İDDİÂ:Rasulullah’ın bir adama (Yiyeceği) sağ elinle ye,şeytan soluyla yer.” dediğini [1]rivayet ettiniz.
Şeytan ise melekler gibi (maddi olmayan) rûhâni bir varlıktır.Nasıl yer ve içer ve nasıl olur da onun yemek yediği bir eli olur?
CEVAB:Biz deriz ki:Şüphesiz Allah (c.c) ne yaratmışsa mutlaka bir de onun zıddını yaratmıştır.Aydınlık ve karanlık,beyaz ve siyah ,itaat ve isyankârlık,hayır ve şer,tamlık ve noksanlık ,sağ ve sol, adalet ve zulüm gibi.
Hayır,tamamlık ,adalet, ve aydınlık namına ne varsa,o Allah’a nisbet edilmiştir.Çünkü Allah bunları sevmiş ve bunları emretmiştir.
Yine şer,noksanlık ve karanlık namına her ne varsa ,o da şeytana nisbet edilmiştir.Çünkü bunlara çağıran ve teşvik eden şeytandır.
Allahu taâlâ sağa mükemmellik ,tamlık vermiş ve onu yemek içmek.selâm vermek ve tutup yakalamağa tahsis etmiştir.Solda da zayıflık,noksanlık kılmış ve onu istincâ (avret yerini temizleme),istinsâr (sümkürme ) ve pislikleri gidermeye tahsis etmiştir.
Uğurluluğun sağdan,uğursuzluğun da soldan? olduğunu takdir etmiştir…
Falan uğurlu veya uğursuzdur,derler.Bu (uğur veya uğursuzluk) ancak sağ veya soldandır. (2)
Şeytanın sol eli ile yemesi,şu iki mananın dişında değildir:
Ya hakikaten yemiş olabilir ki,bu takdirde yemek;çiğneme ve yutma değil de koklama şeklinde olur.Bu husus bir hadiste rivayet edilmiştir.Yine şey tanın yemeğinin çürümüş kemik, içeceğinin de elcedef (3)yani köpük v.b. olduğu rivayet edilmiştir.
Şeytan bunlardan,ancak kokusunu almak suretiyle istifade edebilir,ve bu koklama onun için cismânî varlıkların çiğneyip yutması yerine geçer ve onun koklaması da soldandır.Böylelikle şeytan ,yemek yerken Allah’ın adını anmayan veya elini yıkamayan,veya yemeği üstü açık bırakıp onun bereket ve hayrını gideren kimseye ortak olmuş olur.
Şeytanın mallara ortak olmasına gelince: Bu,(malın) haram yolda sarfedilmesiyle olur.Çocuk-lara orak olması da zina ile olur.
Yahut da mecazen sol eli ile yemiş olabilir ki,bununla insanın sol eliyle yemesinin,şeytanın bunu istemesi ve onu buna teşvik etmesiyle olduğu kasdedilir.
Bu yüzden sol eli ile yiyene:”O,şeytanın yiyişi gibi yiyor.” denilir.Bu sözle şeytanın (insanlar) gibi yediği kasdedilmez.Kasdedilen ancak,o adamın,şeytanın sevdiği gibi yediğidir.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 481-484.
[1] Hanbel: 2 / 8,33
[2] Yani uğurlu (meymûn) kelimesi “yemîn (sağ) ” kelimesinden, uğursuz (meş’ûm) kelimesi de” şimal (Şu’m) ” kelimesinden alınmadır. (M)
[3] en-Nihâye’de: elcedef,Yemen’de yetişen bir bitkidir ki,onu yiyen susamaz.Onun .üzeri açık bırakılan içecek ve diğer şeyler olduğu da söylenmiştir,Müellif “Ğarîbul-Hadîs”inde şöyle demiştir:”Cedefİn aslı kesmek demek-tir.Burada içeceğin,köpük, pislik gibi atılan kısmı kasdedil-miştir.Sanki bunlar içecekten kesilmiş ve atılmış gibidir, el-Herevî’de bu şekilde söyle mistir.-Musahhih- Hadis için bkz:Lisân : 10 / 367 (M)
[428] Hanbel: 6 / 439,464.
