? Ya da Müslüman kalarak bu hayatı nasıl içselleştirebiliriz?
Bizim temel Müslüman kimliğimizle ilgili olarak, âyet-i kerîme mümini tarif ederken – belki biraz fazla teorik olacak ama – {كنتم خير أمة أخرجت للناس تأمرون بالمعروف وتنهون عن المنكر وتؤمنون بالله} (Âl-i İmrân, 110) diyor. Burada iki tane özellik sayıyor. Birisi imanla ilgili; itikadiyâtı çerçeveliyor, diğeri ise hayata dönük; emr-i bi’l-marûf – nehy-i ani’l-münker… İşte biz bundan vazgeçiyoruz… Yani birincisini kabul ediyoruz, ikincisi bizi zorladığı için reddediyoruz. Hatta – Allahu a‘lem— bu iki hususun âyet-i kerîmede böyle bir sıralamayla zikredilmiş dolmasında da önemli bir mesaj, hikmet vardır diyebiliriz. Önce emr-i bi’l-marûf – nehy-i ani’l-münker, ardından Allah’a iman zikredilmiş… Belki ikincisini hayata intikal ettirmek daha kolay. Çünkü toplumsal hayata –en azından doğrudan– sirayeti yok. Ama birincisi öyle değil; doğrudan hayata / dış dünyaya intikali/etkisi olacak bir şey… Biz bundan vazgeçiyoruz. Mesela artık Müslüman kendisini emr-i bi’l-marûf – nehy-i ani’l-münker yapmakla sorumlu addetmiyor, “çoğulcu toplum” modelini önemsiyor, öne çıkarıyor, vurguluyor. Herkese kendi bulunduğu konumda saygı duyma, kim neye inanırsa inansın ve kim neyi inkâr ederse etsin, herkesin fikrini saygıyla karşılama tavrı allanıp pullanıp ambalajlanıyor ve bize bunun aslında İslâm olduğu söyleniyor. Ama bu bir münker ve senin bunu değiştirmen lazım… Hadi diyelim ki gayr-i Müslim kendi hayatını yaşasın, ona o özgürlüğü İslâm vermiş ama bir adam “ben Müslümanım” diyorsa senin münker olduğu çok açık/net olan hususlarda onun yaptığına saygı duyman değil, onu uyarman gerekiyor. Bu hususta sana bir mükellefiyet terettüp ediyor… Bundan bile vazgeçtik… Bunu bile es geçiyoruz ki bu, arızalı bir İslâm algısıdır.
Ebubekir Sifil-Sözü Müstakim Kılmak 2
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…
İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…