Bir eser okunacağı veya bir söz dinleneceği zaman, evvela: Men kâle, ve li-men kâle ve Limâ kâle ve Fima kâle. Yani: Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş? Olan bir kaideyi esasiyeyi, nazan itibara almalı. Evet, kelamın tabakatının ulviyeti, güzelliği ve kuvvetinin menbaı, şu dört şeydir: Mütekellim, muhatap, maksad ve makam. Yoksa, her ele geçen kitap okunmamalı, her söylenen söze kulak verilmemeli. Mesela: Bir kumandanın bir orduya verdiği “arş” emriyle, bir neferin “arş” sözü arasında ne kadar fark vardır. Birincisi, koca bir orduyu harekete getirir. Aynı kelam olur İkincisi, belki bir neferi bile yürütemez.
Zübeyir Giindüzalp, Konferans, sh. 21-22
Rüyalarla aynı kumaştan yapılmayız, bir uykuyla çevrelenmiş küçük hayatlarımız. Shakespeare, Fırtına Suya düştün, sırılsıklam oldun.…
El-amâ, büyük sis. Tirmizî’de Resûle “Allah evrenin yaratılışından önce neredeydi?” sorusunun sorulduğu hadis-i şerif vardır.…
Her ferdin ve toplumun gerçekleştinnek istediği şeyin ne olduğunu araştırsak tek kelime ile mutluluk olduğunu…
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir…
Dünya sanki çağrılar gezegeni, hep bir çağrı var. Akıllar çağrılıyor, gözler davet ediliyor ve kulaklar…
İBRAHİM HALİL ÜÇER Gazze’de yaşanan ve insanlık vicdanını ayağa kaldıran soykırım, işgalci İsrail devletinin…