———————
Mütenakız (Çelişık) iki Hadis…
İDDiÂ:Rasûlullahın (s.a.v) “Gerek küçük,gerek büyük hacetinizi giderirken kıbleye dönmeviniz.[1] dediğini rivayet ettiniz.Bir de Isâ b.Yûnus’dan,o da Ebû Avâne’den,o da Hâlid el-Hazzâ’dan o da Arrâk b.Mâlik’den,o da Âişe’den (r.a)onun “Rasulullaha (s.a.v),l)ir kısım insanların,küçük ve büyük hacet için kıbleye dönülmesini hoş karşılamadıkları söylenince,Rasulullah (s.av) kendi helâ’sınin kıbleye döndürülmesin! emretti. [2] dediğini rivayet ettiniz.Bu ise önceki rivayetinizin tersinedir.
CEVAB:Biz deriz ki: ikinci hadîsin nesholunmuş olması mümkündür. Çünkü emir ve nehiyle ilgilidir. O halde niçin onlar bu iki hadisin mânâsını kavrayamadıkları zaman bunlardan birinin nâsih diğerinin mensuh olabileceğini düşünmediler?
Bize göre bunlar ne nâsih ne de mensûhturlar.Fakat herbir hadîsin kullanılacağı yer vardır.
Büyük ve küçük hâcet’in defi esnasında kıbleye dönülmesi caiz olmayan yerler sahralar ve açık arazilerdir. (Birinci hadiste zikri geçenler)yolculukları esnasında namaz için bineklerinden indikleri zaman,bir kısmı namaz için kıbleye dönmüş, diğer bir kısmı ise hacetini gidermek için kıbleye dönmüşlerdi.Rasulullah da namazı tenzihen ve kıbleye ikrâmen ne küçük ve ne de büyük hacet esnasında kıbleye dönmemelerini onlara emretti.Bazıları kıbleye dönmenin evlerde ve çukur helalarda da mekruh olduğunu zannettiler.Rasulullah da helasının kıbleye döndürülmesini emretti ve böylece evlerde, pisliklerin örtüldüğü çukur yerlerde ve namaz caiz olmayan,boş yerlerde kıbleye dönmenin mekruh olmadığını onlara öğretmek istedi.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 176-177.
[1] BUH:4 /12,14;HAN: 3 / 12; S / 300.
[2] BUH:4/ 11.
———————
İDDİÂ: Siz birçok hadiste,Rasûlullahın oruçlu iken( hanımlarını) öptüğünü rivayet ettiniz [1]
Sonra Ebû Nuaym (el-Mulâî)’den ,o da İsrail (b.Yûnus es-Seb’î)’den,o da Zeyd b.Cubeyr ‘den ,o da Ebû Yezid ed-Dabbî’den,o da Rasûlullahın hizmetçisi Meymûne binti Sa’d’dan rivayet ettiniz ki:”Rasûlullah’a (s.a.v) oruçlu iken hanımını Öpen bir kimsenin hâlin) den soruldu.Rasûlullah;”Orucu bozulmuştur!” dedi.
CEVAB:Biz deriz ki:Öpme oruçlunun orucunu bozar. Çünkü (bu) öpme şehveti uyandırır ve mezi’nin [2]gelmesine sebep olur.Mübaşeret (dokunma,temas hakkında da söyleyeceğimiz aynıdır).
Rasûlullaha gelince,şüphesiz ki o mâsum-dur.Onun oruçlu iken öpmesi,babanın çocuğunu, kar deşin kardeşi öpmesi gibidir.
Hz.Âişe’nin, “Hanginiz fercine(şehvetine), Rasûlullahın şehvetine sahib olduğu gibi sahib olabilir?[3] demesi de bunun böyle olduğunu isbat eder.
Biz, Rasûlullahın uykusu hakkında da aynı şeyi söylüyoruz: Onun uykusu”Benim gözlerim uyur (fakat) kalbim uyumaz. (203)sözü mûcebince,abdesti icabettirmez.Bu şebepten,hırıltısı duyulacak derecede uyur,sonra abdest almadan namaz kılardı.Rasûlullahın tâbi olduğu hükümler ise,pekçok yerde,ümmetinin tâbi olduğu hükümlerden farklıdır.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 372-373.
[1] Bkz: BUH: 30/ 24.
[2] Diğer bir nüshada: “….meni”
[3] BUH: 6 / 5;30 / 23,HAN: 6 / 40,44, 98,126,156
———————
IDDIÂ:Şu’be’den,o Ya’lâ b.Atâ’dan,o da Câbir b.Yezîd b.el-Esved’den,o da babasından rivayet ettiniz ki(Câbir’in babası,Yezid b.el-Esved (r.a) şöyle demiş tir:”Rasûlullah ile birlikte namaz kıldım.Baktım ki iki adam mescidin bir tarafında namaz kılmayıp duruyorlar.Rasûlullah onları çağırdı.Bunun üzerine ikisi de boyun damarları titreyerek [1] geldiler.
