Bil ki uymak, tâbi olmak, gerek sözleri ve gerekse fiilleri hususunda Hz. Peygamber’e tâbi olmayı içine alır. Sözleri hususunda uymaya gelince bu, mükellefin, Hz. Peygamber (s.a.s)’in gerek emir ve nehiy, gerekse terğîb ve terhib hususunda söylemiş olduğu buyruklara uymasıdır. Fiilleri hususunda O’na uymaya gelince, bu da ister yapma, isterse yapmama hususunda olsun, kendisine tâbi olunan kimsenin yaptığı şeylerin, benzerini yapmaktan ibarettir.
Böylece Allah’ın, “Ve ona tabi olun “buyruğunun, her iki kısmı da içine aldığı sabit olmuş olur. Emrin zahirinin, vücûb ifade ettiği sabittir. Dolayısiyle “ve ona tabi olun” buyruğu bütün emir ve yasaklar hususunda Hz. Peygamber’e uymanın vacib olduğuna bir detil olmuş olur. O halde delilin tahsis etmiş olduğu durumlar hariç, Hz. Peygamber’in yaptığı her şeyde ona iktidâ edip uymak vacibtir. Bu tahsis edilen hususlarda, Hz. Peygamber’e has olan işler olduğu, ayrı bir delil ile sabit olan şeylerdir. Buna göre şayet, “Hz. Peygamber’in yapmış olduğu o şeyi, muhtemeldir ki Hz. Peygamber kendisine vacib olduğu için yapmıştır; bunu, kendisine mendub olduğu için yapmış olması da muhtemeldir.. Hz. Peygamber’in, bu işi, bir mendûb olarak yapmış olduğunun kabul edilmesi halinde, biz onu, bize vacib diye kabul edip yaparsak, bu ona uymamak ve ona uymayı terketmek olur.. Halbuki ayet-i kerime, ona uymanın farz olduğuna delâlet etmektedir..Böylece, Hz. Peygamber (s.a.s)’in o fiili yapmasının, o şeyin bize vacib olduğuna delalet etmediği sabit olur” denilirse
biz deriz ki: Fiilleri hususunda ona uymak, kendisine tâbi olunanın yaptığı o fiilin benzerini yapmaktan ibarettir. Bunun delili şudur: Bir kimse bir şeyi yapar, sonra da bir başkası o fiilde ona uyarsa, “O, ona uydu” denilir; eğer o şahıs, o fiilin mislini yapmazsa, “o, ona o hususta muhalefet etti” denilir.. Şu halde, kendisine tabi olunan kimsenin fiilinin bir mislini yapmak, ona uymak olup, ayet de, uymanın vacib olduğuna delâlet edince, o zaman Muhammed ümmetinin, Hz. Peygamber (s.a.s)’in fiilinin benzerini yapmaları gerekmiş olur. Burada geriye şu husus kalmaktadır: Biz, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, o şeyi, bir vücûb olarak mı, yoksa mendüb olarak mı yaptığını bilemeyiz. Bu cümleden olarak biz diyoruz ki, sebep ve saiklerin, niyetlerin keyfiyyeti bilinemez.. Açık bir fiili hissen bilinen bir şeyi yapmak ise, herkese malumdur.
Binâenaleyh, kapalı ve gizli oldukları için, niyet ve sebeplerin durumunu incelemeye yönelinmemesi ve bizim, riayet edilmesi imkan dahilinde olan şeylerden oldukları için de zahirî, açık ameller hususunda Hz. Peygarnber’e uymanın vacib olduğuna hükmetmemiz gerekir. Böylece, bu tür bir şüphe zail olmuş olur. Bunu şu şekilde de ifade edebiliriz: Bu ayet, delilin tahsis etmiş olduğu durumlar hariç, bu hususta temel kaidenin, Hz. Peygamber (s.a.s)’in yaptığı her fiilde, o fiilin mislini yapmamızın bize vacib olduğuna delâlet eder.
Bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki: Biz, herhangi bir amelin vacib olduğuna hükmetmek istediğimizde, “Hiç şüphesiz, bu işi yapmak, onu yapmamaktan daha efdaldir, üstündür” deriz. Durum böyle olunca, bu durumda biz, Hz. Peygamber (s.a.s)’in o şeyi, genel anlamda yapmış olduğunu bilmiş oluruz.. Çünkü, Hz. Peygamber’in bütün ömrü boyunca, efdat olanı terketmeye devam etmiş olmasının caiz olmayacağı hususunda zaruri bilgi mevcuttur. Böylece, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, işte bu yol ile. efdal olanı kesinlikle yapmış olduğunu anlamış oluruz.. Ama O’nun, en güzel olanı yapmış olduğu hususuna gelince, bu şüpheli bir durumdur. Şüpheli olan ise, açıkça malum olana karşı koyamaz..
Böylece, Hz. Peygamber (s.a.s)’in efdal olan tarafı işlemiş olduğu sabit olmuş olur, Bu sabit olunca, Cenâb-ı Hakk’ın bu ayetteki, “ve ona tabi olun” emrinden ötürü, bu uymanın bize de vacib olması gerekir. İşte bu, hükümleri bilme hususunda kıymetli bir kaide, külli bir kanun olup, bazı nasslara delâlet etmektedir.. Çünkü Cenâb-ı Hak, “Peygamber, kendi hevâsından söylemez. O,kendisine ilkâ edilegelen bir vahiyden başkası değildir” (Necm. 3-4) buyurmuştur.. Binâenaleyh, Allah’ın, “Ve ona tabi olun “buyruğundan dolayı, onun yaptığının benzerini yapmak bize vacib olur.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 11/108-110.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…