Kategoriler: Tasavvuf

Eğer Gönlünde Diken Yoksa Sen Niye Gamlanıp Kederleniyorsun ?

Eğer herkes gönüldeki manevî dikenleri görebilseydi kişi gam ve kederlerin pençesinde kalıp bunlara karşı mağlûb olur muydu?

Bu beyitlerin îzaha ihtiyaç duyulmayacak şekilde anlattıklan âşikârdır. Lâkin tefekkür etmeden geçilmemesi îcab ediyor.

Bir yerden bir yere gitmek için ayaklarımızı kullanırız. Vücûdumuzun yükünü ayaklar taşır. Daima bu yükü taşıdıkları hâlde ayağımıza bir hastalık ârız olmadan hamallık yapan bu uzvumuzu fark etmeyiz bile. Ne zaman ki rahat rahat yürümemize mâni bir durum çıkar hatta küçücük bir diken ayağımıza batarsa o ayağı bulunduğu konumdan daha yukarı bir yere alır, özen ve itina gösteririz. Çok ince bir iğne ile o incecik dikeni çıkartmaya çalışırız.

Ayak ağızdan en uzak uzuvlarımızdandır amma diken battığında ayağın kıymetini anlar, ağzımızla alâka kuracak derecede hastalığı tedaviye gayret ve mücahede ederiz. İğneyi tutmak için el kuvvemizi kullanmak, elimizin titrememesi için nefesimizi ayarlamak, dikkatli iş yapmak için sinirlerimizi kontrol etmek, vücûdun pozisyonunu değiştirip, iki büklüm olup âdetâ o ayak için tüm vücûdu seferber etmek, gözümüzün nûrunu ve ondan doğacak idrak nazanmızı daha evvel hiç bakmadığımız, dikkat etmediğimiz ayak tabanına yoğunlaştırmak gibi hâllerle âdetâ tüm vücûdumuzu o işe sevk ederiz. Peki, ayak bu kadar ihtimamı hak ediyor da acaba insanı daima menzilden menzile koşturan, emaneti yüklenmiş, sırat-ı müstakimde îmân yükünü kaldıran benliğimizi buldurmak ve esas benliğe kavuşturmak gibi sayısız vazifesi olan, Allah Teâlâ’ya muhatab olmakla diğer canlılardan bizi ayıran en önemli cevherimiz ilgi ve alâkayı hak etmiyor mu? Ayaktaki dikeni bulmak için tüm vücûd seferber olur da kalpteki dikeni çıkartmak için bu vücûdumuz hiç seferber olmaz mı? Allah Teâlâ’nın gayrı kabul edilen mâsivâ dikenliğinden bir kıymık bu kalbe batar da bunun acısını hisseden kişi, buna bir çare bulmak için tüm gayretini teksif etmez mi ya da nasıl etmeyebilir? Nasıl böyle bir hastalıkla yaşamayı göze alabilir?

“Efendim, kalbimizde böyle bir diken olduğunu nereden varsayıyorsunuz? Elbet olsaydı biz de fark ederdik.” diyenlere  118. beyitte Hz.Pîr çok ârifâne ve zarifâne bir cevap veriyor: Az evvel de söylediğimiz gibi bir adam ayağına herhangi bir illet gelmezse o uzvun hamallık yaptığını hissetmez bile. Lâkin diken battığı zaman hissedilen sancı ayakta bir şey olduğunu hatta ayağımızın olduğunu bize hissettirir. Gam ve kederler de böyle değil midir? Gam ve kederler insan emanetini yüklenen kalbin dikenlere mârûz kaldığının alâmetidir ve hatta bunlar senin kendini tedavi etmen için Allah’ın lûtfu mesabesindeki ikazlardır. Kalbini fark et de kalp sahibi olan bir insana teslim ol, adam ol ve gerçek menzilinden haberdar ol. İşte gam ve keder bizlere bu nasihatlan ve vaazları vermektedir.

Vücûdun ateşlenmesi, hastalıkla mücadele için bünyemizin alarm vermesidir. Ateş bastı diye dövünmektense, hastalığın tedavisine kalkışmak her akıllının yapacağı iş değil midir? Ya o mikrop sessiz sedasız ilerleseydi, bize hiç ateş basmasaydı ne yapardık? Uzun uzun düşünmeye gerek yok, helâk olur gider hatta öldüğümüzü bile anlamazdık. Tabiî bu sözün gelişidir yoksa adam öldüğünü çok iyi anlar. İşte bunun gibi eğer sende gam ve keder varsa diken de vardır kardeşim. Amma bu ayak tabanına benzemez. Zira kalbin istikameti ve onun katettiği yol dünyaya ve bu âleme ait değildir. Kalıbın gittiği yol dünyaya, kalbin gittiği yol ukbâya (âhirete) ve cemâle aittir ki kalbin gittiği o yollar çok yüce âlemlerdir. Erbabını bul, en kestirme yoldan hemen bu dikeni çıkartsın.

Yalamakla, iğne ucuyla bu diken çıkmaz. Sen yine elini, gözünü kullan, ağzını ve cümle ecza-i vücûdunu seferber et. Vücûdu kendi hâline bırakma, kalp dikenini çıkartmak için vaziyetini değiştir amma bu sefer kendi bilişine göre değil o dikeni kalbinden söküp atacak tabîb ve habîb olan zâtın isteğine göre şekil al. Tedbirini ve takdirini mürebbînin söylediklerine teslim et, o feyz ile sıhhat bul. İşte o zaman bu âleme ait gam ve kederler, kalıbın çekmekte olduğu elemler ve emeller seni asla yıkamaz. Aksine bunların sana yaptığı tesirden uzak ve hiç hissetmeden saadet üzre yaşarsın. Gam ve kederler sana galebe çalıyorsa, elemin ve emelin seni çaresiz bırakıyorsa kalıptan kalbe batan dikenin iyice derinlere doğru gitmekte olduğunu artık anla ve bu hususta kendi heva ve hevesine kapılarak inat edip kibir göstererek durumu daha da vahim hâle sokma.

Kaynak:

Fatih Çıtlak-Mesnevi Şerhi

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

3 hafta önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

3 hafta önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

3 hafta önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

4 hafta önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

4 hafta önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

4 hafta önce