Rasûlullah:”Sizi,bizimle beraber namaz kılmaktan alakoyan nedir?” dedi.Onlar:”Biz evlerimizde kılmıştık!” dediler.Rasûlullah:”Böyle yapmayınız! Biriniz evinde namazı kılar da sonra namaz kılmakta olan imama yetişirse ,onun arkasında namaza dursun.Bu (ikinci) kıldığı onun için nafile olur.” dedi. [2]
Sonra Ma’n b.İsa’dan ,o Saîd b.es-Sâib et-Tâifî’den ,o da Nûh b.Sa’saa’dan.o da Yezîd b.Âmir’den rivayet ettiniz ki(Âmir (r.a) şöyle) demiştir: “Rasûlullah namazda iken geldim ve oturdum, (namaz kılmak için) onların arasına girmedim.Rasûlullah (namazı bitirip ) döndü ve;”Ey Yezid sen müslüman olmadın mı? dedi.Ben:”Evet müslümanım Yâ Rasûlallah.” dedim.Rasûlullah:”Herkesle birlikte namaz kılmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi. Ben :”Ben sizin namazı kıldığınızı zannederek evimde kılmıştım!” dedim…Bunun üzerine Rasûlullah :”Namaz (kılmak) için geldiğinde,insanları namaz kılıyor görürsen hemen onlarla beraber namaza dur.Eğer namazını kılmış idiysen,o (kıldığın) senin için nafile olur.Bu ise farz olan namaz olmuş olur.” dedi. [3]
Sonra yine Yezîd b.Zuray,Huseyn’den,o da Amr b.Şuayb’dan.o da Meynv’ıne’nin mevlâsı Süleyman’dan rivayet ettiniz ki(Süleyman şöyle) demiş-tir:”îbnu Ömer’e geldim.İnsanlar namaz kılıyor,o ise bir döşeme taşı üzerinde oturuyordu. “Onlarla beraber namaz kılmıyor musun?” dedim.”Ben kılmıştım. Çünkü Rasûlullahı :”Bir namazı,günde iki defa kılmayın.” derken işittim[4]dedi.
Bu bir çelişki ve tutarsızlıktır.Ve bu hadislerin herbiri diğerinin vâcib kılmadığı şeyi vâcib kılmaktadır.
CEVAB:Biz deriz ki:Kesinlikle bu hadislerde her hangi bir çelişki ve tutarsızlık yoktur.
Birinci hadise gelince:Rasûlullah şöyle demiştir: “Biriniz evinde namazını kılar da,sonra namazı kılmakta olan imama yetişirse, onunla beraber namazı kılsın.Bu (ikinci) kıldığı onun için nafile (olur).”Bu sözle şunu kasdetmektedir:
İmamla kılmış olduğu namaz nafiledir.İlk kıldığı ise farz olandır.Çünkü önce,farz namaz olarak ilk kıldığı namazın edasına niyet etmiş,namaz tamam ol-muş,ve bitmiştir. Ameller ise niyyetlere göredir.
İkinci hadise gelince: Rasûlullah demiştir ki: “Namaz (kılmak) için geldiğinde,insanları namaz kılıyor görürsen hemen onlarla beraber namazı kıl! Eğer namazı kılmış idiysen o senin için nafile olur,bu ise farz olan namaz olmuş olur.”
Bu sözüyle Rasûlullah şöyle demek istemiştir: “İmamla kıldığın bu namaz senin için nafile olur.Evinde kıldığın namaz ise farz olan namaz olmuş olur.”
Eğer, “…bu ise farz olan namaz olmuş olur…” sözündeki (yakın işaret ismi olan) “hâzini” (=bu),yeri-ne (uzak işaret ismi olan) “tilke” (=o) koysaydı,mana daha vazıh olurdu.Aslında) bu iki işaret sıfatı arasında fark yoktur…Buradaki müşkilât ise sadece “ve hâzihî (=bu namaz) “sözünden dolayı meydana gel-mektedir.Bazı râviler hadisteki “hâzihi” lafzın: ilk yerinde zikretmeyip,ikinci yerinde zikretmiş ve onu”tilke” yerine koymuştur.
Râvilerin bu gibi,harf veya manayı değiştirebilen basit bir şeyi ihmal edip zikretmemelerinin misallerini sana (evvelce de) vermiştim.
