İnsandaki Genlerin Mahiyeti

insanlar-basit-mikroorganizmalardan-gecmis-100-den-fazla-geni-barindiriyorlar-bilimfilicom-300x152 İnsandaki Genlerin Mahiyeti

Op. Dr. Selçuk Eskiçubuk
Genel Cerrahi Uzmanı

İş Yapan Sanki Sebepler Gibi Görünüyor

ce yaratıcı bu dünyada yaptığı işlere sebepleri perde yapmıştır. Genler, hormonlar ve enzimler, moleküller, atomlar hepsi de insan vücudundaki özel görevli memurlardır ve O’nun ilim ve irâdesine birer perdedirler.

Sebeplere dışarıdan bakıldığında, sanki esas fiili yapanlar anlarmış gibi görüne­bilir. Sonuçlarla sanki yapışıkmış gibi olduğu, yani gerçek etkinin olduğu düşünüle­bilir. Ama gerçek acaba öyle midir? Sebeplerle netice arasındaki mesafe kısa görünürken aslında çok uzundur. Çünkü sebepler şuursuz, akılsız, cansız, ilimsiz ve hikmetsiz varlıklardır. Ama sebeplerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan en son neti­ce, büyük bir amaç ve gayeyi göstermekte ve bu sonucun, sonsuz ilim, irade ve kud­retin eteri olduğu anlaşılmaktadır.

Dağlara uzaktan bakıldığında gökyüzünün etekleri ile yakın ve bitişik gibi görünür. Asında dağın ufuk çizgisinden gökyüzünün eteklerine kadar olan mesafe nice yıldızların doğduğu, nice gök cisimlerinin bulunduğu büyük bir alandır. İşte sebepler ile netice arasında da dıştan bakılınca yakın, fakat aslında çok uzak olan manevî bir mesafe ardır. O alanda Allah’ın (celle celâluhu) güzel isimleri bir yıldız gibi doğarlar. Ancak o yıldızlar göz ile değil iman dürbünü ve Kur’an’ın ışığı ile görülebilirler.

İnsanın ana rahmine düşmesinden doğumuna, doğumdan ölümüne kadar haya­tının devam etmesi için binlerce, milyonlarca sebeplere ihtiyaç var. Bu sebeplerden birisinin olmaması halinde o netice elde edilmiyor. Yeryüzündeki ilk insandan günü­müze, günümüzden de dünyanın sonuna kadar dünyaya gelecek olan insanların birbirlerine hiç benzemeyen yüzlerine yapmaya hiçbir sebebin gücü yetmez. Gen­lerin, enzimlerin, hormonların, proteinlerin, karbonhidratların, lipitlerin, mineralle­rin, vitaminlerin, kısaca moleküllerin ve atomların ne aklı ve de gücü vardır. Hâlbuki yapılan işlerde sonsuz bir gücün, nihayetsiz bir aklın ve yüksek bir kudretin eseri görünmektedir. Anlaşılan odur ki, atomdan galaksilere kadar bütün varlıklar yalnızca kendilerine yüklenen görevleri yaparlar.

İnsanda bulunan binlerce gen, kendilerine verilen görevleri eskizsiz yapıyor. Bazen de hikmet ve imtihanın gereği olarak, genlerin bir veya birkaçının görevini yapmaması isteniyor. O zaman bakıyorsunuz, bir takım hastalık ve noksan vücut yapıları karşımıza çıkabiliyor. Genetik ilminde yapılan araştırmalar, insan yapısının çok karmaşık olduğunu gösteriyor. Bugün bu konuda bilinenler henüz bilinmeyen­lerin milyonda ve hatta milyarda biri seviyesinde.

DNA zincirleri, özgül proteinleri sentezlemekle görevli “gen” adı verilen birim­lerden oluşur. Bütün bu genlerin tümüne birden “genom” adı verilir veya bir canlının sahip olduğu genetik bilgilerin tümüne genom denilir. İnsanın, kırmızı kan hücreleri ve cinsiyet hücreleri dışındaki her hücresinde 3,2 milyar bazdan oluşan genomu yer almaktadır. Yakın zamanda elde edilen veriler, insan DNA’sında 3.2 milyar baz çifti olduğunu gösterdi. Bunların % 99,9’u tüm insanlarda aynı; sadece 3 milyonu (% 0,1) insandan insana farklılık gösteriyor. İşte bu şifrenin, yani A-T ve C-G diziliminin % 3’ünü de genler oluşturmaktadır.

İnceleyin:  Mezheplerin Kurucu İmamlarının Ümmet İçin Önemi

İnsan genomu, karmaşık bir ağa sahiptir. Genetik ve çevresel faktörler, tamamen iç içedir. İnsanda 31 bin gen vardır ve hepsi de birbirinden farklıdır. Genin bir parçası şeklindeki proteinler çok önemlidir. Çünkü bir hastalıkla ilgili ilaç geliştirmek için önce proteinin yapısındaki çalışma şeklinin öğrenilmesi gerekir. Bir insanda yaklaşık 300.000 civarında farklı protein vardır. Öyleyse her bir genin ortalama 10 değişik proteine ait şifre ihtivâ ettiği ve bu proteinlerin üretiminden sorumlu olduğu söylenebilir. İnsanda 21 adet aminoasit vardır. İnsanın, bir sineğin sadece iki katı kadar ve hardal tohumundan biraz fazla gene sahip olduğunu biliyoruz. İnsan gen­leri, meyve sineği ve hardal tohumuna göre çok daha fazla çoğul protein üretim komutu vermektedir.

