Kategoriler: Felsefe

Sağırlar, Dilsizler, Körler Gibiydiler Üzerine

Bir sözün maksad ve muradı üzerinde düşünüp akletmek için öncelikle sözün kendisini anlamak gerekir; başka bir deyişle, ne denmek istendiğini bilmek için, önce ne dendiğini anlamak lâzımdır. Bu nedenledir ki tamamlanmamış ya da eksik anlaşılmış bir söz üzerinde tam bir düşünümde bulunmak mumkun değildir.

Birçok ayette, Kur’anın anlaşılmak için indirildiğine, ama kalpleri katılaşmış kimselerin bu söz üzerinde düşünmediklerine, addetmediklerine, düşünüp akletmedikleri için de bu ilahi vahyin getirdiklerini kabul etmediklerine dikkat çekilmiştir. Onlar düşünme-anlama yetileri olmayan hayvanlar gibi davranıyorlar, mânâ yüklü bu sözler, kendilerine sanki içi boş gürültülere benzer bir ses yığınıymışçasına anlamsız geliyordu.

Kur’an, onların bu durumuna güzel bir misal verir ve kâfirleri, çobanın sesini ancak kaba bir gürültü olarak algılayan hayvanlara benzetir. Kendilerine söylenilen sözün maksadını anlamadıklarından, anlamak için hiçbir gayret göstermediklerinden, bu kâfirlerin, kulakları işitmeyen (summun), dilleri olmayan (bukmun), gözleri görmeyen (umyun) kimselerden farkı yoktu; sağırlar, dilsizler. körler gibiydiler, üstelik akletme yetilerini de kullanmıyorlardı
(Bakara/171)

Bütün bunlar gösteriyor ki anlama, tek başına dilde, dilin imkânlarıyla gerçekleşmemekte, dilde, dille ifade edilen sözün maksad ve muradı üzerinde teemmül ve tefekkür etmeyi de gerekli kılmaktadır Çünkü anlam, önümüzde tamamiyle verili olarak bulunmaz: bizim onu elde etmek için gayret de göstermemiz lâzımdır. Bunun tersi de doğrudur; yani sözün kendisi anlaşılmadıkça, sözün maksadı da anlaşılamaz.

Anlama sorununun dilsel bir metni anlamakla özdeş kılınması, (bazılarının zannettiği gibi) bu sorunu “dil’de olup biten bir süreç” şeklinde tasvir etmek demek değildir. Anlama eylemi —anlaşılmak istenen metnin yapısına uygun olmak koşuluyla— sadece dil içinde kalmak, dil in dışına çıkmamak demek de değildir. Fakat anlama, nesnesi ‘dilsel bir metin’ olduğunda dil den başlamak zorundadır, zira anlam dil düzleminde teşhis edilemediği takdirde, onu dil-dışı düzleme taşımak imkânı yoktur.

Dücane Cündioğlu – Anlamın Buharlaşması,syf.70-71

 

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

3 hafta önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

3 hafta önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

3 hafta önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

4 hafta önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

4 hafta önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

4 hafta önce