İçersinde İbnu Ömer’in(r.a) .”Rasûlullah bir namazı günde iki defa kılmayın buyurdu.” dediği üçüncü hadise gelince:Aslında Rasûlullah sanki şöyle demiş gibidir’Bir farz namazı günde iki defa kılmayın.” Faraza sen evinde öğle namazını kıldın.Sonra onu tekrar kıldın veyahut da ilk olarak bir imamla kıldın.Sonra başka bir imamla tekrar kıldın.
İşitmemiş veya kendisine ulaşmamış olması do-layısiyle İbnu Ömer,Rasûlullahın kişinin,imamı namaz kıldırır gördüğünde onunla namazı kılmasını ve onu nafile kabul etmesini söylediği hadîsle amel et-memiş,kendi işittiği hadise uymuştur.
O halde kim evinde farzı kılar sonra imamla bu namazı tekrar kılar ve bunu nafile yaparsa,bu namazı günde iki defa kılmış olmaz.Çünkü bu iki namaz başka başka iki namazdır.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 365-368.
[1] Bu tâbir korkudan kinayedir.
[2] HAN:4/ 161.
[3] EBÛ DAVUD: 2 / S6,krş HAN: 4 / 161.
[4] Diger bir nüshada ise:”…sen Rasûlullahın….dediğini işitmedin mi?” şeklindedir.
———————
Dediklerine Göre Su İçme Hakkında İki Çelişik Hadis..
İDDİÂ: ( Abdullah) İbnu’l-Mubârek’den,o da Ma’mer (b.Râşid)den ,o da Katâde’den.o da Enes (b.Mâlik) den onun şöyle dediğini rivayet ettiniz :”Rasûlullah bir kimsenin ayakta su içmesini yasakladı (nehyetti) .Ben:”-(Ayakta yemek) yemeğe ne dersiniz?” dedim. (Rasûlullah):”(Ayakta) yemek yemek,su içmekten daha çok (yasaklanmağa layıktır.) dedi. [1]
Sonra,Abdurrazzak’dan,o da Ma’mer’den,o da Eyyûb (es-Sahtiyanı) den,o da Nâû’den,o da İbnu Ömer’den “Rasûlullahın ayakta su içtiğini” rivayet ettiniz. [2]
Bu ise evvelki hadisi nakzetmektedir
CEVAB:Biz deriz ki:Burada hiçbir çelişki yok-tur.Çünkü birinci hadiste Rasûlullah ,bir kimsenin yürüyerek yiyip içmesini yasaklamıştır.Bununla o kimsenin yeme ve içmesinin sükûnetle olmasını,bir yolculuk veya ihtiyaç için acele eden birinin yürürken içmemesini kasdetmiştir.Çünkü böyle yaparsa, ya boğazına birşey tıkanır ya da su göğsünde düğümlenir.
(Hadisteki ayakta durmak, yürümek manasınadır.) Nitekim araplar: “Bizim ihtiyacımız için kalk. ” derler ve bununla o kimsenin hakikaten kalkmasını değil, sadece : “İhtiyacımız için yürü, ihtiyacımız için koş..” demeği kasdederler. el-A’şâ’nın şu sözü de bu kabildendir :
“Kavminin kin ve intikamı için kalkar (=yekû mu alâ vağmi kavmini)Dilediği zaman affeder, veyahut intikamını alır.”
‘Yekûmu alâ vağmi kavilimi” sözü ile onun, intikamını almak istediğini ve alasıya kadar bu uğurda koştuğunu kasdetmiştir. Yoksa onun yürümeyip se-dece ayağa kalktığını kasdetmemiştir.
Allahu taâlânın: “(Kitap ehlinden) öylesi de vardır ki, ona emanet olarak bir altın versen sen başına dikilip ayak direyip ısrar et)medikçe onu sana geri vermez.” (3.Âl-i İmrân :75) âyeti de böyledir. Bununla: “Sen devamlı gidip gelmeğe ve borcunu ödemesini istemeğe devam etmedikçe.” demek istemiştir.
İkinci hadiste: “Rasûlullah ayakta (su) içerdi.” sözüyle kasdedilen, yürümek ve koşmaksızın içme-sidir. Bu şekilde (koşup yürümeksizin) ayakta su içmekte bir beis yoktur. Çünkü bu durumda o kimse, hareketsiz ve sakin bir haldedir ve oturan bir kimse mesabesindedir.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 492-493.
[1] HAN: 3 / 277
[2] BUH: 74 / 16.
