Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal’i Kayyum’dur.
Yani bizâtihî kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla kaimdir, devam eder ve vücudda kalır, beka bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyumiyet kesilse, kâinat mahvolur. Hem o Zât-ı Zülcelal’in kayyumiyetiyle beraber Kur’an-ı Azîmüşşan’da ferman ettiği gibi
ﻟَﻴْﺲَ ﻛَﻤِﺜْﻠِﻪِ ﺷَﻲْﺀٌ
dür. Yani ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’alinde naziri yoktur, misli olmaz, şebihi yoktur, şeriki olmaz.
Evet bütün kâinatı bütün şuunatıyla ve keyfiyatıyla kabza-i rububiyetinde tutup, bir hane ve bir saray hükmünde kemal-i intizam ile tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdes’e misil ve mesîl ve şerik ve şebih olmaz, muhaldir.
Evet bir zât ki, ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gele..
-ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine müsahhar ola..
-ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mani olmaya..
-ve hadsiz efrad, bir ferd gibi nazarında hazır ola.. ve bütün sesleri birden işite..
-ve umumun hadsiz hâcatını birden yapabile..
-ve kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle hiçbir şey, hiçbir hal, daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya..
-ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola..
-ve herşey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyum-u Zülcelal’in elbette hiçbir cihetle misli, naziri, şeriki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir.
Yalnız mesel ve temsil suretinde şuunat-ı kudsiyesine bakılabilir. Risale-i Nur’daki bütün temsilat ve teşbihat, bu mesel ve temsil nev’indendirler.
İşte böyle misilsiz ve Vâcibü’l-Vücud ve maddeden mücerred ve mekândan münezzeh ve tecezzisi ve inkısamı her cihetle muhal ve tagayyür ve tebeddülü mümteni ve ihtiyaç ve aczi imkân haricinde olan bir Zât-ı Akdes’in kâinat safahatında ve tabakat-ı mevcudatında tecelli eden bir kısım cilvelerini ayn-ı Zât-ı Akdes tevehhüm ederek bir kısım mahlukatına uluhiyetin ahkâmını veren ehl-i dalalet insanların bir kısmı, o Zât-ı Zülcelal’in bazı eserlerini tabiata isnad etmişler. Halbuki Risale-i Nur’un müteaddid yerlerinde kat’î bürhanlarla isbat edilmiş ki:
-Tabiat bir san’at-ı İlahiyedir, Sâni’ olmaz..
-bir kitabet-i Rabbaniyedir, kâtib olmaz..
-bir nakıştır, nakkaş olamaz..
-bir defterdir, defterdar olmaz..
-bir kanundur, kudret olmaz..
-bir mistardır, masdar olmaz..
-bir kabildir, münfail olur; fâil olmaz..
-bir nizamdır, nâzım olamaz..
-bir şeriat-ı fıtriyedir, şâri’ olamaz.
Farz-ı muhal olarak en küçük bir zîhayat mahluk tabiata havale edilse, “bunu yap” denilse; Risale-i Nur’un çok yerlerinde kat’î bürhanlarla isbat edildiği gibi, o küçük zîhayatın a’zâları ve cihazatları adedince kalıblar, belki makineler bulundurmak gerektir; tâ ki, tabiat o işi görebilsin.
Said Nursi r.h – Lemalar(RNK) – 385
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…
İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…