Kategoriler: Psikoloji/Aile/Eğitim

Dindarın Şüphesi

…Meşrulaştırma veya rasyonalizasyon, hadi daha bildik bir deyimle ifade edelim, minareyi çalarken kılıfını hazırlama, insanın sıklıkla kullandığı bir savunma mekanizması, in­san kendisini mutlak hakikatin bir tecellisi olarak görme­ye başladığında, hangi meşrepte olursa olsun, arzularına kılıf bulur. Madem hakikat onda tecelli etmiştir, yaptığı her şey, söylediği her söz hakikatin pırıltısından ibarettir. Hz. Pey­gamber, insanı ‘havf ve reca’ yani korku ve ümit arasında bir varlık olarak tanımlamışken, ‘kesin inançlı’, kendisini kor­kudan münezzeh, tamamlanmış bir varlık olarak görmekte­dir. İşte tam da burada inançtan kötülüğe bir pencere açıl­maktadır. Eğer Tanrı kelâmının sizin içinizdeki yolculuğu­nu bitirdiği ve sizi takdis ettiği tarzında bir yanılsamaya du­çar olursanız, sözümona kutsal amacınız için bütün araçlar mübah olabilir.

Bir şair bunu şu sözlerle ifâde etmişti: “Dava için para kazanmaya giden arkadaşların hiçbiri eve dönme­di.” Oysa dindarlığı var kılan şey, bizatihi insanın kendi nef­sini ve edimlerini sürekli bir sorgulamaya tâbi tutabilmesi, korku ve ümit arasında yaşadığı sürgit gerilimdir. Dünya­nın gelip geçici olduğunu, maddî olan her şeyin zevale doğ-ru yol aldığını, hâsılı kelam, fâniliği ruhunun en ücra hücre­lerinde hissetmeyen bir insan, kendisini nasıl dindar olarak tanımlayabilir? Güzelliği baş tacı etmeyen, insan ilişkilerin­de ve kâinatta her dem güzelliğin peşi sıra koşmayan, hayatı bir huşu ve haşyet duygusuyla taçlandırmayan kişi, bize din­darlığının alameti olarak neyi gösterebilir?

Dindar olduğunu söyleyen ve fakat ahlâkın yolundan sa­pan kimse, bana öyle geliyor ki, bir şüphe tarafından kemi­rilmektedir. Şüphelerin en yakıcısı, en azap vericisi ve bir kez insanı teslim aldığında onun bütün kişiliğini değiştiren, ‘ruhu şeytana satan şüphe: Ya öte dünya yoksa? Ya benim dindarlığım boş bir vehimden ibaretse? Elimin altından ka­yıp giden bu dünya, bütün lezzetleriyle şimdi benim olamadiğı gibi, hiçbir zaman da olamayacaksa?

Bu manada modernleşme, dünyevîleşmenin ta kendisi­dir. Dünyadan, sadece kendisi için, kendi arzularının tatmi­ni için daha çoğunu istemek. Arzuyla savaşmakla itminan bulan bir iç dünyanın çölünden; ayartan, baştan çıkaran, ar­zuyu doyuran bir dış dünya serabına çıkış. Tanrının olmadı­ğı bir yerde sorumluluklardan kurtuluş. Aliya İzzetbegoviçin Dostoyevski şerhiyle söylersek: “Tanrı yoksa insan da yok­tur. İnsan yoksa sorumluluk yoktur. Sorumluluk yoksa suç da yoktur, öyleyse Tanrı yoksa suç yoktur. Tanrı yoksa her şey mübahtır.”

Din, insanın kendi kusur ve kısıtlamalarıyla yüzleşebil­mesi için bir imkân olarak da okunabilir. Kitap, ‘kendini sorgulayan nefs’i över. Kim ki inanmak yolunda kusursuz ol­duğunu düşünüyor, o uluhiyet iddiasındadır. Kötülük, yer­yüzü tanrıları’ eliyle yayılır. Kötülük, tanrılık taslayan kişi­de yuvalanır. O yüzden sufiler, “Nefsi dininin elinde kar gibierimeyen kişinin dini, neftinin elinde kar gibi erir” demişlerdir.

Kemal Sayar

Muhammed Ali

Son Yazılar

Bedenin Rüyası

Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…

3 gün önce

Orada Kimse Var Mı?

El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…

3 gün önce

İnkarın Dünya ve Ahiretteki Sonuçları

Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…

2 hafta önce

Gözyaşlarındaki Tuz Kokusu

Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…

2 hafta önce

Nereye ve Kime Çağrı?

Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…

2 hafta önce

Gazze Aynasında İnsanlığın Geleceği ve İslam Ümmetinin Mükellefiyeti

  İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…

1 ay önce