———————
İDDİA: Mâlik (b.Enes) den,o da Ebu’n-Nadr Sâlim’den ,o da İbnu Cerhed’den,o da babası (Cerhed) den [1]rivayet ettiniz ki:”Baldırları açık iken Rasûlullah ona (Cerhede) rastlamış ve:” – Baldırlarını ört,baldırlar da avret yerlerindendir.” demiştir.
Sonra İsmail b.Ca’fer’den ,o da Muhammed b.ebî Harmele’den,o da Atâ b.Yesâr’dan ve Ebû Seleme b.Abdirrahman’dan ,o da Âişe’den (r.a) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz:”Rasûlullah evde »baldırları açık bir halde,yan üstü yatiyordu.Ebûbekr İzin istedi,Rasûlullah hiç istifini bozmadan onun girmesine izin verdi. Sonra Ömer izin istedi,aynı halde iken ona da izin verdi.Sonra Osman İzin istedi,bunun üzerine Rasûlullah kalkıp oturdu ve elbiselerini düzeltti.(Sonra) Osman gidince Âişe (r.a) Osman’a karşı niçin böyle davrandığını sordu.Rasûlullah’Meleklerin kendisinden haya ettiği bir adamdan ben haya etmez miyim?” dedi. [2]
Bu Hadis ise birincisinin aksinedir.
CEVAB:Biz deriz ki ki:Burada herhangi bir terslik yoktur.Her iki hadisin de yeri vardır,yerlerine konulduğu zaman,onların zannettikleri ihtilâf,terslik ortadan kalkar.
Cerhed (r.a) hadisine gelince : Rasûlullah ona rastladığı zaman o,insanların gelip geçtikleri yol üzerinde ve onlar içersinde baldırları açık bir halde oturuyordu… Rasûlullah da ona :”Baldırların ört,çünkü bu vaziyyette baldırlar da avrettendir.” buyurmuş-tur.Fakat “Baldırlar avrettir” dememiştir.Çünkü avret olan yerler,baldırdan başka yerlerdir.
Avret de iki kısımdır:
Birisi: Kadın ve erkeğin tenasül uzuvları ve dü-bürleridir.Bizatihi avret olan ve kadın ve erkeğin her yede ,her zaman,her halde örtmeleri gereken avret budur.
Diğeri ise:Bu avret yerlerine yakın olan,baldır ve karnın yumuşak kısmıdır. Bunlara da avret denilmiştir, çünkü bunlar avretin etrafında ve ona yakındırlar.Işte bu avret,erkeğin hamamda,kimsenin olmadığı yerlerde,evinde ve hanımlarının yanında açması caiz olan avrettir.Fakat insanların içinde,onların toplu olduğu yerde ,ve sokaklarda buralarını açması ona yakışmaz,hoş olmaz..
Erkeğin kendisine helâl olan herşeyi toplulukta izhar etmesi yakışık almaz. (Meselâ) yol üzerinde ve çarşıda birşey yemek helâl olduğu halde çirkin bir ha-rakettir.Kişinin cariyesiyle cinsî münasebette bulunması caizdir, fakat insanların ve gözlerin onu göreceği bir yerde bu işi yapması caiz değildir.
Onlar (Ashab) vecs’den hoşlanmazdı.Vecs, adamın hanımı ile diğer ailelerinin kendilerinin hara-ket (kıpırtı ) ve seslerini duyabilecekleri bir şekilde cinsî münasebette bulunmasıdır.
Rasûlullah (s.a.v) evinde yalnız idi,bu yüzden baldırını haramlarının yanında açmıştı.Sonra yanına alışkın olduğu biri gelmiş ve ona karşı örtünmemiştir.Fakat (gelenler) üç kişi olup (bir topluluk hâlini alınca) nasıl ki Cerhed’in (r.a) topluluk arasında baldırını açmasından hoşlanmamışsa,kendisi için de hoşlanmamış ve bu (üç kişilik) topluluktan dolayı örtünmüştür.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 478-480.
[1] Cerhed b.Rizâh b.Adiyy el-Eslemî ,Ebû Adirrah-man.Ehli suffa’dan İdi.61 senesinde vefat ettiği söylenir. (Bkz: Tehzîbu’t-Tehzîb: 2 / 69 ) (M)
[2] Krş,HAN: 1 / 71.
———————
İDDİÂ:Rasûlullahın “Deri dibağatlandı mı,temiz olmuş olur.” buyurduğunu,keza ölü bir koyuna rasgeldiğini ve”Onun derisinden faydalansaydınız ya! [1]buyurduğunu rivayet ettiniz. Fakihlerden bir kısmı bu görüşü kabul ettiler ve bununla fetva verdiler.
Sonra Rasûlullahın, “Meytenin (ölü hayvanın) ne derisinden faydalanın,ne de sinirinden.. [2] buyurduğunu rivayet ettiniz.Fakihlerden diğer bir gurup da bu görüşü kabul edip,bununla fetva verdiler.
Bu bir çelişki ve tutarsızlıktır.
CEVAB:Biz deriz ki:Burada-Allah’a hamdolsun -ne bir çelişki vardır,ne de tutarsızlık!..Çünkü hadisteki el ihâb,dibağatlanmamış deridir.Dibağatlanınca bu isim ondan kalkar.
Nitekim bir hadiste Ömer(r.a),Rasûlullahın yanına girdiğini ve evde-dibağatlanmamış kokmuş deriyi kasdederek- kokmuş deriler (=uhubun atmetun) bulunduğunu söylemiştir.
Hz.Âişe (r.a) babasıının mürtedleri öldürmesi) hakkında : “Başlan omuzlara düşürdü ve kanları derilerin (=uhub) içersinde topladı” demiştir.[3]Deriler ile cesedleri kasdetmiştir-
Hz.Aişe, burada derileri (= uhub),cesedlerden kinaye olarak kullanmıştır.Eğer el-uhub, dibagatlan-mış deri olsaydı, uhub, kelimesini cesedden kinaye olarak kullanması caiz olmazdı.
en-Nâbiğâtu’l-Câ’dî, kendisi yokken yavrusunu kurt yemiş olan ve sonra geri dönen.yabani bir sığırdan bahsederek:
‘Yavrusuyla ilk beraber oldukları yerde,hâdise-yi açıklayan bir deri (=ihâb) ve parçalanmış kanlı bir cesedle karşılaştı.” demiştir.
Rasûlullah da, “Deri (=ihâb) dibağatlandı mı, temiz olmuş olur.” buyurmuş,sonra da ölü bir hayvana rasgelmiş ve : “Sahibi hayvanın derisinden faydalan-saydı ya.” demiştir.Yani :Onu dibağat etseler de ondan faydalansalar ya! demektir.
Sonra da (yazılı bir talimatta): “Ölü hayvanın ne derisinden faydalanın, ne de sinirinden..” diye emret miştir.Bununla “Dibağatlanmamış deriyi,dibağatlanıncaya kadar kullanmayın!” demek istemiştir. Nitekim”…ne de sinirinden.” sözü de bunu gösterir.Çünkü sinir,dibağat kabul etmez.Bu sebepten onu,dibağatlanmamış deri ile birlikte zikretmiştir.Bu başka bir hadiste açıklanmıştır. (O hadis de şudur: )
İbnu Uyeyne ,ez-Zuhrî’den.o da Ubeydullah b.Abdillah’tan,o da İbnu Abbâs’tan rivayet etmiştir ki, “Rasûlullah (s.a.v) Meymûne ‘nin (r.a) azadlı cariyesine aid bir hayvan ölüsüne rastlamış ,ve “Onun derisini alsalar ve dibağatlayıp kullansalardı ya! ” buyurmuştur.
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 279-281.
[1] BÜK 72 / 30.HAN: 1 / 227.
[2] HANBEL 4 / 310,311.
[3] Burada.Hz.Ebûbekr devrinde vuku bulan irtidad Wketine,ve mürtedlerin öldürülmesine işaret edikte
———————
Söylediklerine Göre Bir Kısmı Diğer Bir Kısmını Bozan Bir Hadis…
İDDİA: Rasûlullah’ın (s.a.v) .”Eğer köpekler ümmetlerden bir ümmet olmasaydı,onların öldürülmesini emrederdim.Lâkin,onlardan sadece simsiyah olanların hepsini öldürün.[1] ve “Siyah (olan köpek) şeytandir.”buyurduğunu rivayet ettiniz.
Sanki Rasûlullah (birinci) hadiste köpek cematını,bir cemaat (ümmet) oldukları için affetmekle beraber, (siyah köpeği sadece siyah olduğu için veya şeytan olduğu için öldürtmektedir. Halbuki köpeklerin bir ümmet (cemaat) olmasında ise,ne onların öldürülmesine mani olacak,ne de öldürülmelerini gerektirecek bir illet (sebep) yoktur…
Sonra üstelik,Rasûlullahın (s.a.v) Medinede,bir tane bile kalmamak üzere bütün köpeklerin öldürülmelerini emrettiğini rivayet ettiniz.Köpekler bir ümmet olduğuna göre onları nasıl öldürtebilir?Onların ümmet olmaları,Rasûlullah’ı bundan menetmeli değil miydi?
Bu durumda köpekleri affetmesinin illeti,aynı zamanda onları öldürtmesinin de illeti olmuş oluyor.
CEVAB:Biz deriz ki:Allahu taâlânın hayvanlardan yaratmış olduğu her cins,birer ümmettir.Köpek ler,arslanlar,siğırlar,koyunlar,karıncalar,çekirgeler ve bunların benzerleri,insanlar gibi birer ümmettirler
Aynı şekilde cinler de bir ümmettir.Allahu taâlâ.’Terde yürüyen hayvanların ve iki kanadıyla uçan kuşların hepsi de sizin gibi ümmetlerdir.”(6.el-En’âm: 38) buyurmuştur.Yani onlar da saban ve akşam yemek ve rızık aramakta ve öldürücü şeylerden korunmakta biz insanlara benzerler,demektir.
Cinler de böyledir.Allah onlara,bize hitâb ettiği gibi hitâb etmiş ve”Ey insan ve cin toplululuğu! içinizden size (ayetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşmakla uyaran) peygamberler gelmedi mi?” (6.el-En-âm:130) buyurmuştur.Eğer Rasûlullah,hangi halde olursa olsun köpeklerin öldürülmesini emretmiş olsaydı,bir ümmet yok olur,izi eseri kaybolur-du.Köpekler ise, avcılığına ilave ten, insanların evlerinin beklenmesinde,hayvanların ve ekinlerin korunmasında birçok faydalar sağlar. Çünkü bedevilerin ve ıssız ve çorak yerlerde yaşayanların çoğu sabah ve akşamları karınlarını ancak köpekler sayesinde doyururlar..Nitekim Allâhu taâlâ da “…avcı hayvanların size tutuverdiklerinden de yeyin..”(5.el-Mâide:4) buyurmuştur.Bu ayette Allahın,köpeği çeşitli faydaları için yarattığına delâlet vardır.
Ebû Ubeyde (Ma’mer b.el-Musennâ) ( -209) [2] anlatırdı:Iki adam yolculuğa çıkmişlar.Birisinin yanında köpeği varmış .Hırsızlar bunlara hücum etmiş ve bu İki kişiden birisi onlarla mücadele etmiş ve yenilerek yakalanmış.Sonra başı dışarıda kalmak üzere toprağa gömülmüş.Kargalar ve yırtıcı kuşlar gelmişler, onu parçalamak ve gözlerini oymak için etrafında dönmeğe başlamışlar.Adamın yanındaki köpek bunu görünce,onun etrafındaki toprağı eşelemeğe başlamış ve onu oradan çıkarmış.Arkadaşı ise daha önce kaçmış ve onun yardımına koşmamış. (Ebû Ubeyd sözüne devam ederek şöyle demiştir:)Şâir bu hadise hakkında:
“Komşusu ve arkadaşı ondan kaçıyor,
Dövdüğü köpeği ise onun toprağım eşiyor.” demiştir.
Fenalık edilerek dövülüp kovulmasına rağmen-sahibini korumak (köpeklerden başka] hiçbir hayvanda yoktur. Köpeklerin bu meziyeti hakkında anlatılanlar pekçoktur ve doğrudur.Biz bunları anlatıp sözü uzatmak istemiyoruz. :
İbnu Abbâs ‘ın (r.a) da “Köpekler el-hınn’dan,[3] bir ümmettir. Onlar cinlerin zayıf olanlarıdır.Yemekte iken yanınıza gelirlerse,onlara yiyecek verin.Elbette onların da nefisleri vardır.- yani:onların gözleri; vardıranların da canı çeker” buyurduğu gibi köpekler, Cinlerden veya yırtıcılardan bir ümmet olmaktan hâlî değildir.
Nefs,göz manasına (da) gelir.Nitekim falana nefs yani nazar değdi, denilir.
Yine İbnu Abbâs :’Yılanlar, cinlerden mesholu-nanlardır. Tıpkı maymunun İsrail oğullarının mesho-lunmasından meydana gelmesi gibi.Aynı şekilde köpeklerin de böyle (mesholunmuş cin) olması uzak (bir ihtimal) değildir.
