Bir kimse insan bedeninin ancak dış kısmını görebilir. Cezayı çeken kısım ise kalpte ya da iç kısımda bulunan bir bölgedir, insanın azap çektiğinin anlaşılması için bedenin dışında bir hareketin görülmesine gerek yoktur. Aksine uyuyan birinin dış görünüşüne bakan kimse, onun ihtilâm anında idrâk ettiği lezzeti ve darbe ile diğer fiilleri hayal etmesinden kaynaklanan acıyı fark edemez. Bu kişi uyandığında ve tüm bu gördüklerini, acıları ve lezzetleri anlattığında, uykuda böyle şeyler görmeyen bir kimse, Mu’tezile’nin kabir azabını inkâr etmesinde olduğu gibi, cismin dış görünüşündeki sakinliğe aldanarak bunları inkâra kalkışacaktır. Yırtıcı hayvanların yediği kimseye gelince, işin özü, yırtıcı hayvanların midesinin ona kabir olmasıdır. Bedenin kabir azabını idrâk edecek kadar kısmına hayat vermek de mümkündür. Zira acı çeken herkes, bu acıyı bedeninin tamamında hissetmeyebilir.
Münker ve Nekir meleklerinin sorularına gelince, bunlar da haktır. Şeriat bunun mümkün olduğunu bildirdiği için bunları tasdik etmek zorunludur. Çünkü bunun için, bu iki meleğin sorularını sesli ya da sessiz olarak anlatmaları, ölünün de bunu sesli ya da sessiz olarak anlaması gerekir, ölü bu soruları anlamak zorundadır, bunun için de hayat özelliği gerekir. İnsan tüm bedeniyle anlamaz, kalbin iç tarafında bulunan bir bölgeyle anlar. Allah’ın bu soruyu anlayacak olan bir bölgeyi diriltmesi ve böylece ölünün bu sorulara cevap vermesi mümkün olduğu gibi, bu, O’nun kudreti dâhilindedir. Bu durumda geriye bir kimsenin çıkıp “Biz ölüyü görüyoruz ancak Münker ve Nekir’i görmüyoruz ve ne sorgu sırasında onların sesini ne de cevap verirken ölünün sesini işitiyoruz” demesi kalır.
Bu sözün sahibi, Resûlullah’ın (s.a.s.) Cebrâil’i (a.s.) gördüğünü, onun sesini duyduğunu, Cebrâil’in de onun cevabını işittiğini reddetmelidir. Halbuki şeriatı tasdik eden bir kimse bunu inkâr edemez. Zira bu durum, yüce Allah’ın Hz. Muhammed’de Cebrâil’in sesini duyma ve onun şahsını görme [yeteneği] yaratması, ancak yanında bulunanlarda, hatta vahyin sıkça geldiği dönemde onun yanında olan Hz. Âişe’de (r.ah.) bunu yaratmamasından başka bir şey değildir. Bunları inkâr etmenin nedeni dinsizlik (ilhâd) ve İlâhî kudretin genişliğini reddetmekten başkası olamaz ki, bunun yanlışlığını göstermiştik. Bu söz, uyuyan bir kimsenin gördüklerinin ve işittiği korku verici ve rahatsız edici seslerin inkârını da gerektirir. Şayet yaşayarak elde edilen deneyimler (tecribe) olmasaydı, uyuyan bir kimsenin uykudaki hallerine dair anlattıkları da inkâr edilebilirdi. Yeri, gökleri ve bu ikisi arasındaki hayret uyandıran varlıkları yaratmasına nisbetle, bu kadar değersiz işler karşısında [İlâhî] kudretin genişliğini takdir etmeyi aklına sığdıramayan kimseye yazıklar olsun!
Doğru yoldan ayrılanların tabiatının bu hususları tasdikten uzaklaşmasına sebep olan şey, aynı şekilde, içinde nice delilleri ve harikulade özellikleri barındıran insanın pis bir nutfeden yaratılmasını tasdik etmekten de kaçınmasına yol açar. Ancak gözlem yöntemi bu hususları kabule mecbur bırakmaktadır. O halde imkânsız olduğuna dair kesin bir delil olmayan bir şeyin, sırf uzak bir ihtimal olarak görüldüğü için reddedilmesi gerekmez.
İmam el Gazzali- İtikadda Orta Yol(Klasik yay.)
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…
İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…