İnsanoğlunun eşyaya teması demek olan düşünce çok şekillidir. Varlığı akıl ile, duygu ile, sezgi ile, aşk ile, ihtiras ile ve merhamet ile tanıyış bilginin çeşitli şekilleri ve dereceleridir.
Akıl, insanoğlunu dünyaya sultan yapan cevherdir. Akim eseri olan ilim, merhamete nazaran pek küçük bir şeydir. Belki de bir vehimdir. Görünmez olandan gelip yine görünmez olana giden sırların bir anda eşya halinde görülüp bilinen sistemli vehmidir.
Duygu, aklı kımıldatan kuvvettir. Hem de kendi varlığının farkına vardırandır. Duygular, insan denen bu ağacın güzel, çirkin çiçekleri ve kokulandır. Onlarla avunur, onlarla hayata tahammül ederiz. Onlarla aldanır ve onların varlığını devamlı kılmak için hep birbirimizi aldatmakla yaşarız. Onlar, rüyamızı tatlılaştırır ve hayat uykumuza fani bir mâna katarlar. Duyguların örgüsü olan sanat, hayat çilemizin tesellisidir.
Sezgi, bize bekadan bir ışıktır; belki de hakikatların kapısıdır. Gafletten bir silkinme, bir hikmet kımıldanışıdır. Sezgi, varlığın yine kendi içinde kalmak şartiyle kabuğundan derinine doğru inmesi, kendi kendisinde derinleşmesidir. Fenadan sıyrılma vâdini getirir, yine de kurtaramaz. Onun önderlik ettiği felsefe ve hikmet, gerçek göklerini gören lâkin uçamıyan müjdelenmiş aczimizi temsil etmektedir.
Aşk, ümitsiz varlığımızı sonsuzluğa doğru uçuran kanattır, sonsuzluğun ümididir. Varlıkların hepsiyle dolup taşmaktır. Eşyada yaşamak ve eşyanın bizde yaşayışına şahit olmaktır. Aşk,dünyaların her an yeniden yaratılma şevkidir; ebedî ruhlardan bize doğru bir akım, fenadan bekaya bir intikaldir. Aşk eşyanın dilidir; zaman ile mekânın birleşen vücududur. Mâzi ile hâlin yer değiştirmesi, mazinin hâl, hâlin mâzi tarafına geçerek kucaklaşmalarıdır Zamanın ebedîlikle elele vermesidir. Büyük, pek büyük bir vadin eşiğinde bekleyiştir.
İhtiras, insanın teker teker eşyadan sıyrılarak sonra herşeye birden sahip olmasıdır; sonsuzluğu kavrayan iktidarın insan varlığında nöbet tutmasıdır. Varlığın kendi kendine sığmayan iktidarıdır; aslına dönüş iradesidir. Ene’l-hak sırrına erenlerin, “Allahım, ruh ve vücudumu iğrenmeden seyredebilecek kuvvet ve cesareti bana ver!” diye durmadan dövünenlerin, bu hasret durağında feryat ede ede asla doymayacakları murada ermeleridir.
Merhamete gelince; o bunların hiçbirisine benzemez, hiçbirisiyle ölçülmez. Belki bütün bunlar ona zemin hazırlayıcıdırlar, ona yaklaştırıcı gayret ve duadırlar. Merhamet, Allah’la ansızın vaki olan buluşma halidir. Merhamet, bu ruh hallerinin herbirine karışmadıkça onlar sakat veya sefil kalırlar. Merhametsiz ilim mesut etmeyen bir sihirbazlık olduğu kadar merhamet dünyasının dışındır» yaşanan duygular da birer azap veya sefalettir. Merhametsiz sezişlerin kibirden başka libası olmadığı gibi, aşkın merhametsizliği de | belki bir cinayet veya cinnettir. İhtirasın merhametsizliği ise çok kere zulüm olmuyor mu?
Daha ince bir tahlil ile bu ruh hallerinin herbirinin, merhametin bir başka manzarası olduğunu görmek de kabildir. Filhakika ilim, âlemdeki hakikat karşısında düşüncemizin merhametli duruşu olsa gerektir.
Duygu, bizi katı cisimlerden ve kalpsizlerden ayıran acıyış, sezgi, eşyanın cevherine nüfuz eden ruhtaki incelikten yapılmış rahm-ü şefkattir.
Aşk, başkalarının varlığında sonsuzluğa yemin olan merhametle eriyiştir, tapınılan varlığa nefsini kurban eden ruhun merhamet zerreleri halinde O’nun varlığına karışmasıdır. Merhamet, ruhi bütünüyle kendini Allah eserine feda ederek Allah’ı kazandırıcı hareketidir. Âşık, merhametin sonsuz denizinde yıkanma zevkine ulaşmıştır. Aşkın istediği, merhamet hareketinin bizde şuurun da üstüne yükselmesi, varlıkta kesilmeyen teneffüs gibi, sonsuz manzara gibi bir hal almasıdır. Âşık merhametin sürekli okşayışı ile âlemdeki âlem dışı varlıklarla koklaşır, aşkı olmayan iskeletlerin görmediklerini görür, arzın kabuğunda Allah’tan sesler duyar.
İhtiras ise hiç doymayan merhametin bir tek harekete bağlanmasıdır. Fâni iktidarı, “Rabbinin ismini oku!” der gibi zorlayan bizdeki ilahi elçidir.
Bir kelime ile, onun kendinde çok kere saklanan özü ele alınınca, insan bütün merhamettir. Merhametin olmadığı yerde insan yoktur.
Şule, sayı: 8, Temmuz 1963
Nurettin Topçu,Var Olmak
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…