İşte bu gibi hususlar düşünce,kıyas ve akılla kavranamaz.Ancak Rasûlullahın veya Rasûlullahı görüp işitenlerin (Ashabın) söyledikleriyle anlaşılabilir. Çünkü onlar bu gibi meselelerde ancak Rasûlullahtan veya Rasûlullahı işiten birinden işittikleri ile veya geçmiş mukaddes kitapların doğru haberleri ile hüküm verirler.
Bu husus farzlarla veya sünnetlerle ilgili bir mesele değildir.Köpeklerin yırtıcı hayvanlardan,cinlerden veya memsûh (mesholunmuş) olmasından dolayı bize herhangi bir kusur veya noksanlık gelmez.
Eğer yırtıcı hayvanlardan ise,o zaman sadece onlardan siyah olanların öldürülmesini emretmiş ve onların şeytan olduğunu söylemiştir. Çünkü köpeklerin simsiyah olanları,insanlara en zararlı olanı ve en ısırganıdır. Kuduz hastalığı da ençok onlarda olur.Üstelik o faydası en az olan ve bekçiliği en kötü olandır.Avlanmaktan en uzak (kabiliyetsiz) olan ve en çok uyuklayan da odur.
(Siyah köpek) şeytandır” sözü ile Rasûlullah,onun köpeklerin en kötüsü ve en şerlisi olduğunu ifade etmek istemiştir.Tıpkı,”Falan azgın bir şeytandan başka birşey değildir.”,”O ancak parçalayıcı bir arslandır.”,”O parçalayıcı bir kurttur.”denildiği gibi.Bu sözlerle sadece,o kimsenin bunlara benzediği kasdedilir.
Eğer köpek cinlerden ise,veya cinlerden memsuh (meshedilmiş) ise,bu takdirde “Köpeklerin siyahı,şeytanlarıdır.Onları zararlarından ötürü öldürün.”demek istemiştir. Şey tan ise cinlerin azgın ve isyankar olanlarıdır.el-Hırın ise, cinlerin zayıf olanlarıdır ve cinlerden daha zayıftır.
Rasûlullahın Medine’nin köpeklerini öldürtme-sine gelince:Bunda onun”Eğer köpekler ümmetlerden bir ümmet olmasaydı,onların öldürülmesini emrederdim.”sözünü nakzedecek birşey yoktur.Çünkü Medine O’nun zamanında meleklerin vahiy indirdiği yer idi.Meleklerin ise,içinde köpek veya resim bulunan eve girmediği Rasûlullahtan rivayet edilmiştir.
Bana Muhammed b.Hâlid b.Hıdâş tahdis etti (ve) dedi:Bana Müslim b.Kuteybe,Yûnus b.ebî İshak’dan,o da Mucâhid’den ,o da Ebû Hurayra’dan (r.a),o da Rasûlullahtan (s.a.v) tahdis etti ki (Rasûlullah) şöyle buyurmuştur:”Cebrâîl bana “Dün gece senin huzuruna girmekten beni ancak,evinin kapısındaki resimli örtü ve evindeki köpek menetmiştir.Emretde köpeği çıkarsınlar.”dedi.[4]
Bahsi geçen köpek ise,Hasan ve Hüseyin’in (r.a) sedirlerinin (en-nadad) altında duran yavru (enik) idi.
Bu (hadis) aynı zamanda köpeğin,evlerde olduğu gibi, şehirlerde de bulundurulmasının mekruh görüldüğüne delildir. Rasûlullah da,köpeklerin tamamen öldürülmesini veya hiç olmazsa Medine’ye yakın olanlarının azaltılmasını emretmiş,mel eklerin iniş yerine ve vahyin nüzul ettiği yere uzak olan diğer köpeklere ise dokunmamıştır.
EBÛ MUHAMMED: en-nadad,sedir demektir.Çünkü elbiseler onun üzerine dürülüp,yerleştirilir.Yani yerleştirmek manasına gelen (nadade) filinden müştakdır).
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 230-234.
[1] HAPÎ: 4/85:5/54
[2] Nahiv âlimi.Harici görüşlere sahib idi.(el-Beyân ebyîn: 1 / 347 ) (M)
[3] el’Hınn: Cinlerden bir taifedîr.Alacasız siyah renkteki köpekler bunlardandır .Veya cinlerin zayıflarıdır ve düşkimler kısmıdır.Veya cinlerin köpekleridir.Veyahut da insanla < cin arası bir yaratıktır.-Kamus-
[4] Krş.BUH: 59 / 7, HAN: 6 / 143,330.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…