Yığınlaştırılan insan müthiş de bir yalnızlık içindedir: görüyordu, ülkemizdeki insanın tüm çarpıtılan yanlarını + bu topraktan koparılmış konumunun giderek daha da ağırlaştırdığını + uygarlığına yabancılaştırıldım bile artık duyumsayamadığını = tüm bu olumsuzluklarla âdeta özdeşleşen İNSAN’ı irdeliyordu yoğun bir ilişki içine girerek. (Bu karmaşıklığın ilkin sanatla, edebiyatla irdelenmesi gerektiğini vurgulardı sürekli). Çağdaş insanın düşünsel sapıklığı; içdünyamızı, içimizdeki gizi oluşturan öğeleri irdelemek istememesidir, bundan kaçmasıdır: “İnsan, nereye kaçıyorsun?” der gibiydi âdeta O. Bir kez gördüğü insanı bir kez daha görmek istemesi, kim olursa olsun ama, görmek istemesi, belki bu kaçışını, o insanın bu kaçışını, o insanın içindeki ikinci insanın bu kaçışını durdurmak içindi: hiç olmazsa yavaşlatmak istiyordu bu kaçışı. Kiminle konuşursa, kimi görürse usul usul bir bildiriyi açıklıyordu : “PEYGAMBER” diyordu, “anlamıdır insanın”. Eklerdi: “Anlamıdır yeryüzünün”. Eklerdi : “PEYGAMBER var diye oldu bu dünya, ötedünya: HER ŞEY”. Gösteriyordu kaynağını varoluşun = “Gerçeği yinelemek” derdi, “daha bilinçli kavramamıza yarar”. Bir yöntemi de ışıtıyordu böylece yeniden: bilgilerimizle inançla donatılması gerçeğiydi bu: TEK GEREKLİLİK özsuyuydu O’nun coşkusunun. (Belleğimi yokluyorum: bir kez bile, coşkusuz olsun, görmedim O’nu = vadilerde, o temiz kayalara çarpa çarpa akan ırmaklar olur ya, öyleydi işte: sürekli coşkunluktu O,peygamber sevgisinden başka neyle yorumlanabilir bu coşku? Sürekli sorardım kendi kendime bunu).
O’nu sonuçlayamazdım, sürekli büyüyendi çünkü O. Bir gün Köprü’den Eminönü’ne doğru yürüyorduk: “Bak” diyordu bana, “Süleymaniye daha ışıklı Ayasofya’dan: gündüz de böyle, gece de böyle bu: neden mi?: kaynaktan: yapılıştaki”. Durmadan bakıyordum bir oraya, bir oraya. Elimden tutuyordu: “Çünkü” diyordu bana, “biri doğrudan inandı, öbürü sonradan inandırıldı”. İçimizde hep Süleymaniye, Cağaloğlu’nu çıkıyorduk, öğleye doğruydu). Yiğitlikle inilebilinirdi ancak derinliklerine: insanın = O’ndan özümlediğim bir yürüyüş yöntemi bu. Unutulmaması gerekli gerçek: yiğitlik de sürekli bir özveriyi gerektiriyor: özveri, karşısında bunun için konforun: (İnsan, ya yıkarsın uygulayım bilimin önüne koyduğu bu putu, yani konforu; ya da, beklersin putunu elinden alacak yiğit insanı! = Özverili insanı). İnsan, susturmak zorundadır kendi cadılarını. Vakit doldu: cadı çağının son çanı çaldı + insan kazanmak zorundadır bu cadı savaşını = BİR GEREKLİLİĞİ İNSANIN YENİDEN DUYUMSAMASIDIR BU. O, yüreğiyle, diliyle, eliyle, dişiyle, tırnağıyla savunuyordu KALEyi + ‘giz’i.
Nuri Pakdil,Bağlanma
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…
İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…