Genlerin tamamı her hücrede aktif olarak çalışmaz. Örneğin TSH adı verilen hor­monunu kodlayan gen her hücrede vardır, ancak sadece beyinin özel bir bölgesin­deki hücrelerde, hipofizde aktif olarak çalışır, TSH sadece bu hücrelerde üretilebilir. Genlerin içinde Adenin, Timin, Citozin ve Guanin (A, T, C, ve G harfleri ile gösterilir), çeşitli dizilişlere girmek suretiyle genetik şifreyi hâsıl eder. A yalnızca Tye bağlanır, yalnızca G‘ye bağlanır. Bir DNA molekülünün içinde bu harflerden 3 milyondan fazla harf vardır.

Genler biyolojik donanımımızın önemli elemanlarıdır; fakat asla insan, genleri­nin emrinde çalışan bir robot değildir. Genleri emreden, insan da otomatik olarak onu yerine getiren bir varlık olarak görmek, insanı tanımamak demektir. Her insan akılla donatılmıştır ve aklıyla biyolojik donanımını yönlendirir. Yani genler onu değil, o genleri ve hatta tüm biyolojik donanımı kullanır. Genlere verilen görevleri bulabilir, genleri kullanabilir. Genler asla tek başına çalışmaz. Birbirileri ve diğer moleküllerle sürekli inanılmaz karmaşık yollarla etkileşim halindedirler.

Bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, evrende bilinmeyenler bilinenlerden daha fazla olacaktır. Ne kadar bilgili olsak, çevredeki varlıklar hakkında çok sınırlı bir bilgiye sahibiz. Bütün yeteneklerimizi kullanmış olsakta, bu gerçeği değiştirenleyiz. Çünkü beş duyumuzla çok sınırlı bir algılama gücüne sahibiz. Araştırmalarda kullandığımız en duyarlı alet ve cihazlar da birçok yerde yetersiz kalıyor. İnsanın yapısını ve onun bağlı olduğu kanunları, bilimsel metotlar kullanarak belirli bir aşamaya kadar öğ­reniyor ama, gerçeğe ne kadar yaklaştığımızı hiçbir zaman bilemiyoruz.

İnceleyin:  İnsanların Simaları Neden Farklıdır?

İnsan şu evrenin önemli bir kitabı gibi. Biz henüz o kitabın harflerini keşfetmeye çalışıyoruz, ama henüz o kitaptaki kelimelerin anlamlarını kavrayamadık.

Kâinatın Ustası Kim İse Hücrenin Ustası da Odur

İnsan vücudunu meydana getiren hücreler ve içindeki organeller, dokular veya organlar, Geliniz şu insanın yaşaması için hepimiz baş başa verip çalış­malıyız diyerek mi bu kadar karmaşık işleri yapmaktadır?

Bu kadar sanatlı, hayret verici özellikte ve hikmetle yapılmış olan her bir hücre, kendi kendinin mi efendisidir? Hücrenin kendi içindeki her bir parçası bile birbirine mahkûm iken, nasıl diğer hücrelerin de efendisi olabilir?

Elbette hayır!… Kâinatın ustası kim ise, hücrenin ustası da O dur. Ve hücreler O Yaratıcının emrine tâbi olarak verilen görevleri yapmaktadırlar. Her bir hücrenin sanatkârı kim ise atomların, moleküllerin, yıldızların, ayın ve güneşin de ustası O’dur. Sonsuz evrende bir şeyin sahibi kim ise, her şeyin sahibi de O olacaktır. Çünkü kâinatın tamamı sanki nakışlı bir halı gibi dokunmuş. Halının ortasından geçen atkı ipleri, halının bütünüyle ilgili olduğu gibi, yeryüzü halısının da güneşle, yıldızlarla, hava ve su gibi atkı ipleriyle doğrudan ilgisi var. Bu halının ortasındaki en güzel, en sanatlı nakış da insan. Bu insanın bütün kâinatla münasebeti var. Gözü güneşle, midesi meyve ile bünyesi hava ile, ruhu ise bütün âlemlerle irtibatlı yaratılmış. Kâinatı anlamadan insanı bilmek, insanı bilmeden de Yaratıcısını tanımak mümkün değildir. Onun için Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); Nefsini bilen Allah’ı bilir buyuruyor.

İşte bilimler, gerek sosyal, gerek psikolojik ve gerekse biyolojik yönden muamma olan bu insanı ve onun genetik yapısını bütün himmet ve gayretleriyle anlamaya ve çözmeye çalıyorlar. Allah’ın (celle celâluhu) antika bir eseri olan ve insan denen bu muammanın kıyamete kadar acaba yüzde on yapısını çözebilecek miyiz?

Pozitivist felsefecilerin ve ateistlerin, bir takım aşağı yapılı varlıklardan gelişigüzel ve tesadüflerin ürünü olarak meydana geldiğini ileri sürdüğü insan nerede, yaratılış taraftarlarının nazara verdiği; akıl, hayal, hafıza, merak, endişe ve muhabbet gibi duygularla bezenmiş olan, Allah’ın (celle celâluhu) yanında çok kıymetli ve en şerefli varlık olarak yaratılan insan nerede. Bu ikisinin arasında yerle gök kadar fark vardır.

Bilimlerin Işığında Yaratılış(Haz:Adem Tatlı)syf:603-607

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir